Varlığımızı borçlu olduğumuz Ata’mızı dün, ölümünün 77’nci yılında, sonsuz bir sevgiyle, sınırsız bir şükranla andık.
Anıtkabir ve Dolmabahçe Sarayı doldu taştı.
Gericiler, yobazlar, mütedeyyin insanları Allah ile aldatanlar, Atatürk’e ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar, ona olan bu sevgi bitmeyecek.
Artık yönetimde de etkili olan gerici çevreler neden Ata’ya kızgın?
Çünkü Atatürk, onların önündeki en büyük engel!
Hepsi de şu gerçeği iyi biliyor:
Atatürk onlardan daha çok Allah’a inanıyordu ve onlardan daha çok Müslüman’dı...
Ancak Mustafa Kemal Atatürk bunu, halkı aldatacak bir gösteriş olarak kullanmamış, dini hiçbir zaman siyasete âlet etmemişti..

* * *

29 Ekim 1923’te Fransa’dan gelen Maurice Pernot adında bir gazeteci, Mustafa Kemal ile bir röportaj yapma imkânı bulur.
Maurice Pernot, röportajın bir bölümünde sorar:
“Şu halde Yeni Türkiye’nin siyasetinde dine aykırı hiçbir durum, hiçbir eğilim olmayacak demek ki?”
Bu soruya Mustafa Kemal Atatürk şu yanıtı verir:
“Siyasetimizi, dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz. Türk Milleti daha dindar olmalıdır. Yani, bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır.
Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum.”

* * *

Atatürk, ulusumuzun uygarlık alanında yaşamasını arzuladığı zaman, bunun gerçekleşmesini şöyle düşünüyordu:
“Uygar yaşantı ancak bilim ve fen ile olur. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her ferdinin kafasına koyacağız.
Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur. Her yönüyle ilerlemeyi emreden dinimizin de esası budur.”
‘Bilim, İslam’ın yitik malıdır. Nerede görünürse alınmalıdır’ ve ‘Aklı olmayanın dini de yoktur’ Hadis-i Şerifleri elbette ki aynı paralelde bulunmaktadır.

* * *

Atatürk her zaman hurafeler, batıl inançlar ve taassubun (tutuculuğun) amansız düşmanıydı. Medreselerin kapatıldığı dönemde yakınında bulunan Yahya Galip’e şöyle demiştir:
“Müslümanlıkta rahiplik yoktur. Medreseler, eski Türklerin kurdukları modern zihniyette üniversitelerin yerini alamayacak, taassubun elinde ıslah olamayacak kadar yozlaşmaya uğramış harabelerdir. Bunları ne ıslah, ne de idame ettirmek kabildir! Kapatmaktan kastımız budur.”

* * *

Atatürk her zaman dinin kötüye kullanılmasına karşı çıktı ve din adamı kılığındaki sahtekârları teşhir etti. Fırsatçı grupların Kur’an’ı öne sürerek, saf halkın dini duygularını sömürerek onları aldatmalarını önlemeye çalıştı.
Günümüzde din bezirgânlarının hâlâ Atatürk’e kızgın olmalarının sebebi budur!

Yobazların önündeki en büyük engel hâlâ Atatürk


Atatürk şöyle diyordu:
1) Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur’an mutlaka Türkçe olmalıdır.
2) Türk, Kur’an’ın arkasından koşuyor, fakat onun ne dediğini anlamıyor. İçinde neler var, bilmiyor ve bilmeden ibadet ediyor. Benim amacım, bütün Türklere, arkasından koştukları kitapta neler olduğunu anlamalarını sağlamaktır.
3) İnsan, anasına nasıl ana diliyle hitap ederse, Allah’a da yine ana diliyle hitap etmelidir.
4) Türk insanı Kur’an’ı kendi ana diliyle okursa, benimsediği dinin yüceliğini derinden ve şuurla kavrar ve daha dindar olur.
Atatürk, dincilerden çok daha inançlı, gerçek bir dindardı ama bunu bir reklam vasıtası olarak kullanmaz, inancını ve ibadetini kendisine saklardı...

* * *

Atatürk, halkın gerçek İslâm’ı öğrenebilmesi için Kur’an’ın Türkçe’ye çevirisini bizzat yaptırdı. Bu bile onun dine ne kadar saygılı olduğunu göstermeye yeter.
Yobazlar, Atatürk’e, halkı aydınlattığı, insanları din konusunda bilgilendirdiği için kızıyorlar!
Çünkü, Cumhuriyet döneminde, borularını eskisi gibi öttüremiyorlardı.
Son 13 yıla kadar tabii ki...
Günümüzde şartlar değişti, çağların gerisinde yaşayanlar ortalıkta cirit atmaya başladı.
Önlerindeki en büyük engel, hâlâ Atatürk!
Atatürk’ün ölüsü bile korkutuyor onları!

Gü­nün Sö­zü


Belçikalı bir yazar şöyle diyor: “Türkiye Atatürk’ü Allah’a borçlu. Geri kalan her şeyini Atatürk’e borçludur”