“Ebu Gureyb” denince aklınıza ne geliyor?
Dünya kamuoyu, ABD’nin Irak’taki “işkence cezaevi” diye biliyor!
İşgalden önce Irak, tohumlarını “Ebu Gureyb Tohum Deposu”nda saklıyordu.
Dicle ve Fırat nehirlerinin ortasındaki verimli Mezopotamya’da binlerce yıldır tarım yapılıyordu. Günümüzdeki her tür buğdayın tohumları burada gelişti. Atalarımız bunu, bir miktar tohumu saklayıp tekrar ekerek, “doğal dirençli kırma türler” yetiştirerek başardı.
İşgal öncesi Irak Tarım Bakanlığı, bu tohumların yedeklenmesi için Suriye/Halep’teki, “Tarım Araştırmaları Merkezi”ne örnekler gönderdi.
George W. Bush, Irak işgali için ne demişti: “Bizim Irak’ta bulunma sebebimiz, buraya demokrasi tohumlarını ekmektir.”
Bu “demokrasi tohumlarının” ne olduğu anlaşılacaktı. H. Kissinger’ın çömezi (“Kissinger Associates” adlı danışmanlık şirketinde çalışan) Paul Bremer, işgalci Irak Geçici Koalisyon Güçleri’nin başına getirildi. Ve...
İlk yaptığı Irak’ın tarımına el atmak oldu; ABD tarım devi Monsanto’dan “Irak böceğine dayanıklı tohum” ithal etti ve köylülere bunu dayattı.
Köylülerin Monsanto’yla yaptığı sözleşmeye göre, tohumların bir kısmı bir dahaki hasat yıllarında kullanılmayacaktı. Yoksa, bir çuval tohum bedelinin 120 katı para cezası ödemek zorundaydı. (Irak’ı bilmiyoruz; Hindistan’da 2002-2007 arasında tefecilerden borç alarak, geleneksel tohumlardan daha pahalı GDO’lu tohumlar alıp iflas eden 200 bin köylü intihar etti; bir milyon köylü böbreğini sattı.)
Bu arada Paul Bremer, Iraklı köylülerin elindeki son doğal tohumları, insanlığın/yani kendi geleceği için Norveç’te 4.5 milyon tohum örneği bulunan, “Svalbard Kıyamet Tohum Deposu”na taşıdı!

“Mucize tohum” yalanı

Ira­k’­a si­lah­la, Tür­ki­ye­’ye ya­say­la gir­di­ler!
Ta­rih: 8 Ocak 2004
Tür­ki­ye­’nin to­hum­cu­luk­ta ade­ta tes­lim alın­ma­sı­nı amaç­la­yan sü­reç; 5042 sa­yı­lı “Is­la­hat­çı Hak­la­rı­nın Ko­run­ma­sı Ka­nu­nu­” ile “Ye­ni Bit­ki Çe­şit­le­ri­ne Ait Is­la­hat­çı Hak­la­rı­nın Ko­run­ma­sı­na İliş­kin Ka­nu­n” baş­la­dı.
Ar­dın­dan 31 Ekim 2006’da AKP, 5553 sa­yı­lı “To­hum­cu­luk Ya­sa­sı­”nı çı­kar­dı.
Bu ya­sa­lar, ön­ce “to­hum ıs­la­hı­” ya­pan şir­ket­le­rin hak­la­rı­nı dü­zen­le­di; da­ha son­ra dev­let eliy­le ya­ban­cı şir­ket­le­re pa­zar ya­ra­tıl­ma­sı­nın gü­ven­ce­si­ni sağ­la­dı. (Ya­sa­ya gö­re, bir­li­ğin üye­le­ri ara­sın­da ağır­lı­ğı­nı ya­ban­cı şir­ket­le­rin oluş­tu­ra­ca­ğı “Tür­ki­ye To­hum­cu­lar Bir­li­ği­” ku­rul­du!)
Uzat­ma­ya­yım...
Bu ya­sa­lar di­yor ki; “Ey köy­lü, sen bin­ler­ce yıl­dır yap­tı­ğın gi­bi to­hum ta­ka­sı ya­pa­maz­sın. To­hu­mu ar­tık şir­ket­ler­den ala­cak­sın. Ak­si hal­de; 10 bin li­ra ce­za öder­sin, to­hum­la­rın ya­kı­lır ve ay­rı­ca 5 yıl ekip bi­çe­mez­sin!”
Köy­lü, şir­ket­ler­le söz­leş­me im­za­la­dı­ğı an kur­tu­lu­şu yok­tu; mah­sul­den bir kıs­mı­nı er­te­si yı­la to­hum­luk ola­rak ayır­ma­sı vs. ya­sak­tı.
Ana­do­lu­’nun “ge­ne­tik mi­ra­sı­nı­n” bir­kaç şir­ke­tin mül­ki­ye­ti­ne geç­me­si böy­le baş­la­dı.
Bu­gün dün­ya­ya pa­zar­la­nan GDO­’lu to­hum­la­rın yüz­de 90’ı­nı Mon­san­to ve Car­gill gi­bi ABD şir­ket­le­ri üre­ti­yor. (Seb­ze to­hu­mu­nu baş­ta İs­ra­il ol­mak üze­re, Hol­lan­da ve İs­pan­ya­’dan alı­yo­ruz.)
Üs­te­lik... Sa­de­ce bi­zi de­ğil dün­ya­yı kan­dır­dı:
- “Ve­ri­mi ar­tı­rı­r” de­di­ler; ar­tır­ma­dı­ğı or­ta­ya çık­tı! (Ör­ne­ğin, ABD GDO­’lu so­ya ve­ri­mi­ni yüz­de 6 ar­tı­rır­ken Fran­sa GDO’­suz so­ya ve­ri­mi­ni yüz­de 166 ar­tır­dı. Ke­za; pa­muk üre­ti­mi­nin yüz­de 86’sın­da GDO­’lu to­hum­lar kul­la­nan AB­D’­de 1996-2008 ara­sı pa­muk ve­ri­mi yüz­de 9 art­mış­ken, ay­nı dö­nem­de Tür­ki­ye­’de ge­le­nek­sel to­hum ıs­la­hı ile ve­rim yüz­de 31 art­tı. 2008’de Tür­ki­ye­’de or­ta­la­ma pa­muk ve­ri­mi hek­tar ba­şı­na 3677 kg iken, AB­D’­de 2250 kg ol­du. AKP-ABD it­ti­fa­kı, it­hal pa­muk için, köy­lü­mü­zün pa­muk ek­me­si­ni en­gel­le­mek mak­sa­dıy­la elin­den ge­le­ni ya­pı­yor!)
- “Ü­re­tim ar­tı­şıy­la aç­lık yok ede­ce­k” den­di; aç­lık sa­yı­sı her ge­çen gün ar­tı­yor!
- “Da­ha az ta­rım ila­cı kul­la­nı­la­ca­k” de­di­ler; ol­ma­dı­ğı or­ta­ya çık­tı. Za­ten hem to­hu­mu hem de ila­cı üre­ten fir­ma ay­nı! (Tür­ki­ye­’de kul­la­nı­lan ta­rım ila­cı, -ör­ne­ğin Mon­san­to ürü­nü ot öl­dü­rü­cü gli­fo­sat- mik­tar ola­rak aş­ma­ma­sı ge­re­ken üst sı­nı­rın 50 kat üs­tün­de!)
- “Yük­sek ge­lir sağ­la­r” de­di­ler; gi­der­ler art­tı. GDO­’lu to­hum­lar ge­le­nek­sel to­hum­lar­dan pa­ha­lı­dır. Ör­ne­ğin, GDO­’lu pa­muk to­hu­mu­nun fi­ya­tı ge­le­nek­sel pa­muk to­hu­mu fi­ya­tı­nın 6 ka­tı­dır.
Han­gi­si­ni ya­za­yım...
“U­PO­V”; Ulus­la­ra­ra­sı Ye­ni Çe­şit­le­ri Ko­ru­ma Bir­li­ği­’ne 18 Ka­sım 2007’de üye olan Tür­ki­ye, bu söz­leş­me hü­küm­le­rin­ce zen­gin bi­yo­çe­şit­li­li­ği­ni yi­tir­me teh­li­ke­siy­le bu­gün kar­şı kar­şı­ya...

Hastalıkların sebebi

Ya in­san sağ­lı­ğı?..
Bit­ki­nin bir ge­ni­ni de­ğiş­tir­di­ği­niz­de tüm gen­le­ri et­ki­le­ni­yor; ve bu gen­ler ara­sın­da­ki iş­bir­li­ği­ni bo­zu­yor. Gen de­ği­şi­me uğ­ra­dı­ğın­da baş­ka bir pro­te­in üre­ti­yor. Ve böy­le­ce in­sa­noğ­lu, o gü­ne ka­dar hiç te­mas et­me­di­ği/ ge­ne­tik ola­rak ba­ğı­şık ol­ma­dı­ğı ya­ni, sin­di­re­me­di­ği ye­ni pro­te­in­ler­le kar­şı­la­şı­yor.
Bu çok cid­di ye­ni aler­ji po­tan­si­ye­li­nin or­ta­ya çık­ma­sı­na ne­den olu­yor!
Ke­za...
İn­san bit­ki ve­ya et ye­di­ğin­de bir can­lı­yı, ya­ni bir sü­rü gen ye­miş olu­yor. Bu do­ğal gen­le­ri in­san vü­cu­dun­da sin­di­ren me­ka­niz­ma­lar var.
Do­ğal gen­le­ri mil­yon yıl­dır ta­nı­yan in­sa­noğ­lu­nun, oluş­tu­ru­lan gen­le­ri ta­nı­ya­ma­dı­ğı için vü­cut den­ge­si bo­zu­lu­yor.
GDO, bit­ki­de ol­du­ğu gi­bi in­sa­nın da ge­ne­tik ya­pı­sı­nı de­ğiş­ti­re­bi­li­yor. Bu mü­da­ha­le so­nu­cu ne tür has­ta­lık­lar­la kar­şı kar­şı­ya ge­li­ne­ce­ği tam bi­li­ne­mi­yor. Ama ör­ne­ğin, kan­ser sa­yı­sın­da­ki ar­tış­la­rın GDO kay­nak­lı ol­ma­sı ola­sı­lı­ğı yük­sek ol­du­ğu bi­li­ni­yor.
So­nuç­ta... Da­ha çok ka­zanç amaç­la­yan vah­şi ka­pi­ta­lizm, in­sa­nı ve do­ğa­yı kat­le­di­yor...
NOT: Ya­rın; 15 Ka­sım Cu­mar­te­si gü­nü, sa­at 14.00’te İs­tan­bul TÜ­YAP Fu­arı­’n­da ki­tap­la­rı­mı im­za­la­ya­ca­ğım. Bek­le­rim...