Sevgili okuyucularım yeni sezonla birlikte yepyeni diziler hayatımıza girdi... “Sana Söz” dizisi gectiğimiz salı akşamı Star tv ekranında tam not alırken, başrollerinde, Erkan Petekkaya ve Nehir Erdoğan bu konuda ne kadar tecrübeli oyuncu olduklarını gösterdiler... Özellikle Erkan Petekkaya enfes oyunu ile büyük takdir topladı... Son zamanlarda tüm eski dizilere dikkat ediyorum başarılı çizgileri kesintisiz devam ediyor. Fox tv’de “Yasak Elma”, Atv’de “Kardeşlerim”, Kanal D ekranında Zafer Ergin’li “Arka Sokaklar”, Cansu Dereli “Sadakatsiz”, Trt 1’de “Masumlar Apartmanı’’... Burdan da şu ortaya çıkıyor... Senarist izleyiciyi tanıyorsa bu iş tutar şekli... Pandemi sonrası iyice hayat dengelerinin değiştiği, egoların zirve yaptığı günler geciriyoruz... Bir benzetme yapsak zaman tünelinden... Düşler Sokağı... Arnavut kaldırımlı, engebeli mevcutiyete sahip, çınar ağaç diplerinin yosunlaştığı, hafif bir rampası olan geniş bir sokakdı... Malum 11 yaşında 1.50 boylarındaki bir çocuğun bakış açısıyla geniş bir sokak... Beyazlaşmış sakalı ile gevrek  simitleri ile meşhur, Avni abinin sandalyesinin bir tarafının kırık olduğunu, oturduğu kaldırım taşına sırtını dayamasıyla görürdü... 11 yaşında iyiki de taşa dayamış sırtını, belki de ömür boyu bulamayacak bir destekti... Hayat nazireleri, o sokakda başlamasına rağmen, yıllar geçtikçe dilindeki, soyut nağmeleri hiç mi hiç ezberlemedi... Bilirdi! Umut türküleri, gerçek latifeler ise nafile... Düşler Sokağı’nda doğdu ve büyüdü... Yorgo babanın, sinekli bakkal dükkanında kokulu sakızlarla başlayan tatlı hayat rüyaları yaşam tarlasında, genç bir delikanlının istek listesine dönmüştü... Mavi gökyüzünün her karardığı akşam, bilirdi bir sonraki gün daha zor olacağını... Yakamoz hayalleri, delikanlı çağda mücadele ritmine döndü... Askerlik görevi sonrası “Delikanlı” doğduğu ve büyüdüğü o geniş “Arnavut kaldırımlı sokağı bile, dar gözüne görünürdü... Hayalleri büyümüştü, umut köprülerini yüreğinde, uyumadan her akşam inşa ederdi... Kalbindeki büyük haykırışlar, şimşekleri çaktırır, gökyüzü adeta ağlar, ağaç dallarındaki yapraklara göz yaşı verirdi... Sabah uyandığında mis gbi toprak kokusu ve dinginlik... Delikanlılık yıllarının coşkusu, deniz girdaplarına bile kafa tutarcasına heybetli olduğundan, korkusuzluk gömleğini hep dik yaka giydi... Baş kaldırdığı, uğruna canını verme pahasına, arkasında durduğu tüm kaya parçacıklarının çakıl taşı olduğunu orta yaş sonrası anladı... Sırtını dayadığı düşler sokağındaki duvarın, sadece boyaları değil, alçıları bile sökülmüştü. Doğruluklardan  “Vazgeçme türküsünü” mırıldanırken, Yorgo babanın simitçi tezgahın kırık sandalyesi modern bir sandalyeye dönmüştü... Gözlerini hafifçe kapattı, 11 yaşında kurduğu hayalleri kıvrak bir şekilde pırrr oldu! Uçtu gitti... Gözlerinin içinde, buz kesmiş, yalnızlık göstergesi, “Düşler Sokağı”nda yanan loş  lambaları ağır ağır söndürdü... Sevgi ile kalın...