40 yılı aşan meslek hayatımda yeni bir maceraya daha başlıyorum. Her şeyden önce, başta okurlar olmak üzere, tüm SÖZCÜ AİLESİ’ne MERHABA demek istiyorum. Umarım sizler için yeni bilgiler veren, ufkunuzu açmanıza yardımcı olacak köşe yazarlarından biri daha olabilirim.
Sözcü ailesine, dostların arasına geliyorum. Hürriyet’in amiral gemisi olduğu dönemde birlikte çalıştığım birçok arkadaşımla tekrar bir arada olacağım. Başta Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk ve Haber Müdürü Emin Özgönül olmak üzere, Ankara’da tekrar eski dostlarımla bir arada çalışma fırsatım olacak. Yine Ege Cansen üstadla, eskiden olduğu gibi, köşe komşusu olmak da benim için gurur verici. Her kademede, çok değerli insanlarla birlikte çalışmak da beni mutlu edecek.
Kiminiz beni, Hürriyet başta olmak üzere, çeşitli gazete ve internet gazetelerindeki yazı ve haberlerimden tanıyor olabilir. Yeni tanıyacaklar için de mesleği layıkıyla yapmaya çalışan, bilerek hata yapmayan, gerçekleri aktarırken popülizmden kaçınmaya çalışan bir gazeteci olmaya gayret gösterdiğimi söyleyebilirim. Bağırıp çağırmadan, hayatın ve olayların sadece siyah ve beyazdan oluşmadığını bilen, aradaki gri tonların ağırlığını ve önemini gören, bu çerçevede haber ve görüşleri aktarmaya özen gösteren bir gazetecilik anlayışım var. Çünkü okurların gri tonları görmelerine yardımcı olabilirsem, siyasetten ekonomiye, her alanda, daha doğru kararlar almalarına yardımcı olacağımı düşünüyorum.
Yeni bir heyecanla, tekrar MERHABA.
Düşmeyen enflasyon ve artan yoksullaşma
Yazılarıma, Türkiye’nin sık sık uyguladığı, enflasyonla mücadele programlarından birinde başlıyorum. Şunu söylemeliyim ki; meslek hayatım boyunca, maalesef, çok ekonomik kriz ve ekonomik istikrar programına şahit oldum. Şimdi yeni bir programın daha ortasında bulunuyoruz.
Ortası demek ne kadar doğru, aslında bilemiyorum. Çünkü bundan önce programlar başladığında, giriş çok hızlı olur, genellikle reformlar ve gün gün hedeflerin yer aldığı kapsamlı ekonomik programlar uygulandı. 1994 IMF programı gibi, kimileri siyasi otorite sözleri yerine getiremediği için yarım kaldı. Darbe dönemleri dışında en başarılı olan ekonomik program ise, başta sıkıntılar görülüp güçlendirilen, 2000-2001 yılı programı oldu.
Uzun zamandır Ankara’da ekonomi takip eden bir gazeteci olarak, 2000 programının AKP iktidarının ömrünün bu kadar uzun olmasında büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. O programı, iktidarı aldığında önce yarıda kesmek isteyen ancak iş dünyasından gelen büyük talep üzerine uygulamaya devam etme kararı alan AKP yönetimi, bence ömrünün en doğru kararlarından birini verdi. Çünkü bu program sayesinde tek hanelere düşürülen enflasyon, daha sonraki seçimlerde, AKP’ye iktidarı kazandıran en önemli silahlarından biri oldu.
Baştan beri kurallı ekonomiye karşı gelen AKP’nin, ekonomide ipin ucu kaçırmasına neden olan ise tüm alanlardaki güçler ayrılığı ve denge mekanizmasının kaybolması, yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen yeni idari sistemdi. Tek kişinin tüm kararları aldığı bir sistemde, siyasette olduğu gibi, ekonomide de çok büyük hatalar yapıldı ve yapılmaya devam ediliyor.
Böyle bir siyasi iklimde uygulanan ekonomik programa güven sağlamak da mümkün olamıyor. Çünkü kararları alan kişi, son süreçte tüm kurumların etkinliğinin kaybolmasına neden oldu. Örneğin 2001’deki güçlendirilen Merkez Bankası’nın bağımsızlığı son dönemde tümüyle yok oldu. Eski yasası duruyor ancak siyasi otoritenin dediğini harfiyen yapmayan başkan veya yardımcıları hemen görevden alınıyor. Görev süresiyle ilgili yasa yürürlükte kaldığı için de, şu anda mevcut başkan ve yardımcılarına verilen maaşların yanı sıra, eskiden görev almış 4-5 kişiye daha aynı maaşlar verilmeye devam ediliyor. Merkez Bankası dahil
hiçbir bağımsız kurum artık fiilen bağımsız değil. O nedenle de bir yandan kamu kaynaklarının boşa harcanması, ama bundan da önemlisi; kritik kararların teknik kaygılarla alınacağına ilişkin güven sağlanamıyor.
YÜKÜN PAYLAŞIMI ADİL DEĞİL
Çünkü “nas” gibi, tüm bilimsel birikimin tersine olan ekonomik kararlar yeni idari sistem güçlendikçe artan biçimde yürürlüğe sokuldu. Bu nedenle enflasyon yeniden yüzde 85’e çıktı. Bu politikanın Türkiye ekonomisinin duvara çarpmasına neden olacağı açıkca görüldüğü için ekonomide kabul gören deneyime sahip bir ekip yeniden göreve getirildi. Ancak bu ekibin gerektiği zaman ve dozda karar almalarına da izin verilmediği için, programda gereken yolun alınamadığı açıkca ortada. O nedenle de cari açık ve döviz rezervi dışında, 2023 Mayıs’ından beri uygulanan ekonomik programda, yolun ortasına bile gelmiş sayılmayız.
Siyasi otorite büyüme hırsından vazgeçmediği, iş dünyasının çıkarlarına aykırı bir karar alamadığı yani mali disiplini sürdürülebilir biçimde sağlayamadığı için de, enflasyonda önemli yol alamadık. Çünkü mevcut idari sistemde “yarın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni ekibi görevden alıp, programı yarıda bırakmayacağına” ilişkin, hiç kimse güvence veremiyor.
Bununla birlikte bu ekonomik programı, daha öncekilerden ayıran en önemli özelliklerinden biri de, hiçbir program döneminde yoksullaşmanın bu kadar artmadığı, toplumsal rahatsızlığın ve huzurun bu kadar kaçmadığı gerçeği. Çünkü tek kişi, kendi yarattığı faturanın bedeli konusunda, hep dar ve sabit gelirli üzerine gidip, yükün bir bölümünü varlıklı kesimlere yaymak istemiyor. Siyasi kutuplaşma ve özgürlüklerin azalması, adaletin kalmaması, zaten ekonomik olarak zorlanan kesimlerin rahatsızlığını artıran çok büyük bir unsur oluyor.