Bir millet düşünün... Çok fakir, ağır vergiler altında ezilir, sarayın aldığı dış borçları sırtında taşırken kendisinden kat kat zengin ve büyük orduları olan birden fazla ülkeden yurdunu kurtarsın! Sadece bu açıdan bakılsa bile Kurtuluş Savaşı’nın dünyada bir başka örneğini bulamazsın... 

Mucize değilse, Kurtuluş Savaşı nasıl kazanıldı o zaman?

Çuvalla laf söylenebilir. En iyisi en kısasıdır: Güvenle!

Büyük insan, memleketin kurtarıcısı Mustafa Kemal Atatürk 29 Mayıs 1920’deki gizli oturumda şöyle demişti: Varlığımızı korumak ve milli amaçlarımızı gerçekleştirmek için dayanağımızı dışarıda aramamalıyız. İçeride, kendi vicdanımızda bulmalıyız! Kendi kuvvetimizi dikkate almazsak, hayal kırıklığına uğrarız...

Bir yıl sonra Atatürk, Başkomutan seçilip Kurtuluş Savaşı’na Bismillah derken, Tekalif-i Milliye emirlerini yani Milli Yükümlülükler’i ilan etti. 

Her ev birer kat çamaşır, birer çift çorap ve çarık hazırlayıp verecek, tüccarlar ellerindeki çamaşırlık bezden çeşitli kumaşlara, köseleden kundura çivisine, naldan yem torbasına ellerinde askere yarayacak ne varsa bedeli sonradan ödenmek üzere komisyona teslim edecektir. 

Gıda işindekilerin ve halkın elindeki buğday, un, saman, kuru fasulye, bulgur, zeytinyağı, tuz, şeker, koyun, keçi, sığır eti ve benzeri ürünlere bedelleri geri ödenmek üzere el konulacak ayrıca, halkın elinde kalan her türlü taşıt aracı ile parasız bir şekilde nakliye yapılacaktır. 

Halkın elinde kalan savaşta kullanılabilecek cephane ve silahlar teslim edilecek, benzinden otomobil lastiğine, kablodan asit sülfürik stoklarının yüzde 40’lık bölümüne, savaşta işe yarayacak mallara parası sonradan ödenmek üzere el konulacaktır. Demirci, marangoz, dökümcü, tesviyeci ve araba yapan esnafın atölye güçleri hesaplanacak, kılıç, mızrak, eğer yapacak ustalara iş verilecek, halkın elindeki dört tekerlekli araba, kağnı, katır, deve, eşeklerin yüzde yirmisi bedeli sonra ödenmek üzere ordu adına satın alınacaktır.

Emirleri uygulamak için şehirlerden köylere komisyonlar kurulurken, emirlere uymayanlar da Kastamonu, Samsun, Konya, Eskişehir ve Ankara bölgelerindeki İstiklal Mahkemeleri’nde ‘vatana ihanet suçu’ ile yargılanacaktır!

Kurtuluş Savaşı kazanılınca bu kutsal savaşın can alıcı yönü de ortaya çıktı!

İstiklal Mahkemeleri’nde ufak tefek bir iki örneğin dışında doğru dürüst yargılama yapılmadığı anlaşıldı! Zorlamaya gerek kalmadı çünkü! Millet, elindeki avucundakini, yastık altındakini, kefen parasını, altın dişini, buğdayını, tüfeğini, kağnısını, öküzünü, katırını, otomobilini saklamak yerine koşa koşa verdi! Çünkü, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, “Memleketi kurtaracağız” diyenlerin sözüne güvendi... Güveni de boşa çıkmadı. Hem savaş kazanıldı hem de komisyonlara verilenlerin parası son kuruşuna kadar ödendi!

İnsanlık için mühimdir ama ‘Babana bile güvenme’ atasözünü dünyaya armağan etmiş Türk milleti için güven herşeydir... Güven dersin başka, bir ‘me’cik eklersin tam tersi ‘sakın ha’ güvenme olur!

Tapu müdürü tayin etmekten bakan affetmeye, sabaha karşı İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmekten sabaha karşı merkez bankası başkanını kapı önüne koymaya kadar her yerde, herşeyde tek yetkili olsan ve hatta dünya lideri olsan fark etmez, bu milletin içi çürüdü mü bir kere babası olsa güvenmez!

Güvenmiyor işte...

17 lirası kalsa bile gidip 1 dolar alıyor. Son 19 lirasını verip 1 euroyu koyuyor cebine. Yastık altındakileri çıkar diyorsun, yastık altındaki Türk lirası aklına geliyor çıkarıp dolar alıyor. Altını bozdur diyorsun, bozdurmak şöyle dursun rekor kıran altın fiyatlarından belli sen söyledikçe koşup yine altın alıyor. Ufak tefek gelirliler bunu yapıyor... Ya büyükler? Emin ol, onlar da aynısını yapıyor. Kazanıyorsa, bir kısmını mutlaka dolar yapıyor, euro yapıyor, altın yapıyor. Bankalardaki TL mevduatlarına bir de sürekli artıp duran döviz cinsi mevduatlarına bak istersen. Sanırsın burası Türkiye değil Amerika, Avrupa!

Bir ara, ‘Onların doları varsa bizim Allah’ımız var, döviz bozdurun’ denmişti millete. Bazı hülocu AKP’liler döviz bürolarının önünde eylem yaptı, dolar yaktı! Sonradan anlaşıldı, yaktıkları dolarlar fakir düğünlerinde kullanılan sahte dolarlarmış!

Ne yapılırsa yapılsın, ne söylenirse söylensin, uçuyoruz, şahlanıyoruz, Almanya bizi kıskanıyor, aya gidiyoruz, üç bilemedin beş bilemedin sekiz aya düze çıkıyoruz laflarıyla peynir gemisi yürümüyor artık! 

Fena dağıttınız işleri... 

Çocuklar yapmaz ama, bir gün önce sözde faiz indirip, bir gün sonra dişimizden tırnağımızdan biriktirip hazineye koyduğumuz dolarları, euroları bozdurup sözde piyasaya müdahale ediyorsunuz! Mızrak çuvala sığmıyor; bırak bizi, koyu AKP’liler bile zerre güvenmiyor iki de bir değişen ekonomi modelinize...