Geçen yıl Ekim ayında gazete ve televizyonlarımızda bir haber yayınlandı.
Dünya rekoru kıran enflasyon, hayat pahalılığı ve doğalgaz fiyatlarındaki ekstra artış yüzünden halkımız ısınmak için sobaya dönüş yaptığı için, İstanbul Eminönü’ndeki sobacılara rağbet artmıştı.
Muhabire açıklama yapan emekli yurttaşlarımızdan Emirali Gülmez mesela, “Eylül ayında sadece 10 gün doğalgaz kullandım 480 lira fatura geldi. Bunu daha fazla kaldıramayacağım, sobadan başka şansımız yok” diyordu.
Güzel haberdi ama tuhaftı! Çünkü, haberi yapan bir Türk gazetesinin, ajansının, televizyonunun değil ‘Türkiye’de artan soba satışını merak eden’ Çin devlet haber ajansı Xinhua’nın muhabiriydi!
***
Biz de böyledir, bizzat içinde debelendiğimiz gerçekleri el alemden duyunca tuhaf oluruz.
Aralık ayında da benzer bir şey oldu. Afyonkarahisar’da düzenlenen Depremle Yaşamak konulu seminerde Japonya’nın ünlü deprem uzmanlarından Yoshinori Moriwaki konuşmacıydı.
Marmara Bölgesi’ni etkileyecek büyük bir deprem beklendiğine dikkat çeken Mariwaki, “Doğu Anadolu ve Ege fayı da kırılmaya başladı. Depreme tüm kurumların, insanların hazır olması gerekir. Türkiye’de yönetmelik çok iyi artık... Hatta Japonya’dan daha katı. Ama ona rağmen bunu takip etmiyor herkes... Türkiye’deki binaların yüzde 60’ı kaçak! Sıkıntı burası” diyerek şaşkınlığını dile getirdi!
Japon olsam ben de şaşırırım doğrusu... Fakat burası Japonya değil, Atatürk Orman Çiftliği’ne bin 100 odalı dünyanın en büyük kaçak sarayının kurulduğu Türkiye.
***
Mariwaki çoktaaan ülkesine dönmüş olmalı. İyi de yapmıştır! Kalsa ve şu haberi duysa kim bilir hakkımızda neler düşünürdü?
Erdoğan partililerine seslendi, “Antalya’da Kumluca belediyesi senin, büyükşehir belediyesi senin... Peki sel afeti aldı Kumluca’yı götürdü! Senin belediyelerin orada ne yaptı? Bay Kemaaal, en ufak bir gayretin olmadı. Bakanlarımı anında gönderdim. Kumluca’yı o sel afetinden devlet olarak biz kurtardık” dedi!
O, sanki düşman belediyelermiş gibi ‘senin’ falan deyince arşivler dile geldi...
Pandemi kapanmaları sırasında CHP’li 11 büyükşehir belediyesi durumu kötüyken daha da kötüye giden çaresiz yurttaşlar için bağış kampanyası başlatmıştı. Güçlü devletimizin pek sık yaptığı gibi IBAN numaraları verildi. Milyonlarca lira akmaya başladı bağış hesaplarına.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan bu başı boşluğa asla izin veremezdi! Vermedi, şunları dedi:
“Devlet içinde devlet olmanın anlamı yoktur! Bu bakımdan da şu ana kadar bu kampanyalar sadece devletimizin, Cumhurbaşkanlığı makamının açıklamış olduğu birimler tarafından yürütülmektedir. Belediyelerimiz izin olmadan kampanya açarsa devlet içinde devlet olmaktır. Burada gücü dağıtmış oluruz! Buna kimsenin hakkı yok. Yasalarımız da buna müsaade vermiyor! Bugün hala siyasi mantık ile yaklaşacaksak, biz ne zaman bir ve beraber olacağız?”
Yasa vardı, yönetmelik vardı, devlet içinde devlet olunmaz, güç dağıtılamazdı. İçişleri anında el koydu toplanan milyonlara!
***
Binalarımız kaçak. Sarayımız bile...
Yasalarımız ona göre, sana göre, buna göre kaçak göçek!
Yönetmelik kimine öyle, kimine böyle.
Güç kimdeyse kurallar ona göre...
Taaa Japonya’dan gelip gerçek sıkıntıyı gördü ünlü bilim insanı... Yasa vardı, yönetmelik vardı ama kafaya göre!
Kombileri kapatıp sobaya dönüşümüzü Çinliler’den, kafaya göre takıldığımızı Japonlar’dan duyuyoruz... Bu gidişle duvara çarpacağımızı da pek yakında Eskimolar söyleyecek sanırım!