Başkentteki terör saldırısı yürekleri yaktı. Yaktığı acıyla da birçok soruyu beraberinde getirdi.
Acaba bu saldırı, son günlerde yükselen çözüm çağrılarının yansıması mıydı?
Öyle ya, MHP lideri Bahçeli, İmralı'dan Meclis'e gelip PKK'nın lağvedilmesi çağrısını yapması için terör örgütünün kurucusuna bir "çıkış önerisi" getirmişti.
Böylelikle terör bitecek, MHP de bunun uğruna "birçok şeyi sineye çekmeye hazır" olacaktı.
Bu çağrıya DEM Parti ve Demirtaş başta olmak üzere olumlu yanıtlar geldi.
Derken saldırı...
O zaman PKK, "biz lağvedilmeyiz" diyerek mi Ankara'da kan dökmüştü?
Yoksa bu saldırı, adresi itibarıyla savunma ve havacılık sanayimizi hedeflediği için İsrail veya Batı kaynaklı mıydı?
Çünkü aynı dakikalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan, BRICS görüşmeleri için Putin'in misafiriydi.
Bu sorulardan sonra başlığa geçebiliriz.
Demirtaş, saldırının ardından bir paylaşım yaptı.
Kınama ve başsağlının peşine şu cümleyi iliştirmişti:
"Sorunlarımızın konuşarak, diyalogla, siyaset yoluyla çözülmesi arayışlarını kanla kesmeye çalışan anlayış bilmeli ki eğer Öcalan bir inisiyatif alır ve siyasetin önünü açmak isterse tüm gücümüzle arkasında olacağız. Demokratik siyaseti ve barış arayışlarını itibarsızlaştırmaya, iradesiz kılmaya yönelik hiçbir yaklaşımı kabul etmeyeceğiz."
Demirtaş, "Herkes hesabını kitabını buna göre yapmalıdır. Barış isteyenlerin sesinin, kimden gelirse gelsin bu defa bastırılmasına asla izin vermeyeceğiz" diye devam etmişti.
Herkes bu sözün gittiği adres olarak -elbette- PKK'yı anladı. Hatta genel kanıya göre bu açıkça bir restti.
Çünkü birkaç saat öncesinde, teröristlerin kimliklerinden PKK izi çıktığı iddiası sosyal medyaya taşınmış ve devamında İçişleri Bakanı Yerlikaya, "Büyük ihtimalle saldırıyı terör örgütü PKK'nın yapmış olduğunu değerlendiriyoruz" demişti.
Bu acı günü konjonktürel okumak istediğinizde şu sonuç çıkıyor:
"PKK silah bırakmayacağını şimdiden ilan etti. Bunu da, Bahçeli'nin önerisine, Demirtaş, DEM Parti ve bilimum siyasetin verdiği desteğe karşı kanlı saldırıyla yaptı."
Her şey göründüğü gibi midir, bilinmez.
Bu şifre devlet katında, istihbari tespitlerle çözülecektir, belki çözülmüştür de. İsrail detayı bu yüzden önemli bir şerh.
Onlarca soru barındırarak bir manzara ortaya koymaya çalışan bu yazı bitmeden önce son hatırlatmasını da yapmalı.
Çözüm sürecinin bittiği günlerin peşine, "Acaba yeniden başlar mı?" diye sorulan dönemde Kandil'den bir açıklama gelmişti.
Terör örgütü adına konuşan Cemil Bayık, "PKK'nın çekilip çekilmeyeceğine biz karar veririz, Apo ve HDP değil" demişti.
30 Kasım 2015 tarihli bu ifadeler, dünkü saldırının ardından sosyal medyada sanki yeniymiş gibi paylaşıldı.
Hem de siyasetçiler ve gazeteciler tarafından bile...
Bu kadar dikkat çekici olması, belli ki unutulması ve konjonktürün yine benzeşmesi insanları yanıltmış olmalı.
Diğer yandan eski bir açıklamanın yeni bir manzaraya "cuk" oturması da gözden kaçmamalı.
Zira manzara buysa, terör örgütü belli ki aynı düşüncede ve yine başka hesapların peşinde.
Final notu...
Bu yazı yazılırken, saldırıya ilişkin PKK'dan bir üstlenme gelmemişti. Gelip gelmemesi de mühim değil.
Süreci bitiren saldırıyı hatırlayalım.
Ceylanpınar'da iki polisimizin şehit edilmesini PKK önce üstlenmiş, sonra reddetmiş, son olarak kendilerinden bağımsız hareket ettiğini iddia ettikleri bir gruba mal etmişti.
Demirtaş'ın dün, "Bu defa izin vermeyiz" demesi de o çözüm sürecini kimin bitirdiğini düşündüğünü ortaya koyuyor.
"Bu defa" ne olacak?