“Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan” demek isterdim...
Ama “Yeni Türkiye”de ne mümkün!
Neredeyse “kandırmayanın kalmadığı” bir iktidar tarafından yönetilen bir ülkede yaşıyoruz.
ABD’den hem Obama hem Trump, İsrail, FETÖ, Birleşik Arap Emirlikleri, PKK, bilumum Avrupa ülkeleri, topluca Avrupa Birliği, ölen kralı uğruna yas ilan ettikleri Suudi Arabistan, birlikte “megri megri” diye şarkı söyledikleri Barzani, “kardeşim” dedikleri Esad...
AKP’nin elinde kala kala bir Katar kalmıştı. O da “kardeşim” olmaktan çıktı çıkıyor.
Katar’dan AKP’ye ilk darbe Kıbrıs meselesinde gelmişti zaten; Katarlılar, AKP iktidarının tüm itirazlarına rağmen Rumlarla Akdeniz’de petrol/doğalgaz arama işine girmişlerdi.
AKP bunu “kandırma” olarak kabul etmeyip, Enerji Bakanı Albayrak’ın ağzından “Katar bizi üzdü” açıklamasıyla geçiştiriyordu ki, ikinci darbe geldi.
Katar, daha bir sene önce savaşın eşiğine geldiği Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle birlikte, Türkiye’ye karşı ABD ile iş tutmaya hazırlanıyor.

ABD’NİN PLANI; ARAP ÜLKELERİNİ PYD’YE “KALKAN” YAPMAK

ABD, Suriye’de Fırat’ın doğusunda kalan ve PKK terör örgütü tarafından kontrol edilen bölge için yeni planlar içinde. Ve bu planlarda, AKP’nin bir dönem pek iyi ilişkiler içinde olduğu Arap ülkelerine “başrol” verilecek gibi. PYD-YPG’nin kontrol ettiği bölgeye, Suudi, BAE, Mısır ve Katar askerlerinden oluşacak ortak bir güç yerleştirilmesi gündemde.
ABD’nin planı tam anlamıyla “bir taşla iki, hatta üç-dört kuş” vurma amaçlı...
- Suriye’de Fırat’ın doğusunda kalan bölgede PYD-YPG’nin kontrolünü sürdürmek;
- Ancak PYD-YPG’yi Türkiye’ye karşı korumak için Amerikan askerlerini değil, Arap ülkeleri askerlerini “kalkan” yapmak. Bunu yaparken de, arka planda bölgedeki etkinliğini iyice pekiştirmek.
- Amerikan askerleri yerine Arap askerlerini bölgeye yerleştirerek masrafları azaltmak, mali yükü zengin Araplar’ın üzerine yıkmak.
- Suriye’de giderek artan İran yayılmacılığının karşısına kendi askerleri yerine, Sünni Arap ülkelerinin askerlerini caydırıcı güç olarak yerleştirmek.
Kısacası:
AKP iktidarının 15 Temmuz darbe girişiminde rolü olduğunu yandaş medya aracılığıyla hemen her gün haykırdığı Birleşik Arap Emirlikleri...
Ne Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, ne de AKP hükümetinin hiç hazetmediği Sisi’nin Mısır’ı...
Cumhurbaşkanı’nın, AKP’li hemen hemen tüm bakanların neredeyse her ay bir vesileyle ziyaret etmelerine rağmen, Türkiye’ye hiç resmi ziyarette bulunmayan Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın Suudi Arabistan’ı...
Bunlar yetmezmiş gibi, hem Erdoğan’ın, hem de AKP hükümetinin Ortadoğu’da en çok güvendikleri ülke Katar’ın askerleri, güney sınırımıza yerleşmeye hazırlanıyor. Katar henüz tam olarak ikna olmuş değil. Ancak diplomatik kulislerde Katar Emiri’nin ABD aracılığıyla Suudiler’le barışmanın, Ortadoğu’da da “asrın lideri” olmanın yolunu aradığı konuşuluyor. (İlginçtir, Katar Emiri bizzat Moskova’ya gidip S-400 aldı, ABD’ye gidip milyar dolarlık uçaklar aldı. Bu alışveriş listesi size de bir şeyler hatırlatıyor mu?)
Geçen hafta yapılan son Arap Birliği toplantısı sonrasında, ABD’nin bu planının çok kısa zamanda yürürlüğe gireceğinin ilk işaretleri de verildi. Toplantı sonrasında yapılan açıklamalarda, Suudi-BAE-Mısırlı liderlerin hedefinde iki ülke vardı; İran ve Türkiye. Bunu da diplomatik bir dille, “Ortadoğu’da Arap olmayan iki Müslüman ülkenin Suriye’de etki alanları kurmaya çalışmakla” suçladılar.
Nereden nereye...
“İslam ordusu” kuruyoruz diye yola çıkıp, Suudi Arabistan’da “düzenlenen geçit töreninde, Arap bayrağının arkasında Türk askerini yürütmek” AKP iktidarına nasip olmuştu.
Şimdi o Suudi Arabistan bayrağı güney sınırımızda, bize karşı dalgalanmaya hazırlanıyor...
Kandırıla kandırıla baskın seçime gidiyoruz biz de...

ABD, Papaz Brunson için bastırıyor


Hem FETÖ, hem de PKK terör örgütleri ile bağlantılı olmakla suçlanan, hakkında ömür boyu hapis cezası istenen Amerikan vatandaşı Papaz Andrew Brunson davası büyüyor...
ABD, 16 Nisan’daki Brunson davasını hem Büyükelçilik görevlileri, hem de bizzat bu dava için Washington’dan gelen bir kongre heyeti ile izledi.
Ancak ABD’nin bu “gövde gösterisine” rağmen mahkeme Papaz Brunson’un tutukluluk halinin devamına karar verince, Washington’dan gelen işaretler de sertleşti.
ABD, Brunson için Türkiye’ye, yasama/yürütme/yargı organlarının tümüyle bastırıyor.
ABD yürütme organı adına ses, en üst düzeyden, bizzat Başkan Donald Trump’tan geldi. Attığı ‘tweet’le “Brunson casussa, ben daha fazla casusum” diyen Trump’ın ardından, Amerikan yönetiminin iki numarası, Başkan Yardımcısı Pence de tweet atıp, Brunson’un tutuklanmasının “yanlış olduğunu” söyledi, “Türkiye’nin Brunson’u evine gönderme zamanı geldi” dedi.
ABD’nin yasama organı ise sadece sosyal medya mesajları ile yetinmedi...
Cumhuriyetçi Senatör James Lankfort ile Demokrat Senatör Jeanne Shaheen ortak bir yazılı açıklama yaparak, Papaz Brunson’un tutukluluk halinden doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sorumlu tuttular ve ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan, Brunson’un tutuklanmasından sorumlu olan Türk yetkililere karşı “yaptırım uygulamasını isteyeceklerini” açıkladılar.
Bu iki senatör durmadı; 100 üyeli ABD Senatosu’ndan 66 senatörün imzasını aldıkları bir mektup yazıp, Türkiye’ye gönderdiler. Mektupta da yine Brunson’un salıverilmemesi halinde Türkiye’ye yaptırımlar uygulanacağını tehdidinde bulundular.
Bu yaptırımların neler olabileceğinin işaretini ise ABD Kongresi’nde geçen hafta yapılan oturumda Dışişleri Bakanlığı’ndan Wess Mitchell verdi.
Mitchell; Rusya’dan S-400 alımı nedeniyle Türkiye’ye yaptırım uygulanabileceğini; Türkiye’nin F-35 savaş uçağı projesinden çıkarılabileceğini, bazı Türk yetkililere karşı bazı kişisel yaptırımlar olabileceğini ima etti.
Brunson konusunda, Amerikan yargı cephesinden Türkiye’ye karşı ilginç bir işaret verildi...
Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’ya verilecek cezanın açıklanacağı tarih olarak 11 Nisan açıklanmıştı.
Ancak bu tarih önce Brunson’un İzmir’deki ilk duruşma tarihi olan 16 Nisan sonrasına, 7 Mayıs’a atıldı.
Brunson ilk duruşmada salıverilmeyip, sonraki mahkeme için 7 Mayıs tarihinin verilmesinin ardından, Atilla’nın duruşma tarihi de bu kez 16 Mayıs’a ertelendi.
Resmi olarak New York’taki ve İzmir’deki bu iki dava arasında herhangi bir ilişki olmasa da tarihlerin birbirine paralel olarak değişmesi, elbette akıllarda soru işaretleri bıraktı.
Gazeteci Deniz Yücel olayında yaşadık; Alman pasaportu Yücel’i, bir yıl tutukluluk sonrasında hapishaneden çıkarıp ülkeden ayrılmasını sağladı.
Benzer bir sürecin Papaz Brunson ile yaşanıp yaşanmayacağını ise 7 Mayıs’ta göreceğiz...

* * *

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun. Atatürk’ün ve arkadaşlarının Türkiye için yaptıklarını unutmayın. Umudunuzu hiç kaybetmeyin. Biz buradayız ve çok kalabalığız...

sozcu-banner-1