
- Sunay Akın’ı biz televizyondan, kitaplarından tanıyoruz. Sunay Akın’ı bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Tabii çok kolay Sunay Akın’ı anlatmak. Ülkemizde elinden hiç bir iş gelmeyen, hiç bir marifeti becerisi olmayan insanlar için kullanılan bir tanım vardır. Okur- yazar. Bu şu demektir bu adamın hiç bir ustalığı yok hiç bir işi başaramaz ama okuma ve yazması var. Sunay Akın, bir okur-yazardır. Çünkü Sunay Akın altı yaşından beri gördüğünüz şu hale gelene kadar hayatı boyunca sadece okudu ve yazdı. Başka hiç bir şey yapmadı. Hiç bir marifetim yok benim, okumak ve yazmaktan başka. Kimdir Sunay Akın, okur- yazardır.
SUNAY AKIN'DAN ÇOK KONUŞULACAK AÇIKLAMALAR - VİDEO

Yeni kitabınız Geyikli Park’ın esin kaynağı ne oldu?
2013 yılı Resneli Niyazi’nin öldürülüşünün 100 yılıydı. Bunu kim biliyordu? Küba Che’yi unutur mu? Küba, Che’yi unutsa ne olur? Yok olur! Lafım, (Gaz bombalarını atın) emrini verenlere değil. Bu ülkede demokrasi adına mücadele edenler, kendi aydınlanma tarihini biliyor ve bunu topluma anlatabiliyor olsaydı, Gezi olaylarında öldürülen 6 çocuk bugün yaşıyor olacaktı. O çocukları katleden mermiler cehaletin tetiği çekmesi ile gelmedi. Bizim aydınlanma kahramanlarımızı, hürriyet kahramanlarımızı unuttuğumuz an geldi o mermiler. Mesele budur... Kitabın adı bu yüzden Geyikli Park...
Kimse onu anlayamadı!
İlk oyuncak müzesini hayata geçirdiniz. Nereden aklınıza geldi?
2011’de ABD’de müze gezmeye giden insan sayısı 820 milyon. Dünyayı ABD yönetiyor. Peki ABD’yi güçlü kılan ekonomisi mi ordusu mu sanıyorsunuz? Washington’daki parlamento binası rafları kitaplarla dolu, peki rafların uzunluğu ne kadar? 1400 km. Bunun anlamı şudur: Edirne’den girer Van’dan çıkar. Bir Alman her gün bir müzeye giderse ömrünün 16 yılını burada geçirir. Paris’teki Louvre Müzesi’nde sergilenen eserlerin önünden geçerken ne kadar yol yürürsün biliyor musun? 12 km. Dünya nereden akıyor, dünyayı yöneten güç nedir, ne sanıyoruz? Müzeler, aslolan müzelerdir. Bana inanmıyorsan Mustafa Kemal’i hiç anlamamışsınızdır.
Müzeleri depo gibi gördük
Mustafa Kemal’i hiç kimse tanımıyor. Herkes tanıdığını sanıyor. Bunu somut örneklerle açayım. Mustafa Kemal, Sakarya Cephesi’ne gitmeden başyaverine bir zarf bırakıyor diyor ki: “Gidipte gelmemek var. Ben dönemezsem bu zarfı Meclis’e sunun diyor ve gidiyor. Sonra Sakarya, Birinci İnönü, İkinci İnönü, Büyük Taarruz, Cumhuriyet... Zaferler, zaferler üstüne...
Peki o zarfın içindeki kağıtta ne yazıyordu?
İşte Mustafa Kemal’i tanıyor muyuz sorusunun yanıtı o zarfın içindedir. Ortada bir zafer yok, Kurtuluş Savaşı diye bir şey yok, Türkiye Cumhuriyeti diye bir şey yok. Meclis’e şöyle bir kararname sunuyor: “Ankara’ya bir etnografya müzesi açılsın ve tarihi Ankara evleri koruma altına alınsın” Şimdi tanıdınız mı Mustafa Kemal’i. Müzeler bilgi toplumlarında ortaya çıkar ve Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” derken bu sözün ne anlama geldiğini ancak benim anlattığım o zarfın içinde yazılı olduğunu düşünürseniz kavrayabilirsiniz. Hiç kimsenin aklına orayı müze yapmak gelmiyor. Oysa daha zaferlerin hiçbiri yokken, ülke işgal altındayken, hiçbir zafer kazanılmamışken Mustafa Kemal denilen kişinin aklında müze vardı. Ve bütün o zaferlere gitmeden önce Meclis’e bıraktığı kararnamede Ankara’da bir müze açmaktan söz ediyordu. Peki biz Cumhuriyet tarihinde ne kadar müze kurduk, müzeciliği ne kadar anladık? Müzeleri depolar olarak gördük bu ülkede, müzecilik olarak yaptığımız iş o kadar yanlış ki anlayamadık ve hâlâ da anlamış değiliz biz. Bu yüzden Oyuncak Müzesi. Ne anlama geliyor daha iyi anlatabildim sanırım. Ben sadece o Sakarya Savaşı’na gitmeden önce Mustafa Kemal’in bıraktığı o zarfa karşı sorumluyum. Ben onun arzusunu isteğini yerine getirmeye çalışıyorum.

Türkiye’nin tam ortası...
10 Kasım için duygularınız nedir?
Siz hiç 10 Kasım’da Anıtkabir’i gördünüz mü? Gittiniz ama göremediniz. Anıtkabir, Çankırı’daki ocaklardan getirilen taşlarla yapıldı. Roma döneminde o taşlardan mabet anıtlar yapılıyordu. Müthiş değil mi? Ve Anıtkabir’in yapımında Türkiye’nin bir köyünden, Ağırnas’tan (Kayseri) taş ustaları getirildi. Mimar Sinan’ın köyüdür orası... Sinan’ın hemşehrileri yaptı Anıtkabir’i... Şimdi gördün mü Anıtkabir’i? Atatürk değil midir, (Mimar Sinan’ın bir heykelini dikelim) diyen? Anıtkabir’de bir Mimar Sinan’ın gölgesi var aslında, bir izi var. Bir ülkenin zenginliği hisse senetleri değil hissi senetleridir... Anıtkabir’in yapımında eski adı Rasattepe olan Anıttepe seçildi. Atatürk, oradan Ankara’yı seyretmeyi çok severdi. Ankara’nın yerleşimi bir hilal gibidir. Anıttepe’nin olduğu yer de yıldız. Yani Anıtkabir yıldızın olduğu yerdedir. Hilal ve yıldız da, Türkiye’nin tam ortasında...
- Atatürk’le ilgili sizi en çok üzen söylenti hangisi?
Hayır, gülüp geçiyorum. Beni güldüren söylentiler var. Hiç birine üzülmüyorum. Gülersin ancak. Abuk sabuk şeyler. Yani hiç bir belgeye söylentiye dayanmadan laf-ı laf. Sadece gülüyorum. Atatürk'ün Türk ve Japon ilişkileri Ertuğrul Fırkateyni'ne kadar dayanır ikinci Abdülhamit döneminde. O süreçte benim anlattığım Tokyo'da yapılan camii'nin öyküsü vardır. Bu camii'nin yapılışında Torijori Yamada geliyor Türkiye'ye elçi olarak, Atatürk'le de görüşüyor. Ve o dönem camii yapıldığı zaman Türkiye'nin başında cumhurbaşkanı olarak Atatürk var. Bütün o katılımların ne olduğunu Türkiye Cumhuriyetinin bu camii'deki rolünü ben çıkıp anlattım. Birileri çıkıp hikaye anlatıyor, efsane anlatıyor bu nereden çıkardı dedi gazetenin birinde ( Bahsi geçen gazete Zaman Gazetesi) O gazetede bu yazının yazılmasından altı yıl önce çıkan bir yazıyı buldum Tokyo’daki Camii’de Atatürk’ün rolü. Ben buna gülerim,niye üzüleyim.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN TEMELİ KÜLTÜRDÜR
Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür. Türk dil kurumunun başına kimi koydu Atatürk? Agop Martayan. Ona dil açan, ünvanı'nı veren de Atatürk’tür. Atatürk, Dolmabahçe’den çıkıyor büyük top arabasıyla Ankara Etnografya Müzesi’ne getiriliyor. Sakarya’ya gitmeden önce ne demişti Atatürk? "Ankara'ya bir Etnografya Müzesi yapılsın".
Atatürk'ü Dolmabahçe’den Sarayburnu’na taşıyan 18 numaralı top arabası yeniden bulunuyor, bakıma alınıyor, tekrar oraya dönüyor. O son yürüyüşünde, Dolmabahçe’den çıkmışken Atatürk, 18 numaralı top arabasıyla giderken, arkada Sanayi-i Nefise mektebi güzel sanatların öğrencileri çelenk taşıyor. Böyle bir fotoğraf var. O çelengin ortasında güzel bir kız. Kız öğrenci arkasından yürüdüğü o insanın Mustafa Kemal Atatürk'ün kendisini nasıl bir geleceğe taşıyacağını biliyordu. O kız öğrencinin adı Cahide Tamer’dir. 1953 yılında Rumeli Hisarı’nı yeniden onaran Mimar Cahide Tamer.
SABİHA ZİYA'YI HATIRLAYAN KAÇ KİŞİ VAR ?
Yani biz bu topraklarda kiracı değiliz, toprak sahibiyiz. Bunlar kültür politikalarıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarda bankaların adları neydi? Sümerbank Etibank . Peki aynı yıllarda İstanbul’da açılan yeni semtlerin adı neydi? Akatlar, Etiler. Bunlar bir şey anlatmıyor mu size? Bakın size şunu anlatayım Atatürk öldüğünde onun adını derginin ön kapağına koyuyorlar ve onun o denli doğru bir kültür politikası uyguladığını ülkesinde yazılarla o dergide yayınlıyorlar. Peki o yazılardan bir tane haberdar "Akil adam" var mı ? Taksim’deki Cumhuriyet Anıtı’na bakıp Sabiha Ziya’yı hatırlayan kaç kişi var? Hangi dünya kadınlar gününde, 8 martta, bir tek kadın , vazgeçtim kadın örgütünden, vazgeçtim çelenkten .Bir tek kadın elinde bir tek karanfille gidip Cumhuriyet Anıtı’na bıraktı mı? Çok klasik dimi bayramda bırakılır ya.
Atatürk kültür merkezine bakan kısmına hiç bir 8 mart dünya kadınlar gününde bir kadın karanfil bıraktı mı ? Orada ne var? Orada zaferi simgeleyen bayrak asmış askerin üstünde bir kadın maskı vardır. Aynı kadın maskında öteki cephedede var . Ama öteki cephede olan sular idaresi tarafında olan, istiklal caddesi tarafında olan peçeli cumhuriyet öncesi kadını . Erkeklerle eşitliğine inanılmayan .Benim dediğim Atatürk Kültür Merkezine bakan tarafdaki. Kadının peçesi kalkmış çağdaş, gülen cumhuriyet kadını. Kadın haklarını simgeler. Bu ülkede cumhuriyet anıtını taşıyan bir tek anıt var onuda bir kadın yaptırıyor. Cumhuriyetin, kadın, erkek eşitliğine kazandırdığı haklar, ışık , aydınlanma unutulmasın diye.

HAYDARPAŞA GARI MÜZE OLMALI
- İstanbulun son durumunu nasıl buluyorsunuz? Türkiye sizce ne kadar aydınlık?
Türkiye her zaman aydınlıktır. İstanbul'da her zaman aydınlıktır.Yani yaşadığımız aktüalitedeki sıkıntılarla, bu medeniyeti sakın ola değerlendirmeyin. Her zaman aydınlıktır. Zamanla nasıl elbiselerimiz eskir onları yenilemek gerekir. Yani yeni kent planlarına ihtiyacımız var, yasalara, yeni anayasaya ihtiyaç var . Bunlara kimsenin itirazı yok .İyi de terzi ölçü almasını biliyor mu ? Gerçekten ölçü almasını bilen bir terzi toplumunu mutlu eder. Kutuplaştırmaz, kavga toplumu olmaya götürmez .Ama gerçekten amaç bu ülkeye yeni mutlulukla giyeceği kıyafetler hazırlamak.
İstanbul'u tanıyor muyuz, Türkiye’yi tanıyor muyuz? Üstünde bulunduğumuz topraklarının medeniyetinin farkında mıyız? Bakın yine HaydarpaşaGarı’nı örnek verıcem. Haydarpaşa Garı'nın Anadolu'nun gardorobu olarak gören kaç kişi var. Bütün bunların anlatıldığı bir metin olarak Haydarpaşa Garı'nı görüyor muyuz neden onu taçlandırmıyoruz ?
Haydarpaşa Garı'nın şuandaki Anadolu’daki medeniyetlerin müzesi yapsak o zaman ona bakan her Türk Cumhuriyeti vatandaşı ne der? Benim orada kültürümün belgeleri ve kültürleri var. Bu ülke bana değer veriyor .Bu yüzden asıl olanın kültür politikaları olduğunun altını çizmeye devam ediyorum. Türkiye’nin şuan da siyasette yaşadığı bütün sıkıntılar aslında kültür bakanlığının, kültür politikalarının ne anlama geldiğinin bilinmeyişidir. Bizim için kültür politikası nedir? Festival düzenlemek, etkinlik yapmak mı?
1930 yılında Fransa’da yirmi tane fransız profesör bir hitit dergisi çıkardı biliyormusunuz? Strasbourg Sorbonne Rouen Üniversitesinden profesörler bunlar. O dergi kimin himayesinde çıktı? Mustafa Kemal Atatürk’ün. Atatürk’ün 1930 yılında fransızca çıkan bir hitit dergisine destek olduğunu bu millet biliyor mu? Bu doğru kültür politikası. Çünkü biliyor ki Atatürk, fındığın fındık olarak yaşaması, kayısının kayısı olarak yaşaması, nohut'un nohut olarak, buğdayın buğday, incirin incir olarak yaşaması için yani bunları bir yerde aşure olarak tutmak için ortaya doğru bir kazan koymak gerekir.
BİLİMİN IŞIĞI GENÇLERE VERİLMİYOR
- Bir yazar olarak eğitim sistemimizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğer bir ülkenin gençleri okul kazanmayı düşünüyor, o ülkenin okulları gençlerimizi nasıl kazanabiliriz diye dert etmiyorsa, böyle bir ülkede aydınlanmadan eğitimden söz edemezsiniz. Bu mudur? Aşağıdakilerden hangisi değildir diye soruyorlar. A,B,C,D,E yani bilgiyi mayın tarlası yapıp gençlerin önüne koyuyorlar. Siz kutuları işaretliyorsunuz, mayın tarlasını patlatmadan karşıya geçen okulda okuyor. Geçemeyen booomm mahvoluyor. Bilim, sanat bu mudur? Bakın Atalay Yörükoğlu der ki çocuk psikiyatrisi " Bu yaşıma kadar Türkiye'nin her yerinden anne ve babalar çocuklarını getirdi .Hocam bu çocuk bir garip muayane et diye.Ben onları oyuncak odasına götürdüm. Onlarla sadece arkadaş oldum ve oynadım. Anne ve babalarını tedavi edip geri gönderdim".
Bu ülkenin gençlerini bırakın. Bu ülkeye eğitim adı altında programlar hazırlayanlar var ya onların gerçek anlamda eğitime ihtiyacı var. Eğitimin ne olduğunu öğrenmeye ihtiyaçları var. Gençliğin, gençlerin bu kadar katledildiği, eğitim adına cinayetlerin işlendiği kaç ülke var sanıyorsunuz? Siz çocuğu alıyorsunuz beş altı yaşlarında veriyorsunuz devletin eline. Niçin? Çocuğun içindeki yetenek, cevher, ışık ortaya çıksın. Yanı bu kumaştan ne olur. Bu kumaştan elbise mi dikilir ,masa örtüsü mü olur, perde mi olur, ne olur bu kumaştan? Hepsine ihtiyaç var, bunu ölç anla diye. Peki ne oluyor çocuk? Liseyi bitiriyor kendisi bile ne olacağını dahi bilmiyor. Kimi kandırıyorsunuz?
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Son olarak bir şey söylemiyorum, üç nokta yan yana diyorum. Çünkü benim söyleyeceklerim aydınlanmalarına yüz yıllardır taşıyan ışıktır. Ben bu ışığı şimdi ellerimle taşıyorum . Bir de önemli olan el değil ışık. Bu ışık taşınmaya devam edecektir. Bunun sonun yok ki. Bakın her türlü düşünceye saygım var . Ama o düşüncenin sözcüleri , müzisyenleri nota bilecek , bilgi sahibi olacak . Kandırmayacaklar, aldatmayacaklar. Mesele bu...