Yeri geldiği için belirtelim. Yunan ordusu yenilince, Başkomutan olanca ağırlığıyla Musul’u da kurtarmak maksadıyla 7 Eylül 1922’de El Cezire Cephesi ve Doğu Cephesi Komutanlıklarına ön emir verdi. 28 Eylül’de esas emir verildi. Aralık 1922 başında 5.800 tüfek, 1.350 muharip süvari, 54 ağır, 33 hafif makinalı tüfek ve 16 toptan oluşan bir kuvvet meydana getirildi. Bu kuvvet Siirt-Diyarbakır ve Mardin-Cizre bölgelerinde yığınağını tamamladı. Ancak Özdemir Bey komutasındaki Revandiz Müfrezesi’nin mağlup olarak İran’a sığınması, Lozan görüşmelerinin kesintiye uğraması ve diğer siyasi ve askeri gelişmeler yüzünde harekâta girişilemedi.(1)

O günün koşullarında herkes elinden geleni yaptı, ama güç yetmedi. Güç için üretmek, üretilen enerjiyi içeride tüketmemek ve enerjiyi doğru yerde büyütmek 
gereklidir.

(Büyük İzmir yangını, Eylül 1922)

Büyük Taarruz Özeti

Başkomutan 26 Ağustos sabahı Kocatepe’deydi. Nâzım Hikmet’in meşhur şiirinde, “Bıraksalar Afyon ovasına atlayacaktı” dediği yerde, Kocatepe’deydi. Saat 05.30’da topçu atışı başladı. Ardından başlayan taarruzla 26 Ağustos günü Kalecik Sivrisi, Belentepe ele geçirildi. Süvari Kolordusu, Sincanlı Ovası’na indi. 27 Ağustos’ta cephe yarıldı. Afyon şehri ele geçirildi. 28 ve 29 Ağustos’ta yürütülen başarıdan faydalanma harekâtıyla çekilebilen Yunan kuvvetlerini kuşatma harekâtı icra edildi. 30 Ağustos’ta kuşatılan Yunan kuvvetlerinin önemli kısmı imha edildi. İmha edilemeyenler ağırlıklı olarak İzmir ve artan kuvvetlerle Bursa istikametlerinde takip edildi. Takip esnasında çok sayıda esir ele geçirildi. Uşak ve çevresinde, Salihli’de, Manisa civarında, Bursa’da ve İzmir’in her yerinde yoğun çatışmalar yaşandı. 18 Eylül 1922’de Anadolu, Yunan ordusundan temizlenmişti. Trakya’da ise dolaylı tutumun bütün incelikleri sergilenerek mermi atılmadan zafer geldi. Şimdi bu savaşın taraflara bedelini görelim.

Tarafların Zayiatı

Çeşitli dokümanlarda farklı sayılar mevcuttur. Türk Ordusu: 146 subay şehit, 378 subay yaralı, 2 subay esir düşmüştür. 2.397 er şehit, 9.477 er yaralı, 55 er esirdir. 21’i subay, 1.900’ü er olmak üzere 1.921 asker hastanelerde tedavi görmüştür. Toplam zayiat 547 subay ve 13.829 er olmak üzere 14.376’dır. Yunan Ordusu: Tam bir bilgi yoktur. 100 binin üzerinde olduğu çeşitli kaynaklarda yer almaktadır.

Toplam esir 20.826’dır.(2) Ahmet Özdemir, toplam Yunan esiri sayısını 25.299 olarak vermektedir.(3) Nilüfer Erdem, Yunanistan’ın toplam kayıplarını yıllara göre tablo halinde vermiştir. Buna göre, 1922 yılı zayiatı esirler hariç olarak 1.330 subay, 45.500 er; toplam 46.830 kişidir.(4) Ahmet Özdemir, bu sayının tahmini olarak 125 bin olabileceğini yazmaktadır.(5)

(Başkomutan, Büyük Taarruz’dan önce ateş talimi yaparken)

Harekât Prensipleri Açısından Büyük Taarruz

Hedef prensibi açısından: Başkomutanlığın belirlediği siyasi hedef, ülke topraklarının işgal güçlerinden bütünüyle temizlenmesiydi. Bu sağlanmıştır. Askeri hedef ise Yunan ordusunu yenmek ve Akdeniz’e ulaşmaktı. Bu, tam olarak sağlanmıştır. Yunan ordusu denize döküldükten, kaçanlar kurtulduktan sonra askeri hedef Trakya’nın tahliyesi ve Boğazlar’ın işgal kuvvetlerinden arındırılması ve İstanbul’un yeniden ele geçirilmesine dönüşmüştür. Çanakkale ve İstanbul üzerine yürüyen Türk ordusu, askeri hedefini tek kurşun atmadan elde etmiştir. Denilebilir ki, bu bağlamda siyasi hedef ile askeri hedef iç içe geçmiştir. Türk ordusu açısından askeri hedef doğru seçilmiş, zamanında ele geçirilmiştir. Yunan ordusunun yenilmesi savaşarak, Trakya’yı boşaltması savaşmadan sağlanmış; işgal güçleri olan İngiltere öncülüğündeki İtilaf Devletleri’nin Boğazlar ve İstanbul’dan ayrılması ise yine savaşmadan sağlanmıştır. Dolaylı tutuma örnektir. Birincisi ne kadar başarıysa, ikinci de en az o kadar önemli ve kıymetli bir başarıdır. Sun Tzu yaşasaydı, sanırım öğretisine en uygun örneği seçmiş olurdu. Bunu ifade ederken, şu gerçeği atlamayalım: Eğer Yunan ordusu savaşarak yurttan atılmamış olsaydı, şüphesiz ikincisi gerçekleşmeyecekti. Ancak bunların sınırlarını belirlemek ve uygun strateji ve taktiklerle ulaşılabilir kılınması liderlik başarısıdır. Başkomutan, bu yanıyla uygun hedef belirlemiş ve elde etmeyi başarmıştır.

Yunan ordusuna gelince... Siyasi hedefi işgal ettiği toprakları egemenliği altına almak, bu maksatla ulaştığı hatları elde tutmaktı. Her ikisini de elde edemediği gibi önemli bir zayiatla seferi bitirmek zorunda kalmıştı.

(Atatürk’ün Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi’nden sonra Ankara’da karşılanışı, 2 Ekim 1922)

Emir-komuta birliği prensibi açısından: Türk ordusu baştan sona Başkomutan Genelkurmay Başkanı Batı Cephesi Komutanı üçlüsünün yakın işbirliği ve uyumlu çalışması sonucu emir komuta sorunu yaşamamıştır. Başkomutan ve Genelkurmay Başkanı’nın ileri hatlara kadar giderek olası sevk ve idare sorunlarını çözmeleri örnek bir tutum oluşturmuştur. İlk gün arzu edilen hedeflerin ele geçirilememesi üzerine 1. Kolordu Komutanı İzzettin Paşa ve 4. Kolordu Komutanı Kemalettin Sami Paşa’nın 27 Ağustos günü; temas hattına çok yakın yerlerde birliklerini komuta etmeleri, başarıyı sağlayan önemli bir faktör olmuştur. Takım komutanından alay komutanına kadar subay sınıfının, kurmay subayların muharebelerin seyri üzerine etki eden ve astlarına örnek olan cesur ve fedakâr tutumları sayısızdır. Ordu komutanlarının zaman zaman bazı yakınmaları olsa da sonuç üzerinde etkili olmamıştır. 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa’nın bazen başına buyruk davranışları da zamanında yapılan müdahalelerle önlenmiştir. Bunun yanında 2. Ordu Komutanı Şevki Paşa’nın başarıdan faydalanma harekâtını geç başlatması; 30 Ağustos günü Kızıltaş Deresi’nin kapatılamamış olması olumsuz sayılabilecek durumlardır. Bazı pasif tutumlara karşı da her tespit edildiğinde önlem alınmıştır. İsmet Paşa’nın disiplinden hiç taviz vermeyen sevk ve idaresi başarıyı getirmiştir. Yunan ordusu açısından emir-komuta birliğinin sağlanamadığını ileri sürmek yanlış olmaz. Taarruzun başladığı ilk gün Hacianestis’in İzmir’den verdiği emirler operatif düzlemde doğru bile olsa uygulanamaz nitelikte olduğu için komutada sorunlar yaşanmıştır. Ayrıca ikisi cephede, biri ihtiyatta olan üç kolordu komutanının komuta ilişkileri, irtibat kesilmesi halinde nasıl yürütüleceği belirlenmediği için çeşitli zorluklar yaşanmıştır. Özellikle 1. Kolordu Komutanı General Trikupis ile ihtiyat 2. Kolordu Komutanı Digenis arasında Uşak’ta yaşanan tartışmalar buna işaret etmektedir. Bu sorunların doğmasında etken olan, Yunan Küçük Asya Ordusu Komutanı’nın muharebeyi çok uzaktan sevk ve idare etmesi ve yaşanan iletişim sorunları olmuştur. Yunan 1. Kolordusu içinde de emir-komuta açısından 27 Ağustos 1922’de yaşanan sorunlar bu kolordunun müteakip harekâtını etkilemiştir. 1. Tümen Komutanı General Frangos, emrindeki 7. Tümen ile birlikte ayrı hareket ederek batıya yönelmiş ve kolordunun bütünlüğü kaybolmuştur. Ancak Frangos Grubu’nun Yunan geri çekilmesi esnasında başarılı bir sevk ve idare örneği verdiği kabul edilmelidir. Öte yandan çekilme esnasında yerleşim yerlerini yaktırması ve masum insanları katlettirmesi insanlık suçu olarak tarihe geçmiştir. Bir Fransız general, şu sözü sanki onun için söylemiştir: “Bir subay entelektüel değilse katildir.”

Taarruz prensibi açısından: Türk ordusu kabul edilen bütün kuralları uygulamıştır. Yığınak uygun şekilde yapılmış, yarma ve kuşatma birlikte gerçekleştirilmiştir. En önemlisi sıklet merkezi bölgesinde uygun kuvvet yapısı ve yoğunluğu oluşturulmuştur. Uygun zamanlamayla baskın etkisi yaratılabilmiştir. Süvari kolordusunun geniş kuşatma kolu ve beklenmedik bir araziden geçerek harekât icra etmesi Yunan ordusunun dengesini bozmuştur.Başarıdan faydalanma harekâtıyla mümkün olan sayıda Yunan kuvveti imha edilmiştir. Takip harekâtı başarıyla uygulanmıştır. O günün koşullarında 1. Ordu’nun tamamı ve 2. Ordu’nun önemli bir bölümüyle takip harekâtı gereğince yapılmış olsa da; gelişmeler 2. Ordu’nun İzmir genel doğrultusu yerine Kütahya-Gediz ve EskişehirBursa istikametine yöneltilmesinin daha uygun olduğuna işaret etmektedir. Ancak bunu, bugünden bakıldığında kolaylıkla söyleyebiliyoruz. Yaşananları gördükten sonra... Oysa kararlar bilinmezlikler içinde alınmaktadır.

Yunan ordusu, Hacianestis’in başlangıçta 2. Kolordu’ya emrettiği Afyonkarahisar kuzeyi-Çay genel istikametinde karşı taarruz yapabilseydi, Türk ordusunun taarruzu üzerinde bozucu etki yaratabilirdi. Ancak bunu yapmaya zaman ve zemin bulamamıştır. Daha ilk günden itibaren Yunan kuvvetlerinin karşı taarruzları olsa da, bunlar ilk gün dışında etkili olamamıştır.

(Atatürk’ün 1. Ordu Sancağı’yla çekilen fotoğrafı. Fotoğraf: Genelkurmay Arşivi)

Sıklet merkezi prensibi açısından: Asıl taarruzu icra eden 1. Ordu bölgesinin genişliği 40 km. idi. Bu bölgede toplanan kuvvet 120 bin kadardı. Buna mukabil Yunan kuvveti 35 bin kadardı. 1. Ordu’nun belirlediği yarma bölgesi ise Kalecik Sivrisi-Tınaztepe arasında 13 km. genişliğindeydi. Bölgedeki Yunan kuvveti 15 bin kadardı. Karşısına yığılan kuvvet ise ihtiyatlarla birlikte 90 bin askerdi. 1’e 6 üstünlük sağlayacak bir kuvvet yığılmıştı. Sayısal ve nitelik ağlamında topçu üstünlüğü de bu bölgeye sağlanmıştı. Batı Cephesi’nin bütün ağır topçusu bu 13 km. genişliğindeki bölgeyi dövecek şekilde iki grup halinde tertiplenmişti. 5. Süvari Kolordusu’nun harekâtı da sıklet merkezi tesis etmenin ayrılmaz bir parçasıydı. Daha ilk günden Sincanlı/Sinanpaşa Ovası’na inmek suretiyle Yunan savunmasının dengesini bozmuştur. 

Başarıyı getiren, sıklet merkezi ilkesine sıkı sıkıya bağlılık olmuştur. Büyük bir maharet olarak karşımıza çıkmaktadır. Tabii bu sıklet merkezinin Yunan ordusunun beklemediği yerde tesis edilmesi sonuç üzerinde etkilidir. Aslında bu ilke MÖ 371 yılında Teb ordusuna komuta eden Epaminondas tarafından Leuktra Muharebesi’nde Spartalılara karşı kullanılmıştı. O günden beri uygulanmaktadır.(6)

Kuvvet tasarrufu prensibi açısından: Yunan kuvvetlerine sıklet merkezi bölgesinde 1’e 6 üstünlük sağlayabilmek ancak diğer bölgelerde kuvvet tasarrufu yapmak ile mümkündü. Bu yapıldı. 2. Ordu, yaklaşık 80 bin mevcutla taarruz etmiştir. Karşısındaki Yunan kuvveti 2’ye 1 üstün durumdaydı. Büyük Taarruz bölgesi dışında kalan kuzey ve güney bölgelerde bu oran çok daha büyük oranda düşman lehineydi. Yunan ordusunun cephede tertiplenmesi, ağırlıklı olarak Türktaarruzunu doğu-batı istikametinde beklediğine işaret etmektedir. Tertiplenmesinde kuvvet tasarrufuna yeterince özen göstermediği anlaşılmaktadır.

Manevra prensibi açısından: Türk ordusu tarafından yarma manevrası başarıyla uygulanmıştır. Süvari Kolordusu’nun harekâtını daha ziyade kuşatma manevrası olarak değerlendirmek gerekir. Başarıdan faydalanma harekâtı esnasında 30 Ağustos günü Yunan kuvvetlerini çembere alma manevrasında yukarıda değinilen kısmi hatalar daha fazla Yunan kuvvetinin imhasını engellemiştir. Türk ordusu açısından en büyük eksiklik, ihtiyat 2. Kolordu’nun zamanında uygun manevrayla muharebeye sokulamamış olmasıdır. Cephe yarıldıktan sonra 2. Kolordu doğrudan Banaz istikametinde yürütülebilir veya 30 Ağustos günü imha muharebesi yapılırken Banaz-Uşak istikametine sevk edilerek Yunan kuvvetlerinin gerisinin kesilmesi maksadıyla kullanılabilirdi.

Manevra üzerinde etkisi olan diğer bir faktör harekâtın lojistik desteğinin devamlılığının sağlanmasına ilişkindi. Konya Afyonkarahisar demiryolu kullanılarak sağlanacak destek hem yığınak hem de taarruz aşamalarında son derece önemliydi. Bu bağ doğru kurulmuştu. Yunan ordusu düzenli bir geri çekilme manevrası yapamamıştır. 1. Kolordu’su ikiye bölünmüş; bir kısmı batıya, diğer kısmı kuzeye yönelmiştir. Kuzeye yönelen grup 2. Kolordu’yla birleşmiş, Kütahya güneyine yönelmek yerine Dumlupınar istikametine dönmüş ve kuşatılmıştır. Ancak Uşak-İzmir istikametinde çekilen Frangos Grubu; Gediz-Dikili istikametine yönelen 15. Tümen ve Bursa istikametine çekilen 3. Kolordu birlikleri uygun geri çekilme manevraları yapabilmiştir.

Baskın prensibi açısından: Türk ordusunun Afyonkarahisar güneyinde yaptığı yığınak geç de olsa fark edilmiştir. Ancak onun etkili kullanımı baskın etkisi yaratmıştır. 5. Süvari Kolordusu’nun Ahır Dağları üzerinden geçmesi ve Yunan kuvvetlerinin gerisine sarkması esas baskın vasıtası olmuştur. Yine Süvari Kolordusu’nun telgraf hatları ve demiryolu tahripleri yanında İlbulak Dağı kuzeyine geçerek çekilen kuvvetlere yönelik hücumu baskın etkisine yol açmıştır.

Emniyet prensibi açısından: Türk ordusu sıklet merkezi bölgesinde yeterli kuvveti toplayabilmek için 2. Ordu bölgesini ve diğer bölgeleri zayıflatmıştır. fyonkarahisar-Çay-Konya istikametinde yeterli kuvvet bulunmaması, tehlikeye açık bölge yarattı. Bu maksatla taarruzun başlamasından kısa süre önce Meclis Muhafız Taburu bu bölgeye sevk edilmiştir. Bu bölgede savunma için tertiplenen tabur, kısmen bir emniyet sağlamıştır. Harekât emniyeti taarruzun başarısında gizlidir. O başarı da sağlandığı için emniyet sorunu yaşanmamıştır.

Sadelik/basitlik prensibi açısından: Sade bir plandır. Uygulaması da öyle olmuştur. Cephe yarılmış, hızla başarıdan faydalanma harekâtına girişilmiştir. Yunan kuvvetleri edilmiştir. Her safhası iyi düşünülmüştür. Sadeliği sağlayan önemli etkenlerden biri de, tümen komutanları ve kurmaylarının harekâtı önceden tahayyül etmeleri ve yapılması gerekene çabuk odaklanmalarıdır. İletişim sorunları birlik komutanlarını durumdan karar çıkarmaya ittiğinde, genelde ana fikre uygun hareket edilmiştir. Ast birlik komutanlarının inisiyatif sahibi olmaları da sadelik ilkesine uygundur; çünkü muharebede en önemli husus vazifenin doğru kavranması ve enerjinin bu uğurda harcanmasıdır. Cephede emirlerin geç gelmesi, erken hareket edilmesi gerekliliğiyle çelişmektedir. Sorunu çözen inisiyatifle hareket etmektir. Ancak bunun bazen sorunlar doğurduğu da olmuştur. Yunan ordusu açısından iş zordur. Savunma cephesi yarıldığında ellerinde bir plan olmadığı anlaşılmıştır. İzmir’den verilen karşı taarruz emri de sadelik prensibine aykırıdır. Sadeliği sağlayan şey durumun gereklerine uygun emirler vermektir. Bunun için durumu iyi bilmek gerekir. Aksi türlü emirler kargaşa doğurur. Nitekim benzer şeyler yaşanmıştır.

Moral prensibi açısından: Türk ordusunun moralinin her seviyede en üst düzeyde olduğu açıktır. Verilen vatan savaşıdır. Askerler geri hizmete ayrılmak yerine savaşmayı tercih etmişlerdir. Yunan ordusunda durum tam tersidir. Ülkede iktidara gelen Kral Konstantin’den beklenti erlerin terhisiyken, iki devrenin daha askere alınması moralleri çökertmiştir. Erlerde yoğun itaatsizlik eylemleri görülmüştür. Özellikle geri çekilme esnasında ağır travmalar yaşanır. Yunan Genelkurmayı’na yollanan bir rapordaki bir ifadeye göre “... ricat halinde bulunan bu kıtalar, artık subaylarına itaat etmeyen bir firari sürüsü manzarası göstermekteydi”.(7) Moral işin yarıya yakınıdır. Kalanı akıllı komutan ve silah sistemleridir. Ancak morali tesis eden de önemli ölçüde komutandır.

DİPNOTLAR

1 Türk İstiklal Harbi, II. Cilt, Batı Cephesi, 6. Kısım, 4. Kitap, s. 162:164 
2 Genelkurmay Başkanlığı, Büyük Taarruz, Harp Tarihi Broşürü, Gnkur. Basımevi, Ankara, 1997, s. 51. 
3 Ahmet Özdemir, Askeri Tarih Bülteni Dergisi, Cilt 18, Sayı: 34, s. 164. 
4 Nilüfer Erdem, Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekâtı, s. 482. 
5 Ahmet Özdemir, Askeri Tarih Bülteni Dergisi, Cilt 18, Sayı: 34, s.158.
6 Mehmet Tanju Akad, Askeri Tarihte Stratejik Düşünce, s. 79.
7 Albay Büjak, Yunan Ordusunun Seferleri, 1918-1922, Çev: İbrahim Kemal, İstanbul, Askeri Matbaa, 1939, s. 248.