ABD başkanlık seçimini Donald Trump’ın kazanması, muhtemel sonuçları bakımından, (bütün dünyayı etkileyebileceği gibi) Türkiye’yi de etkileyecek.
Peki iyi mi kötü mü etkileyecek?
Trump’ın ikinci başkanlık döneminde neler yaşanacağını ilk başkanlık döneminde olup bitene bakarak tahmin edebiliriz.
★★★
Evet, Joe Biden döneminde Türkiye-ABD ilişkileri istikrarlı bir şekilde “kötü” gitti.
Biden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la görüşmedi.
S-400 krizi nedeniyle yaşanan ambargolar devam etti.
ABD’nin Suriye’de PYD/YPG’ye verdiği destek sürdü.
Biden yönetimi NATO müttefiki Türkiye’ye hep kuşkuyla yaklaştı, bir müttefik olarak görmedi.
Ancak bütün bunlar Biden gitti diye bu sorunların da ortadan kalkacağı anlamına gelmiyor.
Zira Biden dönemiyle Trump’ın birinci başkanlık dönemi arasındaki ortak yan ilişkilerin “kötü” olmasıydı.
Aralarındaki fark ise Biden’ın istikrarlı, Trump’ın istikrarsız bir şekilde kötü ilişkiler yürütmesiydi.
★★★
Neyi kastettiğimi biraz açayım:
Biden zamanında Türkiye-ABD ilişkilerinin gidişatını öngörmek mümkündü.
Örneğin S-400 krizi dururken ilişkilerin düzelme ihtimali olmadığını söylemek zor değildi.
Biden bir söyleşisinde Türkiye’de Erdoğan iktidarının bitmesini istediğini açık açık söylemişti. Başkan olduğu dönemde de Erdoğan’la ilişkisi konusunda o tutumundan ödün vermedi. İlişkiler kötü gitti.
Ancak Trump zamanında böyle bir öngörülebilirlik yoktu.
Trump bir gün “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan çok iyiydi” derken başka bir gün Erdoğan’a mektup yazarak, burada dahi aktarmak istemediğim ağır bir hakaret ifadesi kullanabiliyordu.
★★★
Erdoğan ve yakın çevresi, Amerikan seçimlerini Trump kazandı diye çok mutlu olmuş.
Öncelikle Biden’dan kaynaklanan iletişimsizliğin bitmesine çok mutlu olmuşlar.
İkinci olarak da Trump’ın “arka kapıları” açık bir lider olmasından dolayı umutlanmışlar. AK Parti saflarında, Trump döneminde Türkiye’yle ABD arasındaki birçok sorunun “ikili diyalog” sayesinde aşılabileceği düşüncesi hâkim olmuş.
Bir iddiaya göre iktidarın çözüm süreciyle kayyum sürecini eş zamanlı başlatması da Trump dönemine hazırlıkmış.
Erdoğan’ın Türkiye’ye dönmeyi beklemeden, AB toplantısı için bulunduğu Macaristan’dan Trump’ı arayıp tebrik etmesi, Trump’ı tebrik eden ilk liderlerden biri olması hatta “Dostum Trump” demesi de iktidardaki “Trump umudunun” bir göstergesi.
İktidara yakın medyanın Trump’ın gelmesinden ihtiyat payı dahi bırakmadan sevinç duyması da aynı havanın eseri.
★★★
Gazetecilik hayatının önemli bölümünü dış politika muhabiri olarak geçirmiş ve Türkiye- ABD ilişkilerini yakından izlemiş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim:
Erdoğan ve ekibi, çok erken bir sevinç yaşıyor.
Trump’ın iniş çıkışlarının Türkiye’yle ilişkilere de yansıyacağı, Türkiye-ABD ilişkilerinin bu çerçevede büyük savrulmalar yaşayabileceği ihtimaline de hazırlıklı olmak lazım.
Ankara’nın düşebileceği en büyük yanılgı, Erdoğan’ın ikili ilişkilerle Trump’ın desteğini kolaylıkla kazanabileceğine inanması olur.
Trump, popülist ve pragmatist bir lider olarak önce kendisini ve ülkesini düşünür.
Türkiye’nin Suriye’deki pozisyonu, Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri, Türkiye’nin Rusya’yla dostluğu, Türkiye’nin Arap dünyasıyla kurmaya çalıştığı ekonomik bağ, Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusu her zaman Trump yönetiminin radarında olacaktır.
Trump’ın İran alerjisiyle atacağı adımlar her zaman Türkiye’nin zararına sonuçlar doğuracaktır.
Trump döneminde Türkiye ile ABD’nin çıkarları çatışırsa karşılaşılabilecek gelişmelerin sınırlarını da Trump’ın Ankara’ya “ekonominizi bitiririm” dediği günleri anımsayarak tahmin edebiliriz.
Ez cümle, Trump dönemi Türkiye için Biden döneminden iyi olabilir ama daha da kötü olmaması için öngörülebilir bir zemin yok.
İktidar bu karşılıksız sevinçten vazgeçip ihtiyatlı hareket etmelidir.
İleri demokrasinin fotoğrafı
Aşağıdaki fotoğrafa iyi bakın.
Düzenli takipçilerim bilir. TBMM Parkı’ndaki bu yasakçı uygulamayı sık sık gündeme getiriyorum. Polis eylem yapılmasın diye TBMM’nin önündeki parkın yarısını süresiz bir şekilde kapatmış durumda.
Bu konudaki hassasiyetimi bilen bir meslektaşım bu fotoğrafı çekip göndermiş. Zaten aklımda “Esir Havuzlar” ve “Esir Vecizeler” başlıklı bir yazı yazmak vardı.
Bu fotoğraf vesile oldu.
Polisin kapattığı bölümde üç havuz var. Fotoğrafta da gördüğünüz gibi çalışan, havuzun etrafındaki bitkileri polis bariyerinin dışından sulamaya çalışıyor.
Bu bariyerlerin arkasında aynı zamanda üzerinde Atatürk’ün sözlerinin olduğu veciz sözler de var.
Bunlardan sadece ikisini aktarayım:
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”
“Tek bir güç vardır, milli egemenlik.”
Bir parkın esaretini anlatacak en iyi ifade “İleri Demokrasi” olur.
Haliyle de gördüğünüz fotoğraf, ileri demokrasimizin fotoğrafıdır.