Ergenekon kumpası, 12 kocaman yıl sonra tam olarak çöktü…
Peki, vicdanları tatmin etti mi? Tabii ki hayır!.. Mahkemenin “delil yetersizliği”  gerekçesiyle verdiği beraat kararından  tutun da, yakalanan, mahkum edilen soysuz yargı mensuplarının, polis kılıklı çete mensuplarının, “gazeteci” suretine girip “bavulculuk” yapmış olanların, yurtdışına kaçmış olanların yani “maşaların” dışında kumpasın gerçek sorumluları hesap vermediler henüz!..
Bu konuda yazmaya en çok hakkı olanlardan biri olarak bekledim; kimlerin ne inciler döktüreceğini, kimlerin karanlık kuytularda saklanacağını, kimlerin televizyonlarda, gazete köşelerinde kıvırtacağını “suret-i haktan” görünebilmek için taklalar atacağını izlemek için bekledim…
Pek çok “kara komediye” tanık oldum… Geçmişte FETÖ’nün önünde diz çökenlerin, mide bulandıran cıvıklıkta iki yüzlülüklerini gördüm… Örneğin bir TV kanalında son derece haklı olarak, benim “paydaş” sıfatını taktığım dönekleri, liberal sıfatlı iktidar kuyrukçularını teşhir eden gazeteci Nedim Şener ve Profesör Ersan Şen’e bir arkadaşını savunmaya çalışan Nihal Bengisu Karaca, şöyle diyordu:
-Ama Ali Bayramoğlu sonradan durumu anladı, itiraz edeen eleştiren yazılar yazdı!..
Hanımefendinin tezi “Bu dava vesayete karşı algısı yarattı. Aydınlar da ilk başlarda bu nedenle destekledi. Kimi daha erken, kimi geç anladı!” şeklindeydi… Kendisinin anlamadığı ise şuydu:
-Bir aydın, olaylara olgulardan yola çıkarak bakar. “Aman da vesayet bitiyor” aldatmacalarına payanda olmaz!..
Nihal Hanım’ın, Bayramoğlu’nu savunmasına karşılık, Nedim Şener tam da cadı kazanının kaynatıldığı günlerde bu muhteremin Taraf gazetesinde Neşe Düzel’e verdiği “Al gülüm ver gülüm”röportajı gösterdi. Hemen hatırladım; korkunç, vicdansız ve alçakça bir röportajdı…
Peki ya, gazeteci kılıklı tetikçilerin de dahil olduğu “Ergenekon iyice derinleştirilsin” başlıklı 300 imzalı bildiriyi nereye koyacağız, hiç unutulabilir mi?!.

Suçluyorum!..


Bu insancıklarla ilgili o kadar çok yazı kaleme aldım ki, bir daha yazmak inanın içimden gelmedi… Ancak, sonradan tarihin çöplüğüne atılan bu “iktidar paydaşlarının” isimleri hiç unutulmamalı, nesilden nesile aktarılmalı, hatırlanmalıydı…
Bu nedenle yıllar önce büyük şair Nazım Hikmet’in o muhteşem “Bir Provokatör  Üstüne Hiciv Denemeleri” başlığı ile  birkaç dizeyi de ödünç alarak şöyle yazdım:
“… Sen de bilirsin ki,
Jurnal esnafı senin gibiler,
Tutulup kulaklarından
Birer birer
Teşhir edilirler
Ben sadece söküp
Bir fitnenin 32 dişini
Ve Bab-ı Ali kaldırımlarına döküp
Geleceğini, geçmişini
Aldım omzuma işte bu teşhir işini…”
-Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Mehmet Barlas, Murat Belge, Cengiz Çandar, Oral Çalışlar, Halil Berktay, Şahin Alpay, Hadi Uluengin, Gülay Göktürk, Baskın Oran, Alper Görmüş, Ali Bayramoğlu, Nazlı Ilıcak, Neşe Düzel, İsmet Berkan, Mümtazer Türköne, Fehmi Koru, Mehmet Baransu, Şamil Tayyar, Mehmet Altan, Eser Karakaş, Mahmut Övür, Nagehan Alçı, Rasim Ozan Kütahyalı, Ayşe Hür, Engin Ardıç, Emre Aköz, Yıldıray Oğur, Fuat Uğur, Cem Küçük VESAİRE...

“Değil bir virgül...”


Daha çok isim var, pek çok…
Onlar da “vesaire” sözcüğünün içinde yer alıyorlar!.. özellikle isim dökümü yaptım; iktidar için unutulmaz hizmetleri, üstlendikleri “yetmez ama evet” misyonu hiç unutulmasın, hep hatırlansın istedim!..
Bu zevatın, taa Irak’ın işgalinden başlayarak, “demokrasi”, “özgürlük”, “insan hakları” gibi üzerine milyonların kanı sıçramış sözcükleri hiç sıkılmadan kullanarak, iktidarın ve göbeğinden bağlı olduğu efendilerin Ortadoğu emellerine “piyon” görevini cansiperane yapan, kumpaslarda en büyük yalanları “en nadide gerçekler” olarak köşelerine taşıyan, çeteci polislerin ellerine sıkıştırdığı bilgisayar çıkıntılarıyla kitap hazırlayıp binlerce insanın hayatını karartan isimler olduğu hiç ama hiç unutulmasın istedim…
Bu zevatın, o iğrenç kumpas sürecinde intihar eden, onulmaz hastalıklara yakalanıp yaşamını yitiren, zindanlarda uzun yıllar tutsak yaşayan yurtseverlerin çektiği acılarda “paydaş” olduklarını gelecek nesiller de bilsin istedim...
O isimler dikkatlice bakın: çoğu bugün ortalarda yok!.. Bir bölümü “paydaşlık” sonucu edindikleriyle yurtdışında bambaşka masalarda siftiniyor… Bir bölümü hiç sesi çıkmadan, sanki geçmiş hiç yaşanmamış gibi yaşamını sürdürüyor… En yüzsüzleri ise, dün eteğine kapandıkları FETÖ’ye en galiz küfürleri, hakaretleri yapıp, önüne geleni FETÖ’cü terörist ilan etmekle meşgul!..
Ve hiç kuşkunuz olmasın; hepsi gün gelecek yaptıkları kötülüklerin hesabını verecek… Ancak büyük şairin dediği gibi:
-Bu büyük kavgada değil bir virgül, bir zavallı vesile bile olamayacaklar!..

İZNİNİZLE: Sevgili okuyucularım, iznimin bir bölümünü kullanmak, biraz kafa boşaltmak için müsadenizi rica ediyorum. 16 Temmuz Salı günü buluşmak dileğiyle hepinize sevgi saygılar...