Gümrük ekibi şüphelendikleri bol elbiseler giymiş 7 kadını sınır kapısında izlemeye başladı. Kadınların hareketleri tuhaftı... Canlı bomba olabilirlerdi! Kadınlar durduruldu, detaylı arama yapıldı. Canlı bomba değillerdi ama ‘canlı kasap’ oldukları ortaya çıktı! Her biri vücutlarına 10’ar kilo et sarmış, Türkiye’ye sokmaya çalışıyordu. Aynı sınır kapısında ve sadece bir ayda yakalanan et miktarı bin 850 kilogramı geçti.
Memlekete giriş yapılan diğer sınır kapılarında ise bir ayda 6 ton 754 kilogram et ve et ürünleri, kışlık kazaklar, 300 kilogram tereyağı, 2 bin 904 canlı hayvan, 62 ton muhtelif gıda, 1000 adet giyim eşyası, 40 ton iplik, 12 ton 609 kilogram bakliyat, 18 ton hayvan yemi, sayısız giyim aksesuarı ve eşyası yakalandı.
Bükreş’ten kalkıp Türkiye’ye gelen birinin valizinde 70 tül çorap içine gizlenmiş ve sanki bizde çok azmış gibi 62 bin 500 sülük bile yakalandı!
Yakalanamayanları siz düşünün.
Bir insan bacaklarına, kollarına, beline neden etleri sarıp Türkiye’ye getirmek ister, bir insan yükte hafif pahada ağır mallar dururken neden tereyağı sokmaya çalışır ya da bakliyat taşır ki?
Nedenini o günlerde gümrüklerimizin bakanı olan Bülent Tüfenkçi izah etti: “Et orada 5 lira, bizde 40... Vücuduna sarıp 20 kilo getirse ve üç sefer yapsa 60 kilo eder. Bunlar yalnız da çalışmıyor. Zayıf birini seçseniz, farketmezsiniz bile. X-ray cihazları da yakalayamıyor!”
Yani, elin memleketinde ucuz olan burada pahalı değil, çok pahalı olunca kaçakçılar bir ara eroini, esrarı bıraktı; üstelik cezası hafif kazancı yüklü olan et işine, bakliyat işine, kazak, gömlek işine, tereyağı işine, canlı sülük işine girdi...
Bütün bunlar Cumhuriyet’in ilk yıllarında, ‘CE HA PE zihniyetinde’ değil, bir iki yıl önce yaşandı!
Ve bugün...
Memleketimizdeki inat iktidarında kaçakçıların bellerine et bağlamasına, mazot bidonunda tereyağı saklamasına, 15 kazağı üst üste giymesine gerek kalmadı. Riski bırak, kazançlı değil çünkü!
Cebine 100 dolar koy, efendi gibi sınırı geçip Edirne’ye gel. 100 dolar ne etti? 1120 Türk Lirası! Yunanistan’dan gel mesela, orada euro kullanılıyor. 100 euro, Türkiye’ye girince ne hale geldi? 1270 lira! Bulgaristan’dan beline dana eti bağlayıp getireceğine, cebine 200 Bulgar Levası koy. Gir Kapıkule’den, bak cebine, ne olmuş levalar? 1300 Türk Lirası!
Anlayacağınız sınır kapılarında bu tür kaçakçılık işi sıfırlandı. Bir şey daha oldu. Örneğin Edirne’de turizm patladı!
Komşumuz Yunanlılar, Bulgarlar akın akın buraya koşuyor. Hafta içi 7 bini aşkın, hafta sonları ise 15 bin insan geliyor kente! Pazarlarda, Türkçe konuşanlardan daha çok Yunanca, Bulgarca konuşan var. Üstelik sıkı pazarlıkçılar, ellerini attıkları her ürüne ‘para bende’ deyip, ‘ölmüş eşek’ muamelesi yapıyorlar.
Ne mi alıyorlar? Doğru soru ne almıyorlar!
Parası olan az sayıdaki Türk nasıl her hafta pazara gidip evin haftalık nevalesini alıyor. Onlar da aynısını yapıyor.
Ajanslar ‘derinlemesine’ araştırmış Edirne’de değişen alıcı profilini! Bulgarlar giyimden gıdaya, çocuk oyuncağından kozmetiğe ucuz ne bulursa alıyormuş. Yunanlı turistler seçiciymiş. Giyim eşyası alıyorlarmış daha çok.
Edirne’de turist akınında iki ilginç gelişme yaşanıyor bu arada. İlki, Yunanlı ve Bulgar turistler inşaat malzemesi bile alıyorlarmış! İkincisi, eskiden günü birlik seyahat ederken, euro ve doların alım gücü daha da yükseldiği için konaklamaya da başlamışlar. Bu yüzden otellerde boş yatak kalmamış.
Gelen turistlerle konuşmuş muhabirler. Biri şunları söylemiş: “Ben Bulgaristan’ın Romanya sınırındaki Siliste’den geldim. Burada her şey çok ucuz! 2 bin leva (13 bin lira) bozdurdum! Onunla buradan bayağı alışveriş yapacağız. Kıyafetten yiyeceğe her şeyi satın alacağız.”
Edirne’de çarşı pazar yağmalamaya gelen başka bir turist, “Türkiye’de dövizin artması üzerine geldik. Ev ihtiyaçlarını satın alacağız. Meyve sebze de alacağız. 500 euro (6 bin 350 lira. Dünkü kur, bugün yükselmiş olabilir) bozdurduk. Hepsiyle alışveriş yapacağız.”
İktidarın gür sesi, nerede haber orada TRT Haber, ‘Zam üstüne zamla ezilen milyonlarca Türk’ün hali nicedir acep’ deyip, izleyenlerini karamsarlığa sürüklemek yerine bu güzel havadis için Edirne’ye koştu. TRT’ye konuşan bir turist, “Kazak, mont, hırka, deterjan, un, ev eşyası, züccaciye, perde aldık! Ne ihtiyacımız varsa her hafta gelip burada alışveriş yapıyoruz. Çok memnunuz” dedi.
Ekonomiyi uçurduklarını defalarca söylemişlerdi de inanmamıştı kimse. Meğer doğruymuş! Sınır komşularımızın ev ekonomileri sayelerinde uçuyor resmen. Hala inanmayanlar varsa olanlara, Edirne’ye gidip ekonominin kitabını canlı canlı görebilirler!
Dünya liderimizin ekonominin kitabını yazdık dediği kitaba bugüne kadar çok güzel isimler önerildi. Memleket ekonomisinin batışına, memleketin en batısından Edirne’den bakarak bir isim önerisi de benden gelsin öyleyse... Kitabın adı Ucuz Roman olsun!