Bu felaketin izleri, öyle kolay kolay silinecek cinsten değil.

Binaları yeniden yapabilirsiniz, alt yapıyı da yeniden kurabilirsiniz.

Ama insanların yaşadıkları travmayı nasıl düzelteceksiniz? Tek başına kalan kocanın, tüm dayanağını, çocuklarını yitiren kadının, bir kaç saniye içinde tüm birikimini sıfırlayan insanların, yıkıntılar içinde doğan, deprem hikayeleriyle büyüyecek kimsesiz çocukların, psikolojisi alabora olmuş gençlerin ve diğerlerinin…

Tüm bu insanların, yeniden normal davranışlar sunabileçeğine inanıyor musunuz?

Bu felaketi yaşayan kentlerin, dış görünüşünü eskisinden daha düzgün yapabilirsiniz ama insanların iç dünyasını eski haline getiremeyeceğize inanmalısınız.

Çünkü bu çaba boşuna olacaktır.

Yani, psikologlara, psikiyaristlere çok iş düşecek anlaşılan.

Ben başka bir konuya değineceğim.

Konunun adı: “Askıda İlçe ve Köy”.

Tıpkı askıda ekmek, askıda yemek, askıda fatura gibi . Hiç farkı yok.

Bu nasıl olacak? Gayet basit. Varlıklı insanlar, ellerini taşın altına uzatacaklar. Zarar görmüş ilçelere ve köylere talip olacaklar. Her varlıklı, payına düşen kasabadan, köyden sorumlu olacak.

Yani oraya çadırsa çadır kuracak, konteynırsa konteynır mahalleleri oluşturacak, seyyar hastanelere yardım götürecek, hijyeni, beslenmeyi organize edecek, enkazın bir an önce kaldırılmasına ön ayak olacak.

Yani maddi ve manevi devletin yanında olacak.

Bu yiğitler kim mi olacak?

Vergi listelerine bir göz atın kimler olacağını hemencecik göreceksiniz! İlk 100 rekortmen bu iş için fazla olabilir. Hatta bazıları, “askıdaki ilçeleri ve köyleri” bölüşebilirler bile!

Bunca yıllık kazancın ekstra vergisi diyebilirler, bu iyilikler için yaptıkları masraflara!

Gelelim  yağmacılara!

Açlığın ne demek olduğunu bilir misiniz acaba? “Allah insanı açlıkla terbiye etmesin” diye bir deyiş vardır.

Aç insanın beyni durur, iradesi dumura uğrar, gözü kararır. Mantıklı düşünmekten uzaklaşır.

Hele aç kalanlar çocuklarıysa, bu tepkiler daha da dayanılmaz hale gelir.

Bu durumlarda tek sorumlu devlettir. Ekmek, sıcak yemek üretmek, onları adilce dağıtmak devletin görevidir.

Eğer bu görev yerine getirilemiyorsa, aç insan, başına çaresine bakar.

Marketten bir torba ile çıkan birini yakalarsanız, “yağmacı” damgasını vurmadan önce torbanın içine bakın. Eğer orada ekmek, peynir, mama, süt, zeytin, bir iki çikolata görürseniz, bırakın gitsin.

Çünkü o, yaşamak için bu “küçülmeyi” göze almak zorunda kalmış çaresiz bir vatandaştır.

Eğer sırtında, televizyon, telefon, elektrikli eşyalar gibi yaşama katkısı olmayacak eşyalar varsa, işte aradığınız yağmacı odur.

Cezasını sakın siz vermeyin. Yetkililer onun cezasını kesecektir.

Açlık, soğuk, kurtarma çalışmaları, çadır, yemek derken, önemli bir sorun gözardı ediliyor sanırım.

O da salgın hastalık.

Bu durumlarda en çok görünen sağlık sorunu, ishal. Ötesi kolera.

Tabii ki bu ayların en büyük belası grip.

Tetanozdan söz edilmiyor ama onca paslı ortamda önemli bir tehlike.

Konuştuğum uzmanlar, tetanoz, menenjit aşılarının kesinlikle ihmal edilmemesini öneriyorlar.

Ve tüm çöplerin, tuvalet atıklarının acilen kireçle örtülmesini tavsiye ediyorlar.

Zor günler!

Böyle günlerde havada hamasi sözler uçuşur durur!

Siz gerçekleri söyleyin, gerçek yardımları yapın.

Acınızı, kayıplarınızı, öfkenizi unutmayın ki, hesap sorma isteğiniz hep canlı kalsın!