“İlimde başarı kazanmak çok zordur. Hayal kurmazsak hiçbir şey gerçekleşmez” dedi...
RÖPORTAJ: Özlem GÜRSES FOTOĞRAFLAR: Mert Arıslan
BEYNİN SIRRINI ÇÖZEN TÜRKYaptığı çalışmalar nedeniyle “Beynin sırrını çözen Türk” olarak tanınan Prof. Dr. Kamil Uğurbil, Türkiye’yi her zaman özlediğini söyledi. Uğurbil, “Türkiye’den kopmadım. Eğer emekli olursak Türkiye-Almanya-Avrupa arasında bir yer bulacağız” dedi.
Belki de çoğumuz onu bu yıl 15’incisi verilen Vehbi Koç Ödülü’nü aldığı gece tanıdık. Oysa hikaye önce İzmir Tire’de başlıyor ve Amerika’daki Minnesota Üniversitesi’nde 1986 yılında sağlanan 6 milyon dolarlık bir araştırma fonu ile devam ediyor. Fizik Profesörü Kamil Uğurbil, bu araştırma projesi için kurduğu merkezde MR sistemi ile beynin daha önce hiç bilinmeyen taraflarını görüntülemeyi başarıyor.

Prof. Dr. Uğurbil, şimdilerde ise hem “İnsan Konnektom Projesi” hem de Obama’nın başlattığı “Beyin İnisiyatifi”nin liderleri arasında. Bu aralar herkes “vatanseverlik”ten söz ediyor, bu topraklarda, mütevazı bir evde yetişmiş ve dünyaya katkı sağlamış bir Türk bilim insanının hikayesi vatanı sevmenin yollarına dair bir ışık tutabilir. Röportaj sırasında ise hem o gözyaşı döktü, hem ben...

- Araştırmacı olmak için düşünmek mi daha önemli, hayal kurmak mı?
İkisi de çok önemli. Çok ileri adımlar atmak için hayal kurmak lazım. Ondan sonra o hayali yakalamak için de çok düşünmek lazım. İlimde başarı kazanmak çok zordur, çok hayal kurarız, bunların yüzde 99’u gerçekleşmez. Ama hayal kurmazsak hiçbir şey gerçekleşmez! Şansım, benim bazı hayallerim gerçekleşti. O bizim de şansımız oldu, o gururun bir parçası olduk!
FİZİK FELAKET EĞLENCELİ

- Fizik sıkıcı bir şey mi, eğlenceli bir şey mi?
Fizik felaket eğlenceli bir şey, fakat herkeste, ‘fizik’in sıkıcı olduğuna dair bir düşünce vardır. ‘Fizik’in eğlenceli tarafına gelebilmek için çok sıkıcı işlerden geçmek lazım. O sıkıcı işleri yaparsanız, ondan sonra cennet vaat ediyorum!
- Harikaymış bu!
Düşünün, fizikçiler bugün evrenin sırları ile uğraşıyorlar, bunlar felaket heyecanlı düşünceler. Bunlara ulaşabilmek için ama “şu tabağı itebilsem nereye gider” filan gibi çok sıkıcı şeyleri aşmanız gerekiyor.

MR HER DALA DOKUNUYOR
- Yarattığınız teknoloji bugün beynin görüntülenmesinde psikiyatristler ve nörologlar tarafından kullanılıyor. Başka hangi alanlarda çığır açabilir?
Tıbbın içinde çok alan var. Bugün MR’dan faydalanmayan bir branş yok diyebilirim. Benim eşim hem tıp doktoru, hem araştırmacı. Kas ve kemik sistemi üzerine çalışıyor. MR’ın orada da çok büyük katkıları var, kalp hastalıklarında da var. Laboratuvarımızda biz sadece beyin üzerinde çalışmayız. Beyin üzerinde büyük teknolojiler geliştirdik. Bu teknolojilerin daha sonra diğer organ sistemleri üzerinde de faydalı olabileceğini düşünerek oralara da el attık. Tıpta her dala dokunan bir metot MR. Hızla gelişen bir metot. Hem araştırmaya hem de klinik çalışmaya büyük katkısı var.
Exoskeleton’la felçli bir insanı ayağa da kaldırırız asker de yaparız

- Törende müthiş bir video gösterdiniz. Belden aşağısı tutmayan Cathy’nin beyin gücüyle robot kolu hareket ettirip su içtiği video... Ne tür bir sıçrama bekleyebiliriz bu alanlarda?
Felç konusunda birçok üniversitede çalışıyorlar. Beyin sinyallerinin çalıştırdığı, tüm bedeninize bir deri ya da bir dış iskelet gibi giyilen yeni bir metot geliştiriliyor. Adı “exoskeleton”. Bu çalışma çok ilerledi. Diyelim ki belkemiğinizden kaslara sinyal gitmiyor, onu by pass edip, doğrudan beynin gönderdiği sinyalle, tellerle kendi kaslarınızı kullanabileceksiniz.
- Düşünce gücü bu kadar kuvvetliyse, günün birinde telekineziyle savaş çıkarabilir mi?
Telekinezi olacağını zannetmiyorum. Ama savaştan bahsedince... Bu bilgiyi biz insanlığa faydası olsun diye geliştirirken aynı zamanda insanlığa kötülük getirebilen bir yol olarak da kullanılabilir. Bugün mesela felçli bir insanı “exoskeleton”la ayağa kaldırabiliriz ama düşünürseniz belki böyle asker de yapılabilir! Bu askerler uzaktan cepheye sürülebilir, olabilir bu.

Beyin, çok müthiş işler görebilen bir makine
- Ödülde beyinden “madde” diye söz ettiniz, neden?
Beyin harika işler gören bir şey, bu nedenle bazen beyne “neredeyse mucizevi” bir hal biçiyoruz. Beyin eninde sonunda bir biyolojik makine. Böyle söylediğim zaman bazı kişiler itiraz ediyorlar, ama beyin bir madde ve aynı zamanda çok müthiş işler görebilen bir makine.
- O yüzden mi acı duymuyor?
Enteresan değil mi, evet. Beyinde acı duyma sensorları yok, beyin acı duymuyor. Beyin ameliyatlarında çoğu zaman operatör beyne girdiği zaman hasta ayıktır, sadece kafatasını keserken bayıltırlar. Kestikten sonra ayıktır. Bunun sebebi şu, bir tümör alacak diyelim ki cerrah, hasta olmayan bölgeleri kesmek istemiyor. İşte o bölgeleri tanıyabilmek için hastanın ayık olması gerekir.

- Hâlâ bilmiyoruz beyni. Bir efsane vardır “yüzde 10”unu ancak biliyoruz filan diye, öyle mi?
Beyinde aslında çok şeyler biliniyor, ama bilmediğimiz şeyler hâlâ daha çok çok fazla. Gideceğimiz yol çok uzun, yüzde 10 mudur, 20 midir söylemek çok zor.
Eğitim şart ancak fikir özgürlüğü olmazsa olmaz
- Türkiye’nin eğitim ikliminden çıkmış ve insanlığa bir katkı sağlamış bir Türk’ü görünce duygulanıyoruz. Siz de o duygularla mı aldınız bu ödülü?
Türkiye’ye bir katkıda bulunmuş olmak beni de çok mutlu ediyor. Bu benim için çok önemli bir ödül, kendi memleketimin ödülü. Unutmayalım, 20’nci yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu Avrupa’nın içinde olmasına rağmen bilimsel gelişmelerden faydalanamamıştı. Bir yüzyıl içinde bu toplum büyük bir aşama kaydetti. Çocukluğumda ben ve herkes Türkiye’nin pek çok ülkeye nazaran geride kalmış bir ülke olduğunu bilerek büyüdük. Böyle bir ortamda büyüdükten sonra Türk ilim adamlarının başarı göstermesi hepimiz için duygulandırıcı bir olay.

KÖKEN İLKOKULDA BAŞLIYOR
- Türkiye’nin eğitim ve bilim iklimini nasıl görüyorsunuz?
Ben Türkiye’de çok az olan fakat müthiş bir eğitim sisteminin içinde yetiştim, o eğitimden çok faydalandım. Mesela benim okuduğum Bornova Anadolu Lisesi (BAL), çok önemli bir kuruluştu. Çok çok iyi bir eğitim aldım. Daha sonra Columbia Üniversitesi Fizik Bölümü talebesi oldum. O bölümde iki tane Nobel kazanmış profesörümüz vardı. Fizik Bölümü’nün tarihine baktığınızda da ben talebeyken toplam 13 Nobelli profesörü olmuştu. Böyle bir ortamda ilmi, ilme olan saygıyı ve ilgiyi keşfettim. Bunlar çok önemli şeyler ama köken baştan başlıyor. İlkokuldan başlıyor. İlkokuldaki hocam mezuniyetimde bir kitap hediye etmişti, “12 Bilim Adamı” diye...
Prof. Dr. Kamil Uğurbil’in eşi Jutta Ellerman da hem tıp doktoru hem araştırmacı.- Duygulanarak hatırlıyorsunuz siz de... Çok özlüyoruz biz o Türkiye’yi....
( Ağlayarak ) Özür dilerim...
- Aynı durumdayız. ( Ağlayarak )
Anlatmaya çalıştığım şey şu, eğitim çok çok önemli. Bilimsel gelişme için eğitim önkoşul, olmazsa olmazlardan biri de fikri özgürlük, akademisyenlerin özgürce düşünebilecekleri bir ortam.