Dağıtılan paraların enflasyon karşısında kısa sürede eriyeceğini belirten Hurşit Güneş, “İnsanlar artık tabelada değil, maçta gördükleri gollere bakıyor. TÜİK rakamlarına değil bakkalda, pazarda gördüğüne inanıyor” diye konuştu.



Prof. Dr. Hurşit Güneş lisans eğitimini İngiltere’de University of Kent’te ekonomi ve politika dalında tamamladı. University of Wales’de tezli master yaptıktan sonra doktorasını Boğaziçi Üniversitesi’nde yaptı. 1990’da doçent, 1996’da profesör oldu. 49’uncu hükümette Başbakan Yardımcısı Ekonomi Danışmanı olarak görev yaptı. 2010’da CHP Genel Başkan Yardımcısı olunca üniversiteden ayrılan Güneş, 2011 yılında CHP’den Kocaeli Milletvekili seçilmiştir ve halen CHP’nin kurultay delegesidir. 2017 yılından bu yana Marmara Üniversitesi öğretim üyesidir ve bugüne kadar çeşitli finans kuruluşlarına danışmanlık yapmış, birçok uluslararası şirketin Türkiye’deki yönetim kurulu başkanlıklarını yürütmüştür.

Gündemimiz başta her zamanki gibi ekonomi, zamlar, enflasyonda TÜİK’in yaptığı ve protestolarla, tepkilerle karşılaşan “yüzde 20 düşük veri açıklaması”, ona göre ayarlanan asgari ücret, işçi-memur-emekli maaş zamlarının bu nedenle normal enflasyonun altında kalması, gizlenmeye çalışılsa da dayanılmaz şekilde artan hayat pahalılığı… Ve tabii 6’lı masanın son toplantısında çıkan ortak metin, ortak aday olarak kim çıkacak, bu metindeki erken seçim tarihi ile iktidarın verdiği tarih arasındaki fark ve daha birçok konunun tartışmaları. Bu tartışmaların bir kısmı haftalar içinde bitecek olsa da ekonomideki tablo ve seçime yönelik çekişmeler bitmeyecek. Bugün, hem deneyimli bir ekonomist, hem de deneyimli bir siyasetçi olan Prof. Dr. Sayın Hurşit Güneş’le iç yüzünü hala anlamaya çalıştığımız bazı konuları detaylı olarak konuştum. Açıklamalarını ilgiyle okuyacağınıza inanıyorum.

CUMHUR İTTİFAKI’NIN ADAYI AKP’NİN LİDERİYSE, MİLLET İTTİFAKI’NIN ADAYI DA CHP’NİN LİDERİ OLMALIDIR!

■ Sayın Güneş, önce 6’lı masanın toplantısı ve çıkan bazı sonuçlardan başlayalım, artık birçok konuda ve seçecekleri cumhurbaşkanı adayı konusunda sonuca yaklaştılar gibi görünüyor. Siz toplantıdan sonra açıklanan ortak metni gördükten sonra ne düşündünüz? Sayın Kılıçdaroğlu’nun aday gösterilmesi en mümkün ihtimal gibi mi görünüyor?

Ben baştan itibaren Cumhur İttifakı’nın adayı, Cumhur İttifakı’nın en büyük bileşeni olan Ak Parti’nin lideriyse Millet İttifakı’nın da adayının Millet İttifakı’nın en büyük bileşeni ve Ana Muhalefet Partisi’nin Genel Başkanı olmasının en doğal ve en normal karar olacağını düşünüyorum. Ancak şu şekilde karşı çıkılabilir; başkanlık sistemine Millet İttifakı karşı olduğu ve bu sistemi değiştirmek istediği için daha farklı birisi aday olsun, liderler aday olmasın, çünkü biz parlamenter rejime geçmek istiyoruz tezi ilk bakışta makul gibi gelebilir fakat bu seçimlerde Millet İttifakı’yla Cumhur İttifakı ilk aşamada yarışacak ve parlamenter sisteme geçiş iki aşamada olacak. Birincisi; Cumhur İttifakı’nın iktidarı indirilmeli ve yerine Millet İttifakı’nın iktidarı gelmeli, ikinci aşamada ise – ki Millet İttifakı’nın protokolü, uzlaşması büyük ölçüde o biçimde- bir süre sonra parlamenter sisteme geçilmeli. Dolayısıyla Parlamenter sisteme geçinceye kadar Millet İttifakı’nın ana bileşeni olan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri’nin aday olmasından başka bütün opsiyonlar yapaydır. Belediye başkanlarının adlarının geçmesi de, başka kişilerin adlarının geçmesi de yapaydır.

KILIÇDAROĞLU YEREL SEÇİMLERDE NASIL BAŞARI KAZANDIYSA BURADA DA KAZANACAKTIR

■ DEVA Partisi Lideri Ali Babacan “6’lı masa beni desteklerse hem seçilebilirim, hem en iyi şekilde yaparım” demiş.

Onu söylemesinde bir sakınca yok, her lider “Beni desteklerlerse ben aday olurum ve kazanırım” diyebilir ama bunun en akla yatanı Cumhuriyet Halk Partisi Lideri’nin aday olmasıdır ve yapılmasıdır da. Yani, bana kalırsa geçmişte de CHP’nin lideri Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkmalıydı ve çok daha yüksek oy oranlarına ulaşılırdı diye düşünüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı son yıllarda büyük bir maharet göstererek bütün muhalefeti bir araya getirdi, 6’lı masayı nasıl bir araya getirip buraya kadar da getirdiyse veya daha önce yerel seçimlerde nasıl ittifakları sağlayıp önemli başarıları kazandıysa burada da aynı başarıyı sağlayacağına inanıyorum ve herkesin de buna inanmasını isterim, en doğalı budur. Bunun dışındakiler iktidarın akşamları yapay televizyon kanalı muhabbetlerinden başka bir şey değildir, onlarla bir yere varılmaz. Doğal olanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun aday olması ve herkesin de onu desteklemesidir. İlk turda bu işin bitmesi gerekir, eğer çoklu adaya doğru gider ve onun dışında birkaç aday daha çıkar ikinci tura kalırsa yine Kemal Kılıçdaroğlu kazanacaktır. Ben, böyle bir ekonomik durumda, Türkiye’nin geldiği böyle bir jeopolitik durumda Türkiye’nin bütün bu acı ve sıkıntılarına rağmen halkın bu iktidarı bir defa daha iktidara getireceğini hiç sanmıyorum.

İLK TURDA 50+1 ALAN ÇIKMAZSA İKİNCİ TURDA ERDOĞAN’IN ALACAĞI OYLAR DÜŞEBİLİR!

■ İkinci tura kalırsa bir kere daha mı sandığa gidilecek?

Tabii ama olur da Millet İttifakı’nın dışında bir aday daha çıkar ve ilk turda yüzde 50+1’i alan çıkmazsa iş ikinci tura kalacak demektir, orada da kazananın Kemal Kılıçdaroğlu olacağını ve bu sefer oylarını çok ciddi biçimde arttıracağını, hatta şunu da söyleyeyim; ikinci turda Erdoğan’ın alacağı oylar birinci tura göre düşebilir.

6 PARTİ ARASINDA UZLAŞILAN KONULAR ÇERÇEVESİNDE BİR DEMOKRATİK GEÇİŞ YAPILACAK!

■ 6’lı masa, çok farklı görüşler olduğu için ortak metinden İstanbul Sözleşmesi’ni çıkarmış. Farklı görüşler olunca konular çıkarılıyorsa ilerde daha birçok konu çıkarılacak demek değil midir?

Saadet Partisi, Temel Karamollaoğlu İstanbul Sözleşmesi’ni istemiyor ama CHP, DEVA, Gelecek ve İyi Parti istiyor. Her konuda uzlaşmalarını beklersek zaten ortaya tek parti çıkar. Burası 6 ayrı partiden oluşmuş, ortak hedefleri olan bir masa. Ortak hedeflerinin en başında da parlamenter sisteme geçiş, Türkiye’de adaletin hakkaniyete dayalı biçimde herkese eşit muamele eden, hukukun üstünlüğüne dayanan biçimde tesisi var. Bu ikisi Türkiye’nin demokrasiye geçişi için son derece önemli iki konu. Uzlaştıkları birçok konu var, orada da bir ortak metin çıkardılar, tabii Türkiye’nin her sorunu karşısında bu 6 parti tam bir uyum birliği içindeyseler insanlar haliyle sorar; siz niye 6 ayrı partisiniz, gelin bir parti olun derler. Tabii ki aramızda uzlaşamadığımız konular olacak, uzlaştığımız konular çerçevesinde bir demokratik geçiş transformasyon yapacağız.

ALİ BABACAN’IN “TÜRKLÜK TANIMI” AÇIKLAMASI ÖZEL GÖRÜŞÜDÜR!

■ Tam 6’lı masa toplantısı öncesinde Ali Babacan “Anayasa’nın 66’ıncı maddesini, vatandaşlık tanımını değiştireceğiz” dedi. “Türklük tanımı *Anayasa’dan çıkarılacak mı” tartışmaları yapılıyor. Sizce bu tür açıklamalar 6’lı masayı nasıl etkiler?

Her siyasi partinin kendine göre farklı yaklaşımları olabilir, Anayasa’daki vatandaşlık tanımıyla ilgili farklı açıklamalar olabilir ama bunlar siyasi partilerin kendi özel görüşleridir, ortak metinde yok. Zaten Ali Babacan televizyonda katıldığı bir programda “Bizim bu ortak metinin dışında düşündüğümüz birçok şey var ama biz onları tek başımıza iktidara geldiğimizde yapacağımız şeyler olarak  değerlendiriyoruz. Birlikte geleceğimiz iktidarda yapılacak şeylerin çerçevesi belli ve ortak metindir” dedi. Dolayısıyla biz ancak ortak metni konuşmak konumundayız, ayrıştığımız konuları konuşmanın fazla anlamı yok. Mesela Saadet Partisi’yle anlaşamadığımız konular var ama onlar şimdilik bir kenarda duracak.

■ Yani, Ali Babacan bunları DEVA tek başına iktidara gelirse düşünecek, o zaman neden şimdi söyledi acaba?

Evet, Saadet Partisi tek başına iktidara gelirse veya DEVA tek başına iktidara gelirse onlar bizim daha önce anlaşma metnine girmemiş fakat kendilerinin önemli gördüklerini veya programlarında olan şeyleri icraata koymak için çaba sarf edebilirler ama şu aşamada bir ortak iktidar olacak ve o ortak iktidarın temel ilkeleri saptanmış, belirlenmiş durumda. Dolayısıyla, bu belirlenmiş konular üzerinde ancak konuşabiliriz, belirlenmemiş konuları konuşmaya hiç gerek yok.

MAYISTA DÜŞÜK BİR ENFLASYON GÖSTERİP “BAK NE GÜZEL, BİZ İNDİRDİK” DİYE SEÇİME GİDECEKLER!

■ Sayın Güneş, siyasetin de içindesiniz, erken seçim konusunda 6’lı masa “6 Nisan’dan önce olursa katılırız” diyor, iktidar mayıs ayını söylüyor, anayasa hukukçuları “Olmaz” diyor, sizce ne olacak?

Ben esasen iktisatçıyım ancak şunu söyleyebilirim; nisan ayından önce yapılacak bir seçimde eski seçim kanunu geçerli olacak, öylesi bir düzende Millet İttifakı’nın milletvekili sayısının daha fazla olacağını düşünebiliriz, 6 Nisan’dan sonrası için Cumhur İttifakı’nın daha fazla milletvekili çıkartmak için kurduğu bir düzen var. Ama şunu unutmayalım, nisan ayında Ramazan geliyor, Ramazan’da yapılacak seçimin avantajları olduğu kadar dezavantajları da var, seçim kampanyası Ramazan’a gelmiş olacak. Daha önemlisi şu; belki erken seçim yapıldığı takdirde iktidarın bu ulufe gibi dağıttığı paralar enflasyon karşısında 2-3 ay içinde eriyecek ve o erimeden seçim yapmak isteyebilirler fakat bütün bunlara rağmen, bir taraftan belki 6 Nisan öncesi bir an önce seçim yapmak ekonomik açıdan işine geliyor ama siyasi açıdan işine gelmiyor, çünkü daha sonra yapması lazım ki yeni seçim kanunuyla seçime girsin. Şimdi öyle gözüküyor ki zaten 2 seçenek tartışıyorlar; biri 7 Mayıs, diğeri de 14 Mayıs. Mayıs ayı enflasyonu açıklandıktan sonra; aslında ne çıkacak diye merak etmeye gerek yok, zaten enflasyon rakamını kendileri çıkarıyorlar. Mayıs ayı için kafalarında bir sayı vardır, kaçtır bilmiyorum ama herhalde düşük bir şeydir, onu çıkarıp “Bak ne güzel, biz indirdik” deyip seçime gidecekler ama şunu atlamasınlar ki insanlar artık tabelada gördüklerine değil, maçta gördükleri gollere inanıyorlar. Bu, şu demek; TÜİK bir rakam açıklıyor ama insanlar o rakama inanmıyor, markete, bakkala, pazara gittiği rakamı görüyor zaten, ne ödediğini biliyor. Dolayısıyla, hükümet seçim öncesi ne kadar düşük bir enflasyon açıklarsa açıklasın halkın gözünde hiçbir geçerliliği yok. Halk enflasyonun, hele hele gıda enflasyonunun çok daha yüksek olduğunu görüyor ve büyük bir tepki duyuyor.

TÜİK KONUT GİDERLERİNİ HESAPLARKEN KİRA ARTIŞINI YANLIŞ VERİYOR, KİRA ARTIŞI YÜZDE 25 DEĞİL, YÜZDE 200!

■ TÜİK’in son açıkladığı yüzde 64 enflasyonu KESK protesto etti “TÜİK verileriyle yoksullaşıyoruz” dedi, şimdi enflasyon bir önceki aya göre yüzde 20 düşmüş gibi görünüyor, TÜİK verileriyle yoksullaşma arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız?

O tabii kağıt üstünde düşmüş görünüyor, neden buna inanmıyoruz, “Neden inandırıcı değil” derseniz, ilk bakışta hemen söyleyelim; TÜİK aslında enflasyonun hesaplanmasındaki ağırlıkları açıklardı, yani nasıl bir sepet kurulduğunu öteden beri açıklardı, artık bunu açıklamaz hale geldi. İnsanların, özellikle ekonomistlerin “Yahu bunu nasıl hesapladın” diye bakmalarına imkan sağlamıyor; “artık kapalı, ben bir rakam açıklıyorum, buna inanmak zorundasınız, sakın bunu irdelemeyin, bu rakamlar şeffaf değil, şeffaflığı kaldırdım” diyor. Birincisi; bu muhaliflerin iddiası değil, hesabın nasıl yapıldığının anlaşılabilmesi için veri açıklamayı kendileri kapattılar zaten, ikincisi ve daha önemlisi; hükümet bir kural getirdi, dedi ki; “Kiralar yüzde 25 arttırılabilir”, eskiden yapılmış kiralamalarda mal sahipleri belki kiralarını yüzde 25’ten fazla arttıramıyorlar ama yeni kiralayanlar astronomik kiralar istiyor ve ne yazık ki TÜİK “konut giderlerini” hesaplarken bu yüzde 25’i esas alıyor ve aylık yüzde 2’nin altında bir kira artışı koyuyor oraya. Oysa kira artışı gerçekte çok daha yüksek, yüzde 200’ yakın arttı kiralar. Dolayısıyla, TÜİK’in açıkladığı hiçbir rakam doğru değil. Bırakın ENAG’ın rakamlarını, İTO (İstanbul Ticaret Odası) rakamlarına bakıyoruz; onların tüketici endeksinin ismi “İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi”, onların endeksiyle TÜİK’in endeksi arasında ilk kez çok büyük bir fark oldu, 30 puana yakın bir fark.

Nihayetinde, Üretici fiyat Endeksi’ne baktığımız zaman bu çok yüksek, yüzde 100’lerin üzerinde, nasıl oluyor da böyle üretici fiyat endeksiyle tüketici fiyat endeksi arasında 40-50 puanlık fark oluyor. Bunu neden söylüyorum; evet arada bir fark olabilir ama üretim fiyatları yani maliyetler bu kadar arttığında nasıl oluyor da uzun süre perakendeciler tüketim mallarına zam yapamayacaklar. Girdi maliyetleri artacak ama siz kendi ürettiğiniz malın fiyatına zam yapamayacaksınız, bu mümkün değil. Uzun vadede ikisinin arasındaki farkın çok daha az olması lazım.



KRİZİN BAŞINDAN BU YANA DAR GELİRLİLER YÜZDE 35-40 KAYBETTİLER!

Şimdi, TÜİK’in rakamları yanlış, peki böyle olunca ne oluyor; memura, işçiye, emekliye, asgari ücretliye zam diye verdiğiniz paralar aslında gerçek enflasyonun altında kalıyor ve böylelikle bütün bu dar gelirli, sabit gelirli yurttaşlarımız hızla bir yoksullaşma içine giriyorlar. Benim kaba hesabıma göre krizin başından, yani 2019’dan bu yana sabit gelirliler gelirlerinin yüzde 35-40 arasındaki bir rakamı satın alma gücü itibarıyla kaybettiler. Diyelim ki, 5000 lira alan biri satın alma gücü olarak artık kendini 2000 lira eksik görebilir. Türkiye’de hızlı bir yoksullaşma oldu ve bu yoksullaşmayı hükümet bilerek ve isteyerek yaptı. Bir taraftan enflasyonu düşük gösterip dar gelirlilere daha düşük zamlar yaparken, diğer yandan da varlıklı olan kesime çok ciddi kaynaklar aktardı. Düşük faizli kredilerle ve aynı zamanda da tasarruf sahiplerine devletin kasasından paralar ödeyerek. Tabii bir de ayrıca bunların özellikle zengin ettiği bazı inşaat şirketleri gibi dar bir kesim var, o da işin cabası.

Dolayısıyla, Türkiye’de uçurum hızla büyüdü, bir taraftan yoksullar çok yoksullaştı, orta direk neredeyse ortadan kalktı ama zenginler de çok daha zengin oldu ve rakamlarla bu çok açık görülüyor.

ADALETSİZLİĞE RAZI OLMAYAN TÜİK BAŞKANLARINI GÖREVDEN ALIP BU VERİ SAHTEKARLIĞINI YAPACAK YÖNETİMİ GETİRDİLER!

■ TÜİK’in bir anda enflasyonu yüzde 20 düşürerek gerçeğin çok altında gösterdiği daha önce de olmuşmuydu?

Yok, hayır ama zaten bu veri manipülasyonuna ve halkın aldatılmasına herkes razı olmuyordu, o nedenle de birçok TÜİK başkanı değiştirdiler. Bazıları bu yolsuzluğa, adaletsizliğe boyun eğmedi, razı olmadı, onları görevden aldılar. Kimi zaman “istifa etti” diyorlar ama onların hepsi görevden alma, görevden aldılar ve bütün bu veri sahtekarlığını yapacak bir yönetimi oraya getirdiler.

KILIÇDAROĞLU’NU YADIRGAYANLAR, ASGARİ ÜCRET “DÜŞÜK ÇIKARILAN ENFLASYONA GÖRE” BELİRLENDİĞİNDE ANLADILAR!

■ Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 25 memur-emekli zammına itiraz etti. “TÜİK bunun hesabını verecek” dedi…

Doğru söylüyor, Sayın Kılıçdaroğlu TÜİK’in kapısına gittiği zaman bazı insanlar “TÜİK’in kapısına niye gidiyor” dediler, yadırgandı. Bir ana muhalefet partisi genel başkanının, bir istatistik kurumunun kapısına gidip “Ne yapıyorsun” demesini yadırgadılar ama daha sonra anlaşıldı ki TÜİK’in düşük enflasyon açıkladıktan sonra gerek memur, gerek emekli, gerek asgari ücretlinin maaşları belirlenirken TÜİK’in o düşük rakamına göre belirlendiği için Sayın Kılıçdaroğlu’nun o dönemde gidip de “Aklınızı başınıza alın, bu yanlışı yapmayın” diye yakarmasının anlamı daha iyi anlaşıldı.

ESKİDEN TÜİK VERİLERİNE GÜVENİRDİK AMA SON YILLARDA İSTATİSTİK KURUMUNU DA SİYASALLAŞTIRDILAR, SAĞLIKLI VERİ EDİNEMEZ OLDUK!

■ Bütün bunlar daha önce görülmemişti diyorsunuz.

Biz öteden beri TÜİK’in rakamlarına güvenirdik, 1990 yılında 2 arkadaşımla birlikte AB’nin bir proje yarışmasına girmiştik, dünyanın farklı yerlerinden 200 civarında araştırmacılar girdi, biz kazanmıştık ve bu araştırmamızda Yunanistan da vardı. Yunanistan’ın istatistiklerini incelemek üzere Atina’ya giden arkadaşımız geldiğinde “Türkiye istatistik açısından çok ilerde, Yunanistan çok kötü, doğru dürüst veri toplanmıyor” dedi. Türkiye’de gerçekten OECD standartlarına uyan bir istatistik veri kurumu vardı ama ne yazık ki son yıllarda birçok kurumda olduğu gibi istatistik kurumunda da inanılmaz bir dejenerasyon oldu. Onlar da bağımsızlıklarını yitirdiler. Veri sadece iktisatçının bilimsel çalışması için değil, aynı zamanda ülkeyi yönetenler açısından, ülkenin nasıl yönetileceği açısından, ülkenin gerçeklerini görme açısından son derece önemli. Sadece ekonomik konularda değil, sosyal konularda, adalet konularında ülkedeki bütün bilgilerin, verilerin derlendiği yer İstatistik Kurumu’dur, onun için de ismi Türkiye İstatistik Kurumu’dur, bağımsız bir kurumdur ama ne yazık ki orayı da siyasallaştırdılar ve atamalarını, örgütlenmesini, kadrolaşmasını siyasallaştırdılar ve oradan sağlıklı veri edinemez olduk.

YAZIN ÇİFTÇİNİN YOKSULLAŞMASINI KONUŞUYORDUK, ŞİMDİ BİR ZULÜM DAHA EKLENDİ; ÜCRETLİLER!

■ Memur ve emekli maaşlarına yapılan zammın bir gecede yüzde 25’ten yüzde 30’a çıkarılması da herhalde daha önce görülmüş bir durum değildi.

Evet ama şöyle; yüzde 25’i müjde gibi açıkladılar ve “enflasyonun üzerinde zam yapıyoruz” dediler, aslında enflasyonun altında bir zam yapmışlardı. Şimdi, İTO yönetimi de iktidara çok uzak bir yönetim değil, onların istatistiklerine baktım; son 6 ayda gıda fiyatları yüzde 30’a yakın artmış -ENAG’da tabii daha yüksektir- yüzde 25’lik bir zam demek aslında gıda fiyatlarının Ticaret Odası’nın açıkladığı verinin bile altında zam yapmak demek, dolayısıyla insanları yoksullaştırmak demek. Kaldı ki enflasyon oluyor, siz zammı daha sonra yapıyorsunuz. Adam yoksullaşmış, yoksullaştığının bir kısmını veriyorsunuz. Aslında dar gelirli ve ücretli müthiş bir yoksullaşma yaşıyor. Yazın Türkiye’de çiftçinin yoksullaşmasını konuşuyorduk, şimdi bunun üzerine bir zulüm daha eklendi; ücretliler. Yani; işçiler, memurlar, emeklilerin maaşlarının enflasyonun altında kalmasını, özellikle gıda enflasyonunun çok altında kalmasını konuşuyoruz. Biz biliyoruz ki aslında gıda fiyatları, ulaşım fiyatları ve kira fiyatları da diğer tüm fiyatlardan çok daha hızlı arttı. Ve biliyoruz ki dar gelirliler kirada ve dar gelirliler çok yüksek ulaşım ve gıda bedelleri ödüyorlar. Dolayısıyla yoksullaşma katmerlendi. Ak Parti’nin seçmen tabanında önemli bir yer tutan bu yoksullar önümüzdeki seçimde çok ağır bir faturayı iktidara ödetecekler.

TÜRKİYE’DE KONUT PROJESİ’NİN AYDA 25-30 BİN LİRA KREDİ TAKSİTİNİ ÖDEYEBİLECEK KAÇ KİŞİ VAR?

■ İktidarın “orta direğe uygun” gibi açıkladığı konut projesinin ödeme planı da yine zenginlere hitap ediyor değil mi?

Türkiye’de ayda 20-30 bin lira arasında kredi taksiti ödeyebilecek kaç kişi var? Ne yazık ki halkın kaç para kazandığını, ne kadar gelir sahibi olduğunu bile bilemeyecek kadar kendilerini sarayın duvarları arkasına kilitlediler. Bir aile nasıl olur da 25-30 bin lira kredi taksiti öder, ne geliri olur da bunu ödeyebilir? Ancak ayda 60-70-100 bin lira kazana birisi böyle bir kredi taksitini ödeyebilir.

■ Kılıçdaroğlu “Hakim ve savcılar da yeri geldiğinde hesap verecek, TÜİK de hesap verecek” diyor ama acaba veri manipülasyonu yapan TÜİK’in geriye dönük olarak cezalandırılması mümkün mü?

Kurumla ilgili olarak bir cezalandırma olamaz ama o kurumun çalışanları kanuna uygun olmayan işler yaptılarsa, TÜİK’in de bir kuruluş kanunu var,  o kanuna uygun bir biçimde orayı yönetmedilerse elbette o zaman yargı buna el koyabilir ama bugünden bir şey söylemek mümkün değil.

İKTİDAR AŞIRI BİR GÜVEN İÇİNDE AMA HALKTAN KOPMUŞ DURUMDA!

■ Deneyimli bir ekonomist olarak, seçim bu kadar yaklaşmışken işçiyi, memuru, emekliyi zor duruma sokacak zam yapmanın neye bağlı olduğunu düşünüyorsunuz, seçim yaklaştıkça yeni zamlar mı yapılacak yoksa para yok ondan mı veremiyorlar?

Para da yok veya bu kadar yapabiliyorlar ama görebildiğim kadarıyla iktidar aşırı bir güven içinde, 2002 ile 2018 arasında birçok seçim kazandıkları için her girdikleri seçimi nasılsa kazanırız gibi aşırı bir özgüven var ve bence büyük ölçüde de halktan kopmuş durumdalar.

“DAHA FAZLA PARA DAĞITABİLECEK BİR ALANLARI KALMADI, BÜTÇE ÇOK KÖTÜ DURUMDA, DIŞ DENGE ÇOK BOZUK!”

■ Bu seçimin farklı olduğunu ve o kadar kolay kazanılamayacağını görüyorlardır herhalde.

Onun için para dağıtıyorlar ama daha fazla dağıtabilecek bir alanları kaldığını düşünmüyorum, bütçe çok kötü durumda. Kur Korumalı Mevduat ile büyük bir delik açtılar, daha birçok yerden açtılar, bütçe aslında çok sıkıntılı bir bütçe haline geldi, dış denge çok bozuk, bütçe çok bozuk, Millet İttifakı iktidara geldiğinde Türkiye’nin ekonomik dengelerini tekrar rayına oturtmak için önünde çok zorlu bir dönem olacak.

ORTADA BÜYÜK BİR CİNNET OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM, HALKIN BÜYÜK SIKINTI İÇİNDE OLDUĞUNU GÖREMİYORLAR!

■ Yoksullara maaşları arttırmazken hala diğer harcamalara aynen devam ediyorlar, yandaş müteahhitlere, zenginlere para döküyorlar, halkın bu eşitsizliği göreceğini düşünmüyorlar mı?

Ben açıkçası ortada büyük bir cinnet olduğunu düşünüyorum, farkında değiller, halk büyük sıkıntı çekiyor. Son yıllarda yenilgiler almaya başladılar, yerel seçimlerde aldığı bozgunun çok ciddi bir dönüş olduğunu ve iktidar değişiminin en büyük sinyali olduğunu sanıyorum hala göremiyorlar, neticeye katlanacaklar.