Dünya yeni bir altüst oluşa doğru gidiyor. Tek kutuplu dünya düzeni tarihe karışıyor. İnsanlık da bunun sancılarını yaşıyor. Esasen Ukrayna-Rusya Savaşını iki veya çok kutuplu dünya düzenine geçişin basamağı olarak görmek gerekiyor. Her ne kadar CB Erdoğan NATO zirvesi dönüşünde bir dünya savaşı riski olmadığını beyan etse de öncesinde DİB Fidan böyle bir riski dillendirdi ve MSB Güler de savaşa hazır olunduğunu belirtti…

İsrail’in Gazze’de yürüttüğü ve insanlık suçu halini alan savaş da farklı dinamiklerin ürünü olsa da esasen bu gelişmelerin bir yansıması olarak görülebilir. Batılı devletler kendi kamuoylarının geniş tepkilerine rağmen İsrail’in arkasında durmaya devam ediyorlar çünkü bloklarında çatlak olsun istemiyorlar. Oysa Netanyahu liderliğindeki İsrail savaşı bölgeye yaymaya çalışıyor. İran büyük karışıklıklara gebe. Türkiye-Suriye yakınlaşması bir türlü gerçekleşmiyor.

Avrupa’nın otonom savunma ve güvenlik arayışı rafa kaldırıldı zira Atlantik bağı hiç olmadığı kadar sıkılaştırıldı. Bunun bir sonucu Finlandiya ve İsveç NATO üyesi yapıldılar. Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın silahlanmasını hızlandırdığını anlıyoruz (E. General Osman Aydoğan, Almanya’nın Rusya Travması ve Türkiye, Şehriyar, 11 Şubat 2024).

NATO son stratejik konseptinde Rusya’yı düşman, Çin’i rakip olarak nitelendirdi. ABD ve yoldaşları bir yandan Rusya’yı yıpratmaya, diğer yandan Çin’i çevrelemeye çabalıyor.

Üyesi bulunduğumuz NATO artık bir savunma örgütü olmaktan çıktı ve bir saldırı örgütü olma yolunda ilerliyor. Daha doğrusu kendisine böyle bir rol vermiş durumda.

Bu durum, ülkemiz için önemli bir riski alanı yaratıyor. İrademiz dışında bir savaşa tutuşma olasılığı mevcuttur (E. Büyükelçi Ahmet Süha Umar, Türkiye’nin NATO açmazı, muhalif.com.tr, 23 Temmuz 2024).

NATO’nun bir oldubittisiyle savaşa girme olasılığını bertaraf etmek gerekiyor. Mevcut koşullar altında bunun yapılabileceği zaten şüphelidir zira ne 2. Dünya Savaşının koşulları (fakir de olsa dış borcu olmayan, küresel bir pakta bağlanmamış, beslenme sorunu yaşamayan, iç birliği zedelenmemiş, ordusuna virüs girmemiş vb.) mevcuttur, ne de İnönü gibi ihtiyatlı bir lideri vardır! Bu nedenle tarafsız kalmanın şartları farklıdır. Üstelik mevcut lideri her türlü masada olabilmek için sahada mutlaka olmanın gereğine inanmaktadır ve kendisinin de büyük bir savaşa ihtiyacı var görünmektedir! 

Türkiye’nin NATO açmazı dışında iki açmazı daha var. İlki AKP iktidarının Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ümmetçi yaklaşımına kurban etmesidir ki Hamas tutkusu bunun bir yansımasıdır. Suriye ve Mısır yanlışlarının devamı mahiyetindedir. Haniyye için milli yas ilan etmesi olası çıkar kayıpları yanında devede kulaktır. İkincisi büyük bir savaşa ülkenin hiç de hazır olmamasıdır.

Belki bir o kadar önemli olan muhalefetin de ülkenin başat sorunlarını çözmeye yönelik bir büyük stratejisinin olmayışı veya varsa da halkla paylaşmaması ve vatandaşı bu konuda ikna etme çabası içinde olmamasıdır. 

Ulusal çıkar merkezli dış ve iç politika biz iki emir veriyor: “Yurtta sulh, cihanda sulh!” ilkesine dönmek ve “İç cephe esastır,” diyen Atatürk’e kulak vermek ve her ikisinin de inşasını programa haline getirmek.

Tehlike büyük ve Gülhane Parkı’ndaki ceviz ağacı gibi; ne iktidar bunun farkında ne de millet farkında!