Resmi verilere göre, Türkiye’nin gayri safi milli hasılası (GSYH) 2013 yılında 951 milyar dolar, kişi başına ortalama yıllık geliri 12.480 dolardı. Bugün GSYH yaklaşık 750 milyar dolar, kişi başına gelir ise yaklaşık 9.000 dolar dolayında. Yani gelirlerimiz son yedi yılda yüzde 30’a yakın gerileme sergiliyor.  Türkiye’de gelir dağılımında da ciddi bir bozulma var. Bu hem TÜİK’in açıkladığı Gini Katsayısının 0.41’e yükselmesinden hem de nüfusun en zengin yüzde 20’lik bölümüyle en fakir yüzde 20’lik bölümü arasındaki farkın giderek açılmasından anlaşılıyor. Peki gelirler düştüğü halde birçok alanda görülen talep artışı ve ekonomik canlılık nasıl oluyor?

İKİ FARKLI DÜNYA

Blogunda bugünlerde çok konuşulan bu çelişkili durumu açıklayan bir yazı kaleme alan Hazine eski Müsteşarı Dr. Mahfi Eğilmez, Türkiye’de piyasalara ve insanlara bakıldığında iki farklı dünyanın görüldüğünün ifade ederek, toplumun büyük bölümünün ya geçinemediğine ya da borç harç ile idare ettiğine dikkat çekti. Buna karşılık bir bölümünün de üst düzey bir harcama eğilimi içinde olduklarını belirten Eğilmez, “Konut satışları geçen yıla göre biraz düşüş gösterse de hâlâ çok yüksek görünüyor, otomobil satışları rekorlar kırıyor, kentlerdeki alışveriş merkezleri dolup taşıyor, tatil yerlerinde yer bulunmuyor” dedi.

BİR KISMI TERFİ ETTİ

2020 yılında salgının yarattığı etkiyle gelir dağılımındaki asıl bozulmanın büyük olasılıkla 2020 ve 2021 yıllarında görüleceğine işaret eden Eğilmez, bu bozulma sonucunda orta sınıfın bir bölümü zenginler kategorisine terfi ederken, büyük çoğunluğunun yoksullar kategorisine düştüğünü dile getirdi. Eğilmez, orta sınıftan geriye kalanları da aslında tam anlamıyla bir orta sınıf değil, daha çok yoksul olmayanlar grubu olarak tanımladı. Toplumu ‘zenginler, orta halliler ve yoksullar’ olmak üzere üç gruba ayıran Eğilmez, “Bugün geldiğimiz noktada bütün mesele bu yapıyı bu haliyle sürdürebilmenin mümkün olup olmadığında düğümleniyor. Şimdilik görünen o ki kayıt dışı kazanç trafiği kesildiği anda bu yapı alt üst olacak” yorumunu yaptı.


Tuhaf yatırımlarla övünüp avunuyorlar


GELİR  dağılımındaki bozulma sonucu bugün toplumda üç farklı insan grubu oluştuğunu yazan Dr. Mahfi Eğilmez, zenginler grubunu, öteden beri zengin olan ve parası kayıt içinde olanlar ile kayıt dışı kazançlarla sonradan zengin olanlar olarak ikiye ayırıyor. Eğilmez ‘orta halliler ve yoksullardan’ ise şöyle bahsediyor: “Bu kesimin yıllık ortalama geliri toplumun ortalama geliri (9.000 dolar/yıl) dolayında bulunuyor. Bunlar zaman zaman kredi kullanarak kendileri için nispeten lüks sayılabilecek harcamalar yapıyorlar. Yoksullar ise günlük yaşamlarını sürdürmekte zorlandıkları için çocuklarının eğitimini, sağlık sorunlarını çözemiyorlar ve ‘sadaka ekonomisi’ denilen yardımlarla yaşamaya çalışıyorlar. Aldıkları yetersiz eğitim bu grupta yer alan insanları, durumlarını kader olarak kabullenmeye, kendileriyle hiç ilgisi olmayan bir takım tuhaf yatırımlarla övünüp avunmaya itiyor.”

Veriler kötüyse piyasa nasıl canlı olabiliyor?


EKONOMİST Dr. Mahfi Eğilmez, “Veriler kötüyse piyasa nasıl böyle canlı olabiliyor?” başlıklı yazısında bu çelişkili durumu madde madde şöyle anlatıyor:

Enflasyondan kaçma çabası: İnsanlar enflasyonun daha da artacağı beklentisiyle elindeki arabayı, beyaz ve kahverengi eşyayı, mobilyayı yenisiyle veya daha iyisiyle değiştirmeye çalışıyor.

Negatif reel faiz: Negatif reel faizli yatırım araçlarına yatırmak yerine paralarını gayrimenkul, otomobil, diğer mal ve hizmetlere ya da döviz veya altın alımına yöneltiyorlar.

Kayıt dışı kazançların etkisi: Bu paraları aklayarak ekonomiye sokabilmenin en kolay yolu lüks arabalar, lüks konutlar almak, lüks restoranlarda, barlarda en pahalı içkileri içerek en pahalı yiyecekleri yiyerek on binlerce liralık faturalar ödemekten geçiyor.



Yabancılar kanalıyla döviz girişi: Borç ya da kredi dışında gelen dövizlerin bir bölümü gayrimenkul alımına geliyor olsa da bir bölümü nakit ve altın olarak giriyor.

Kayıt ve sistem dışı varlıkların tampon etkisi: Kayıt ve sitem dışına çıkarılmış altın ve döviz varlıklarının değeri 500 milyar doları buluyor. Bu varlıklara sahip olanlar işler kötü gittiğinde kendi varlıklarından kendilerine borç vererek şirketlerine para koyuyorlar.