Efsanevi Milli Eğitim Bakanları denildiğinde hemen akla Köy Enstitüleri’nin kurucusu Hasan Ali Yücel ile Öğrenci Andı’nın yazarı Reşit Galip gelir.

Reşit Galip, Cumhuriyet’in 10. yılında, 23 Nisan 1933 sabahı,  çocuklarına kendisinin kaleme aldığı andı okutmuş ve o gün başlayan Çocuk Haftası’nda da bu metni tekrar etmişti.

Daha sonra da yayımlanan bir genelge ile Öğrenci Andı tüm ilköğrenim okullarında okutulmuştu.

Yaşamını Atatürk ilkelerinin yaşamasına adayan Reşit Galip, bu antla etnik kökenine bakmaksızın Türkiye sınırları içinde yaşayan çocuklarımıza, millet olma idealini aşılamayı amaçlıyordu.

★★★

Ancak Öğrenci Andı, 2013 yılındaki “Çözüm Süreci”nde  kaldırılmıştı.

Çünkü İmralı’daki PKK lideri Abdullah Öcalan, bunun ırkçı ve milliyetçi bir ant olduğunu öne sürmüş, iktidar da “yetmez ama evetçi” liberallerin yoğun baskısıyla öneriyi hemen kabul etmişti!..

★★★

Ancak “And”sız yeni uygulama, Bakırköy’deki Özel Taş İlköğretim Okulu’nun öğrencilerinin tepkisine neden olmuştu.

Atatürk ilke ve devrimleriyle Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine yürekten bağlı olarak yetişen öğrenciler, okul yönetimine yazılı başvuruda bulunmuş ve yeni bir anda ihtiyaç duyduklarını belirtmişlerdi.

Israrlar karşısında harekete geçen okul yönetimi büyük şair Ataol Behramoğlu’ndan bir “Öğrenci Andı” yazmasını rica etmişti.

★★★

O da şu dizeleri kaleme almıştı:
“Türkiye yurdumuz,
Türkiye sevincimiz,
Türkiye umudumuz,
Sen dünümüz, bugünümüz,
Sen yarınımsın ey büyük Atatürk...
Sen aydınlığımızsın,
Seni yaşatmak ülkümüzdür,
Andımız doğruluk, dürüstlüktür.
Uğraşımız eşitlik, adalet, özgürlüktür.
İlkemiz yurtta barış, dünyada barıştır,
Eşitlik, adalet ve özgürlüktür...”

★★★

Öğrencilerin bu “And”ı okudukları ilk gün, okulun kurucusu büyük aktör, yurtsever, Atatürk ve Cumhuriyet sevdalısı merhum Tarık Akan da bahçedeydi.
Onların yurt ve Atatürk sevgisi temelinde eşitlik, özgürlük ve adalet kavramlarıyla bezenmiş marşı hep bir ağızdan coşkuyla söylemeleri karşısında çok duygulanmış, gözlerinden süzülen yaşları öğrencilerine göstermemek için hemen odasına koşmuştu.
Tüm birikimini yatırdığı Taş Mektep’in çocukları dururlar mı? Onlar da bir koşuda arkasından içeri dalmışlardı!..

Orada birbirlerine sarılıp “And”ı hep birlikte bir kez daha okumuşlardı.

Onlar gittikten sonra da sevinç ve gururla hıçkıra hıçkıra ağlamıştı...

★★★

Her yıl Taş Mektep’te bir kampanya düzenlenir ve toplanan paralarla öğrenciler, Kars’ın ilköğretim okullarındaki akranlarına bot ve yün çorap gönderirler.

“Neden bot, neden yün çorap?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.

Evet sadece bot ve yün çorap!.. Çünkü, sevgi, özlem ve rahmetle andığımız Tarık Akan’ın çocukluğunun bir bölümü babasının subay olarak görev yaptığı Kars’ta geçmiş, yoksul arkadaşlarının yırtık pırtık ayakkabılarla okula geldiklerinde ısınmak üzere hemen sobaya uzattıkları minicik ayaklarının morarmış görüntülerini hiç unutamamıştı da ondan!..

★★★

Madem sözü miniklerin çoraplarından açtık, beyaz çoraplı çocukların öyküsünü de anlatmadan geçmeyelim.

65 yıl kadar önce...

Türkiye’nin çocukları “Ata”larının armağanı 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na hazırlanıyor...

Okullar, sınıflar, gelincik gibi Ay-Yıldızlı bayraklarla, rengarenk balonlarla süsleniyor.

İzmir’deki Kahramanlar İlkokulu’nun öğrencileri de tarifsiz heyecanlar yaşıyor...

Hatta törende küçük yaşına rağmen Türk Bayrağı’nı taşımak gibi çok büyük bir sorumluluğu üstlenen 5. sınıf öğrencisi çocuğun heyecandan uykuları kaçıyor.

Çünkü bayraktar çocuk, daha o yaşında, bağımsızlığımızın simgesi olan şanlı bayrağı taşımanın hayatının en büyük onurlarından, mutluluklarından biri olduğunu biliyor.

Ve 23 Nisan günü kalbi pır pır ederek okuluna gidiyor.

En öne geçip bayrağı alıyor, tüm öğrenciler onun arkasında sıralanıyor...

★★★

Tören öncesinde okul müdürü öğrencileri tek tek kontrol ediyor...

Ve sıra bayrağı taşıyan çocuğa geldiğinde avazı çıktığı kadar bağırmaya başlıyor!

Azarlamakla yetinmeyip minik kulaklarından çekiyor; “Senin çorapların neden beyaz değil de siyah?” diyerek gözyaşları süzülen yanaklarına iki de tokat atıyor. Öfke krizine giren müdürün “Nerede senin beyaz çorapların?” diye haykırışı okulun bahçesinde yankılanıyor, hatta yakın sokaklardan bile duyuluyor.

Sonunda bayrağı küçücük ellerinden adeta sökerek alıyor.

Dünyası yıkılan çocuk ağlayarak evinin yolunu tutuyor.

Anacağına bir daha okula gitmek istemediğini söyleyip odasına kapanıyor ve günlerce kimseyle konuşmuyor...

★★★

Aradan yıllar geçiyor, çocuk büyüyor ama bu olayı hiç unutmuyor!

Her 23 Nisan günü geldiğinde gözleri buğulanıyor, o günü tekrar tekrar yaşıyor.

Ve kendi kendine “23 Nisanlarda bir okula öğrenci sayısı kadar beyaz çoraplar gönderme” sözünü veriyor.

Üniversiteyi bitirerek, kalemi güçlü, mangal yürekli ve başarılı bir gazeteci oluyor.

Sözünü tutarak aldığı beyaz çorapları değişik okullara dağıtmaya başlıyor.

Hiçbir başarının cezasız kalmadığı yalnız ve güzel ülkesinin ilkelerinden ve halkın gerçekleri öğrenme hakkına hizmetten vazgeçmeyen gazetecisi olarak “kovulma” onurunu yaşadığı dönemlerde bile, o sözü yere düşürmüyor!

İşsiz günlerinde dostlarından aldığı destekle beyaz çorapları hiç aksatmadan okullara dağıtmayı sürdürüyor.

“Ömrüm oldukça beyaz çorapları, beyaz çoraplar gibi saf, temiz çocuklara göndereceğim. Onlar bizim geleceğimiz, yarınımız, sevdamız. Çocuk yaşta üzülmesinler, kırılmasınlar. Bir çift beyaz çorap yüzünden umutları, yarınları, düşleri, istekleri kararmasın” diyor...

★★★

O “çocuk” kim mi?

O “çocuk”, “Çocuklar türkülerden daha güzeldir. Onlar bizim yediveren güllerimizdir. Onlar ki bizim can damarlarımızdır. O güzelim çocuklara eğitim, öğretim, sağlıklı bir yaşam sağlamak başta gelen görevimizdir. O çocuklar yarındır, topraklara insan olarak basabilmemiz için onları çocuk gibi yaşatmalıyız” diye yazan “Okan” adlı çocuktur!

O “Okan” ki, semtine ‘‘Kahramanlar’’ şiirini ithaf eden çocuktur!

68’lı yiğit gazeteci yazar OKAN YÜKSEL’dir o...

★★★

Büyük Önderimiz Atatürk’ün armağanı olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı tüm çocuklarımıza ve içlerindeki çocuğu yaşatıp özenle koruyan büyüklerimize kutlu olsun...