141 yıl önce padişaha verilmemişti, şimdi cumhurbaşkanına verilmek isteniyor...

Karesi Milletvekili Ahmet Süreyya Bey, 23 Mart 1924 günü Meclis konuşmasında şöyle demişti: “Görülüyor ki seçimlerin yenilenmesi diye yeni olarak telâffuz ettiğimiz şu cümlenin ruhu hakikatte fesihtir efendiler (...) Arkadaşlar seçimlerin yenilenmesi, feshin yaldızlı bir ifadesidir (...) neticede fesihten başka bir manası yoktur. (...) Şu halde? Kulağıma bir ses geliyor; fesih... Seçimlerin yenilenmesi değil, bir hâkimiyet arası yaratan fesih, öyle ise perdeyi yırtalım; mertçe, açıkça fesih diyelim...” (TBMM Zabıt Ceridesi, D.2, C.7/1, İ.2, s.1002, 1003, 1006)

Geçen hafta Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan, “Cumhurbaşkanının Meclis’i fesih yetkisi yok! Ey Kılıçdaroğlu, sen bunu ispat edersen ben cumhurbaşkanlığından istifa edeceğim!” dedi.
Erdoğan’ın bu iddiasına cevap vermek için yakın siyasi tarihe bakmalıyız.
Ancak önce “Fesih nedir?” sorusuna cevap vermeliyiz.
TDK’nın sözlüğünde “fesih”, “1. Verilmiş bir yargıyı kaldırma, bozma, 2. Dağıtma, dağılma, (Parlamentonun feshi)” olarak tanımlanmıştır.
Ferit Develioğlu’nun “Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat”ına göre ise Arapça “fesh” sözcüğüne dayanan “fesih”, yine “Bozma, bozulma, dağıtma, dağılma” anlamındadır.

KANUNİ ESASİ VE PADİŞAHIN FESİH YETKİSİ

Yakın tarihimizde “fesih” sözcüğünün kullanıldığı ilk ve tek anayasa 23 Aralık 1876’da II. Abdülhamit’in yürürlüğe koyduğu Osmanlı’nın ilk anayasası Kanuni Esasi’dir.
Kanuni Esasi’de padişahın Meclis’i fesih yetkisi iki ayrı yerde geçmektedir. Anayasa’nın 7. Maddesi’ne göre padişahın Meclis’i toplantıya çağırma ve tatil etme ile seçimlerin yenilenmesi kaydıyla, Mebusan Meclisi’ni “fesih hakkı” vardı. 7. Madde’de tamamen padişahın takdirine kalmış bir “ledeliktiza (gerektiği zaman) fesih” hakkı vardı. 35. Madde’de ise hükûmet ile Meclis arasında ortaya çıkabilecek bir uyuşmazlığı çözmek için fesih yetkisi öngörülmüştü. Bu maddeye göre Bakanlar Kurulu ile Mebusan Meclisi arasında bir “ihtilaf” çıkarsa ve Bakanlar Kurulu bu konuda “ısrar” ederse Mebusan Meclisi de bunu iki defa art arda reddederse padişah Bakanlar Kurulu’nu “değiştirebilir” veya Mebusan Meclisi’ni “feshedebilirdi”.
Kanuni Esasi’nin 42. 43. ve 44. maddelerine göre Osmanlı Ayan ve Mebusan Meclislerinin çalışma takvimini belirleme (toplantıya çağırma, tatil etme, zamanından önce açma, toplanma süresini uzatma ve kısaltma) yetkisi de padişaha aitti.
1876 Anayasası’nda padişahın fesih yetkisi vardı. Ama bu yetki 35. Madde’de küçük de olsa bir şarta bağlanmıştı....
II. Abdülhamit 20 Mart 1877’de Meclisi feshetti. Kanuni Esasî’nin öngördüğü şekilde Heyet-i Mebusan seçimlerini yaptırdı ve 13 Aralık 1877’de Meclis’i tekrar topladı. Ancak çok geçmeden, 93 Harbi’ni bahane edip Kanuni Esasî’nin 43. Maddesi’ne dayanarak 16 Şubat 1878’de bu sefer Meclis’i “tatil” etti. II. Abdülhamit’in, tatile giren Meclis’i kasım başında toplaması gerekiyordu. Ancak tam 30 yıl Meclis’i toplantıya çağırmadı.

PADİŞAHIN FESİH YETKİSİ SINIRLANDIRILDI

Padişah, 30 yıl sonra İttihat ve Terakki’nin baskısıyla 23 Temmuz 1908’de Meclis’i yeniden toplantıya çağırdı. Yeni Meclis 17 Aralık 1908’de açıldı.
13 Nisan 1909’da İstanbul’da gerici, padişahçı 31 Mart İsyanı patlak verdi. Selanik’ten gelen Hareket Ordusu bu isyanı bastırdı.
27 Nisan 1909’da Meclis İstanbul’da toplanıp padişahın değiştirilmesine karar verdi. Böylece II. Abdülhamit tahttan indirilip V. Mehmet Reşat tahta çıkarıldı.
8 Ağustos 1909’da Kanuni Esasi’nin tam 21 maddesinde değişiklik yapıldı. Bu değişikliklerle padişahın yetkileri azaltıldı.
Kanuni Esasi’nin 7. Maddesi’yle padişaha tanınan fesih yetkisi de şarta bağlanıp sınırlandırıldı. 7. Madde’de yapılan değişikliğe göre padişah yine Meclis’i feshedebilecekti, ama bu sefer Ayan Meclisi’nin onayını almak ve 3 ay içinde seçimleri yapıp Meclis’i açmak zorundaydı.
Kanuni Esasi’nin padişaha “fesih yetkisi” veren 7. ve 35. Maddeleri, 15 Mayıs ve 29 Ocak 1914’te iki kere daha değiştirildi.

si2

Bu değişikliklerle padişahın fesih yetkisi bazı şartlarla daha da sınırlandırıldı. Örneğin, 29 Ocak 1914 değişikliğine göre 7. Madde’deki, padişahın Meclis’i “tecil”, “tatil” ve “fesih” yetkisi; üç ay sınırı, tekrar etmeme ve toplanma yılını tamamlama, üstelik sadece “belirli bir zaman süresi” gibi şartlara bağlandı.
Yapılan düzenlemelerle Kanuni Esasi’nin 35. Maddesi’nde öngörülen “fesih yetkisi” kullanılamaz hale getirildi.
Kanuni Esasi’de yapılan 1909,1914 değişiklikleriyle padişahın fesih yetkisi şartlara bağlanıp iyice sınırlandırıldı. (Bkz. Kemal Gözler, Türk Anayasaları, Bursa 1999. s. 30-63)

1924 ANAYASASI VE FESİH TARTIŞMALARI

Fesih yetkisi, Cumhuriyet döneminde ilk olarak 1924 Anayasası’nın Meclis görüşmeleri sırasında gündeme geldi.
1924 Anayasası taslağının 25. Maddesi şuydu: “Meclis kendiliğinden seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi, reisicumhur da hükümetin görüşünü aldıktan sonra gerekçesini Meclis’e ve millete bildirmek şartıyla buna karar verebilir.”
1924 Anayasası’nın bu 25. Maddesi’yle cumhurbaşkanına fesih yetkisi veriliyordu. Ancak maddede “fesih” sözcüğü kullanılmamış, onun yerine “intihabatın tecdidine” (seçimlerin yenilenmesine) tabiri kullanılmıştı.
9 Mart-20 Nisan 1924 tarihleri arasında gerçekleştirilen Meclis görüşmelerinde cumhurbaşkanına verilmek istenen “seçimleri yenilme” yetkisini, milletvekilleri “fesih” yetkisi olarak değerlendirip eleştirmişti.
Örneğin, İzmir Milletvekili Mahmut Esat Bey hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğu bir Cumhuriyet’te “Reisicumhura seçtiği kabinenin oyunu alarak Meclis’i feshedebilme yetkisi” verilmesini eleştirmişti. Cumhurbaşkanına mutlak fesih yetkisini reddeden Mahmut Esat Bey, şartlı fesih yetkisi verilebileceğini belirtmişti: Ayan Meclisi gibi ikinci bir meclis kurulup o meclisin onayını almak şartıyla “Cumhurbaşkanına fesih hakkı” verilebilir demişti.
Saruhan Milletvekili Reşat Bey de “seçimleri yenileme” yetkisini “fesih yetkisi” olarak adlandırmıştı. Reşat Bey konuşmasının bir yerinde şöyle demişti: “Kesin kanaatim şudur ki, misal olarak Allah Reisicumhur olsa, kesin arz ediyorum. (...) (Hâşâ sesleri) Hâşâ... Melâikei Kiram Bakanlar Kurulu olsa fesih yetkisini verecek yoktur.”
Cebelibereket Milletvekili İhsan Bey, zamanı gelince seçimlerin yenilenmesi gerektiğini, anacak bu yetkinin kayıtsız koşulsuz biçimde cumhurbaşkanına verilmesinin doğru olmadığını belirterek bir orta yol olarak cumhurbaşkanının Meclis’in içinden seçilen 50-60 kişiyle birlikte seçimleri yenilemesini önermişti.

FESHİN YALDIZLI İFADESİ: SEÇİMLERİN YENİLENMESİ

Karesi Milletvekili Ahmet Süreyya Bey, cumhurbaşkanına “seçimleri yenileme” yetkisinin verilmesini milli egemenliğe aykırı bularak eleştirmişti. Ahmet Süreyya Bey, Atatürk’ün milli egemenliğe sahip çıkmanın önemini anlatan bazı sözlerini paylaşmıştı. Daha sonra da 25. Madde’de geçen “tecdidi intihap” (seçimlerin yenilenmesi) ifadesinin bizde öteden beri “fesih” kelimesine karşılık geldiğini belirterek “Arkadaşlar seçimlerin yenilenmesi, feshin yaldızlı bir ifadesidir(...) neticede fesihten başka bir manası (...) yoktur” demişti. Sonra da şöyle devam etmişti: “Meclis’i dağıtmak meselesini, yani yaldızlı ifadesiyle seçimlerin yenilenmesi hakkını, ister uzak bir gelecek için olsun, saltanat kurulmasına, padişahlığın ortaya çıkmasına kesinlikle engel olmak azminde olan ve milletin hakiki temsilcisi olan Meclisiniz, hiçbir zaman bir şahıs ve bir makama veremez. Vermeyi caiz göremez.”

si1

Ahmet Süreyya Bey, “Biz bugünü değil, üç beş seneyi de değil, ebediyen yaşayacak olan bu milletin saadetini, kesin hâkimiyetini düşünerek, onun ebediyen korunması endişesiyle bu açıklamaları yapıyoruz” demişti.
Ahmet Süreyya Bey, ismi ve unvanı ne olursa olsun fesih yetkisinin asla bir şahsa verilemeyeceğini düşünüyordu: “Tekrar etmek için diyeceğim ki milletin hâkimiyetinin tek temsilcisi olan Meclis’i dağıtacak ve yasama ve yürütme yetkisinin merkezi olan Meclis’i etkisizleştirip zayıflatacak bir kudret ve kuvveti bir şahsa vermek, yani FESİH HAKKININ BİR ŞAHSA VERİLMESİ milletin hâkimiyetine aykırı ve vatan için büyük bir tehlikedir. Hem de öyle bir tehlikedir ki ‘Padişah istediği zaman Meclis’i feshetmek yetkisini elde tutuyordu, işte bu milletin hâkimiyeti değil padişahın saltanatı idi. (...) Şahıs birdir, yetki aynıdır. Fakat sıfat, nam, padişah olsun, kral olsun, imparator olsun her ne olursa olsun. Reis olsun, evet özetle her ne olursa olsun bir ferde verilemez. Ve devlet hayatında verilen aynı yetki daima aynı neticeyi verir.”
Ahmet Süreyya Bey, yasama ve yürütme yetkisinin millete ait olduğu bir sistemde cumhurbaşkanına
“fesih” yetkisinin verilemeyeceğini söylemişti.
Hem Meclis’e hem cumhurbaşkanına “seçimleri yenileme” yetkisi vermenin “bir şahsı bir terazinin bir kefesine ve Meclis’i diğer kefesine koyarak tartmak ve ikisini de aynı ağırlıkta görmek, göstermek” olduğunu belirtmişti.
Ahmet Süreyya Bey, cumhurbaşkanına verilen “seçimleri yenileme” yetkisinin “fesih” yetkisi olduğundan emindi. Bu nedenle “...Seçimlerin yenilenmesi değil, bir hâkimiyet arası yaratan fesih, öyle ise perdeyi yırtalım; mertçe, açıkça fesih diyelim...” demişti.
Sonunda 1924 Meclisi, cumhurbaşkanına verilmek istenen “seçimleri yenileme” yetkisini, “fesih yetkisi” olarak görüp reddetmişti. Bu nedenle 1924 Anayasası’nda cumhurbaşkanının, dolayısıyla Atatürk’ün “fesih” yetkisi yoktu.

si3

1961 Anayasası’nda cumhurbaşkanının seçimleri yenileme yetkisi


1961 Anayasası ile cumhurbaşkanına “fesih” yetkisi verilmişti. Ancak anayasada “fesih” yerine, “seçimlerin yenilenmesi” deyimi kullanılmıştı.
1961 Anayasası’nın 108. Maddesi’ne göre cumhurbaşkanının seçimleri yenilemeye karar verebilmesi için gereken şartlar şunlardı:
a) 18 ay içinde iki kez Bakanlar Kurulu’nun düşürülmesi ve onun ardından üçüncü kez de güvensizlik oyu verilmesi,
b) Başbakanın, Cumhurbaşkanından Meclis seçiminin yenilenmesini istemesi,
c) Cumhurbaşkanının Meclis Başkanı’na danışması...
Görüldüğü gibi 1961 Anayasası’nda cumhurbaşkanının fesih yetkisi, mutlak bir yetki değil, şartlı ve sınırlı bir yetkidir.

1982 Anayasası’nda cumhurbaşkanının seçimleri yenileme yetkisi


1982 Anayasası’nın 77. Maddesi’ne göre Meclis, seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi “Anayasada belirtilen şartlar altında” cumhurbaşkanı da seçimleri yenileyebilir. 104. Madde’ye göre cumhurbaşkanı, “Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara uyarak” TBMM’nin yenilenmesine karar verebilir.
1982 Anayasası’na göre cumhurbaşkanının seçimleri yenileyebilmesi için şu şartların oluşması gerekir:
a) Yeni kurulan Bakanlar Kurulu’nun güvenoyu alamayıp düşmesi sonucu 45 günde yeni Bakanlar Kurulu’nun oluşturulamaması, ya da güvenoyu alamaması,
b) Başbakanın çekilmesi üzerine 45 gün içinde Bakanlar Kurulu’nun kurulamaması,
c) Yeni seçilen TBMM’de Başkanlık Divanı’nın seçiminden sonra 45 gün içinde Bakanlar Kurulu’nun kurulamaması durumlarında Cumhurbaşkanının Meclis Başkanı’na danışması. (M. 116).
Çok açıkça görüldüğü gibi 1982 Anayasası’nda cumhurbaşkanının seçimleri yenileme, yani fesih yetkisi mutlak bir yetki değil, şartlı ve sınırlı bir yetkidir.

Mutlak fesih yetkisi ile 141 yıl geriye gitmek


16 Nisan’da referanduma sunulacak anayasa taslağının 116. Maddesi’yle cumhurbaşkanına “seçimleri yenileme”, yani “fesih” yetkisi verilmektedir.
Madde 116: “... CUMHURBAŞKANININ SEÇİMLERİ YENİLEMEYE KARAR VERMESİ halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır...”
Ancak bu maddede cumhurbaşkanına verilen “seçimleri yenileme”, yani “fesih” yetkisi şartlı ve sınırlandırılmış değil, mutlak bir “fesih” yetkisidir. Mutlak fesih yetkisi bizim tarihimizde tam 141 yıl önce Kanuni Esasi’de padişaha bile verilmemişti. Fesih yetkisi az da olsa şarta bağlanmıştı. İşin ilginç yanı, 1876 Anayasası ile Osmanlı padişahına verilen o fesih yetkisi bile 1909 ve 1914 değişikleriyle şartlı ve sınırlı bir yetki halini almıştı.2017’de 1876’ya dönmemek; tam 141 yıl geriye gitmemek için 16 Nisan’da HAYIR demek zorundayız.