Öğretmenler yeni meslek kanunu gereğince 19 Kasım’da “uzman öğretmenlik” sınavına girecekler.

O yüzden bugünlerde birçok öğretmen 12 ayrı uzmanlık alanındaki sınavlarda sorulması muhtemel konularla ilgili 500 sayfayı bulan metinleri ezberlemeye çalışıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı ya da AK Parti hükümeti bu düzenlemeyle neyi hedefliyor anlamak mümkün değil. Zira öğretmenlik zaten başlı başına bir uzmanlık mesleğidir.

Üniversitede pedagojik formasyon dersleri almayanlar zaten öğretmen olamıyorlar.

Pedagojik formasyon dediysem öyle sıradan bir eğitim paketi değil. Her öğretmen, kendi branşının dersleriyle birlikte “eğitime giriş”, “eğitim ilke ve yöntemleri”, “sınıf yönetimi”, “özel öğretim yöntemleri”, “öğretmenlik uygulaması”, “eğitimde ölçme ve değerlendirme”, “eğitim psikolojisi”, “öğretim teknolojileri” gibi dersler alıyor ve bu derslerden geçemezse “öğretmen” diploması alamıyor.

Yani bir doktor nasıl aldığı eğitimle uzmanlaşıyorsa, öğretmenlik de alınan eğitimle zaten bir uzmanlık mesleği haline geliyor. Öğretmenin uzmanlık belgesi, diploması oluyor. Eğitim fakültesinden mezun olanlar atanamasalar da iş bulamasalar da “öğretmen” olarak anılıyor.

Öğretmenleri aldıkları üniversite eğitimiyle, okullardaki deneyim süreleriyle, meslekteki başarılarıyla değil, 500 sayfalık bir metinle ezbere dayalı bir sınavla “uzman” ya da “başöğretmen” yapmak ne kadar akılcı bir yöntem olacak?

Merak edip çalışılan metinlere göz atma fırsatı buldum.

Öyle 19 Kasım’a kadar öğrenilmesi, ezberlenmesi mümkün olmayan metinlerdi.

O yüzden birileri şimdiden devreye girmiş ve uzman olmanın “kolay” yollarını aramaya başlamış. Hatta bulmuş.

Bir sendikanın WhatSapp grubuna, soruların çıkacağı bölümlerin özetini ve model soruları içeren PDF formatında bir belge gönderilmiş.

Büyük ihtimalle bazı dershanelerin hazırladığı soruların aynısı ya da benzerleri (KPSS ve polis amirleri sınavındaki gibi) 19 Kasım’daki sınavda sorulacak.

Bazı öğretmenler, siyasi tercihleri, sendika tercihleri ya da tarikat bağlantıları nedeniyle önceden aldıkları PDF belgede yer alan sorular sayesinde uzman öğretmen olacak. Uzmanlık ve başöğretmenlik kadroları tarikatlarda boy gösteren öğretmenlere verilecek. Yıllardır dirsek çürüten, idealist başarılı öğretmenler ise bu mertebeye gelemeyecekler.

İlle de bir terfi ve kıdem sistemi uygulamak istiyorlarsa, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu sınavdan derhal vazgeçip, daha hakkaniyetli bir model bulması şart. O model de ancak öğretmenlerin temsilcileriyle, sendika ayırt etmeksizin baş başa verilerek bulunabilir.

Ayrıca, Türkiye’nin sadece bir “başöğretmen”i vardır. O da Atatürk’tür. Atatürk bu unvanı kanlı savaşlarla, büyük devrimlerle kazanmıştır ve hepimizin belleğine, yüreğine kazımıştır.

Bu böyle biline!

Adalet değil intikam!


CHP Eskişehir milletvekili Utku Çakırözer’le aynı yıllarda gazeteciliğe başladık. Uzun yıllar birlikte sahada çalıştık. O yıllarda da çalışkan bir muhabirdi, siyasete girdi, milletvekili oldu, çalışkanlığından hiç ödün vermedi. Eski bir diplomasi ve savunma muhabiri olarak bir taraftan uluslararası toplantılarda boy gösteriyor, diğer taraftan memleketteki yerel sorunlarla, insan hakları ihlalleriyle yakından ilgileniyor.

Sevgili Utku Çakırözer en son 28 Şubat davasında aldıkları cezalar nedeniyle tutuklanan emekli generaller İlhan Kılıç ve Ahmet Çörekçi’yi Silivri Cezaevi’nde ziyaret etmiş. Yaptığı sohbetleri, izlenimlerini kamuoyuyla paylaşmış. Ahmet Çörekçi 10 Haziran’da cezaevinde 90 yaşına girdiğini anlatmış. İlhan Kılıç da kalp sağlığından endişe ettiğini söylemiş.

Milli Görüş’ün lideri merhum Necmettin Erbakan kayıp trilyon davasından hüküm giydiğinde cezasını evde geçirmesi için düzenleme yapılmıştı.

Şimdi 90 yaşında insanları ev hapsine çıkarabilecekleri, adli kontrolle tahliye edebilecekleri halde cezaevi hücrelerinde çürümeye terk ediyorlar.

Bu generallerin, eski askerlerin FETÖ’cü savcıların iddianameleriyle içeride oldukları gerçeğini bir kenara bıraksak dahi 80’li 90’lı yaşlarında cezaevinde ölmelerini istemenin, beklemenin, adalet tesis etmekten çok intikam almaya dönük olduğunu söylemek zorundayız.

Adaletsiz uygulamalara imza atarken unutulmaması gereken şey, adaletin birgün herkese lazım olacağı gerçeğidir.