İkinci Dünya Savaşı sona erdi.

ABD’nin en büyük savaş gemisi Missouri, İstanbul’a geldi.

Sayın basınımız o zamanlar da yalakaydı.

Missouri’nin gelişi anbean takip ediliyor, vatandaşa duyuruluyordu, “Missouri Cebelitarık’tan geçti, Missouri İtalya açıklarında, Missouri Ege Denizi’nde” filan... Her geçtiği yerden fotoğraflar yayınlanıyordu, gemilerden röportajlar yayınlanıyordu.

Peki, sayın basınımızın o dönemin ilkel şartlarında, Akdeniz’in ortasından fotoğraf çekebilme, röportaj yapabilme imkanı var mıydı?

Elbette yoktu.

Amerikalılar çekiyor, bunlara veriyor, bunlar da yayınlıyordu.

Bugün olduğu gibi, o gün de “sahibinin sesi”ydiler.

Neticede, İstanbul Boğazı’na demirlediler.

Mübarek cuma gününe denk getirmişlerdi.

Hayırlara vesileydi yani!

Çok kısa süre önce elalemin zırhlıları Boğaz’a demirledi diye kurtuluş savaşı başlatan millet... Elalemin zırhlılarını “kurtarıcı” gibi karşıladı.

Sayın ahalimiz el sallamak için Beylerbeyi’nden Üsküdar’a, Beşiktaş’tan Sarayburnu’na kadar bütün sahillerimize yığıldı.

Sevinç çığlıkları atıldı.

Davullar zurnalar çalındı.

Missouri, toplumsal histeriye dönüşmüştü.

Sayın yalaka basınımız, tarihimizde ilk kez İngilizce manşet attı.

Sekiz sütuna “Welcome Missouri” denildi.

Dolmabahçe Sarayı’nın hemen yanındaki Bezmialem Valide Sultan Camisi’nin minareleri arasına “Welcome” mahyası asıldı.

Kız Kulesi’ne “Welcome Missouri” afişi asıldı.

Hereke’de özel halı dokundu, üzerinde İstanbul haritası vardı, Missouri’nin komutanı oramiral Henry Hewitt’e hediye edildi.

Kerhaneye bembeyaz badana yapıldı, duvarlarına “hoşgeldiniz denizciler” yazıldı.

Aman ha, Amerikalı bahriyelilere cinsel hastalık bulaşmasın diye, doktorlar gönderildi, kerhane komple muayeneden geçirildi.

Kerhanede çalışan kadınların göbeklerine “welcome” yazıldı.

Dolarlarını Türk parasına çevirsinler diye, Dolmabahçe’de döviz bürosu açıldı.

Taksim meydanı’na dev boyutlu Missouri fotoğrafı yerleştirildi.

Tekel, Missouri markasıyla sigara üretti.

Ptt, Missouri anısına pul çıkardı.

Amerikan bayraklı uçurtmalar uçuruldu.

İstanbul belediyesi, Beşiktaş’tan Karaköy’e kadar tüm binaları pırıl pırıl boyadı, asfaltı yeniledi.

Sadece Amerikalı bahriyelilere hizmet vermesi için, Dolmabahçe’yle Taksim arasında çalışan, 12 adet belediye otobüsü tahsis edildi.

Otobüsler ücretsizdi.

Sinemalarda, tiyatrolarda 80’er adet koltuk Amerikalılara ayrıldı, sakın bilet parası alınmasın diye sıkı sıkıya tembih edildi.

Rus salatası aniden Amerikan salatası oldu!

Niko ve Aleko adında iki kardeş, Rum vatandaşlarımızdı, İstiklal caddesi’nde, Atlantik ve Pasifik adıyla iki büfe işletiyorlardı, tost, sosis filan, bugünkü tabirle fastfood satıyorlardı.

Uyanık Niko efendi cafcaflı bir tabela hazırladı, “Amerikan salatası 35 kuruş” yazdı, büfesinin camına yerleştirdi, İstanbul kuyruğa girdi!

Kırk yıllık kani, olmuştu yani...

Memlekette ne kadar büfe, birahane, lokanta varsa, hepsi Amerikan salatası’nın üstüne atladı, menülerdeki Rus salatası silindi, Amerikan salatası yazıldı.



Eisenhower geldi.

Türkiye Cumhuriyeti’ne resmi ziyaret yapan ilk ABD başkanıydı.

Bizimle hiç alakası olmayan Kore savaşı’na asker göndermemizi pek takdir etmişti, İncirlik’i tahsis etmemizi, Türk topraklarına Amerikan füze rampaları, radar istasyonları kurmamızı pek beğenmişti.

Demokrat Parti’ye teşekkür mahiyetinde ziyarete gelmişti.

Sayın basınımız o zamanlar da haysiyetsizdi.

Eisenhower’ın dünyada en çok Türkiye’ye önem verdiğini, sadece Türkiye’ye geldiğini yazdılar.

Halbuki, İtalya, Fransa, İspanya, Yunanistan, Fas, Tunus, İran, Pakistan, Hindistan, Afganistan turuna çıkmıştı, 11 ülke geziyordu.

Geçerken Türkiye’ye de uğrayacak, sadece bir gece kalacaktı.

Sayın basınımız şöyle manşetler attı...

“Başkanın şeref dolu hayatı”

“Sulhsever lider Eisenhower”

“Hür dünyanın başkanı”

“Evine hoşgeldin başkan”

“Çalışkan başkan Eisenhower”

“Başkanla mühim işler konuşulacak”

“İşte başkanın uçan sarayı”

“Makam uçağı Boeing 707, başkan Eisenhower’ı güneş hızıyla getirecek”

“Yüzbinler coşkuyla karşılayacak”

“Muazzam tezahüratla karşılanacak”

Evet... Utanmaz basınımız kelimesi kelimesine bunları yazdı.

Ankara ve İstanbul radyoları adım adım, naklen yayınladı.

Ankara’nın bulvarlarına, kavşaklarına zafer takları kuruldu, bu zafer taklarına “we like Ike” sloganı yazıldı.

Eisenhower’ın lakabı Ike’ydı.

“I like Ike” sloganı, Eisenhower’ın seçim sloganıydı.

Yani... Başkent Ankara’nın her yerine bu slogan asılarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin de Eisenhower’ın seçmeni olduğu ilan ediliyordu!

Ayrıca, bu zafer taklarına gene İngilizce olarak “daima eleleyiz Ike, Türkler senin hakiki dostlarındır Ike” sloganları yazıldı.

Elektrik direklerine Amerikan bayrakları çekildi.

Yol kenarlarına ilkokul öğrencileri sıralandı, hepsinin eline kağıttan Amerikan bayrakları tutuşturuldu.

Eisenhower’ın 60 metrekarelik tuval üzerine devasa boy yağlı boya portresi yaptırıldı, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin binasına asıldı.

Eisenhower’ın geçeceği güzergaha, bir değil, iki değil, 12 askeri bando yerleştirildi.

Erzurum, Trabzon, Aydın, Silifke, Balıkesir, Gaziantep, Kars ve Bursa’dan gelen halk oyunları ekipleri, güzergah boyunca oynadı.

Ankara, İstanbul, Konya, Erzurum, ABD Başkanı’nı fahri hemşehri ilan etti iyi mi...

Türkiye Muharip Gaziler Derneği, ABD başkanını “fahri üye” yaptı.

Ankara Üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi, siyasi ilimler dalında fahri doktora verdi.

ABD başkanının heyetinde, oğlu, John Eisenhower da vardı.

Binbaşıydı.

Kendisine, ODTÜ mütevelli heyeti başkanlığı teklif edildi!

Neyse ki, efendi adamdı... “Amma iğrenç insanlarsınız birader” demedi, kibarca “kabul edebilmek için yeterli donanımım yok” dedi.

ABD başkanının heyetinde, gelini de vardı.

ABD başkanının gelinine, Ankara Çocuk Sağlığı Derneği’nin şeref üyeliği takdim edildi.

ABD başkanı, Esenboğa’ya indi.

Siyah bir otomobile bindirildi, kortej eşliğinde, motorlu polislerin eskortluğunda şehre getirildi.

Tam şehrin girişinde, kortej durdu.

ABD başkanı siyah otomobilden indirildi, yol kenarlarında bekleyen Türk halkını selamlaması için üstü açık otomobile bindirildi.

O otomobil, Lincoln’dü.

K serisi, cabriolet’ydi.

Siyahtı.

Tavanı bez’di.

Arkaya toplanıp, açılıyordu.

Sadece 45 adet üretilmişti.

12 silindirdi.

Üç ileri, manuel vitesti.

Dört kapılıydı.

Koltukları deri, kahverengiydi.

Sağ ön koltuğu katlanırdı.

1934 modeldi.

Eisenhower bu tören otomobiline bindi, şapkasını sağ eline aldı, kollarını kupa kazanmış futbolcular gibi havaya kaldırdı, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinde, alkışlana alkışlana, ayakta tur attı.

Misafir devlet adamından ziyade, şehri fethetmiş muzaffer bir komutan edasındaydı.

O otomobil...

Atatürk’ün otomobiliydi!

23 Nisan, 29 Ekim gibi özel günlerde Atatürk’ün halkı selamlaması için, 1934 yılında, maliye bakanlığı tarafından satın alınmıştı.

Rahmetli olana kadar, sadece Atatürk tarafından kullanılmıştı.

Manevi değeri nedeniyle, 1938’ten sonra İsmet İnönü tarafından kullanılmamıştı.

Atatürk’ün naaşı 1953’te Anıtkabir’e defnedilmiş, bu otomobil de 1958’de yine maliye bakanlığı tarafından Anıtkabir’e devredilmişti.

Ordu donatım tamir fabrikasında onarımı ve bakımı yapılmıştı, müze olarak sergilenmesi için Anıtkabir’de duruyordu.

İşte bu otomobil, 1959’da Anıtkabir’den çıkarıldı.

Türk halkını selamlaması için Eisenhower’ın altına verildi.

Sonra işi bitince tekrar Anıtkabir’e gönderildi.

Türk halkı, cumhuriyet tarihi boyunca o otomobilin üzerinde sadece Mustafa Kemal Atatürk’ü ve ABD başkanını gördü!



Amerika Amerika

Türkler dünya durdukça

beraberdir seninle

hürriyet savaşında

 

Bu bir dostluk şarkısıdır

kardeşliğin yankısıdır

Kore’de olduk kan kardeşi

sönmez bu yangının ateşi



Gençlerimiz muhtemelen ilk defa duymuştur ama, yaşı 60’ın üzerinde olanlar bu şarkıyı eminim çok iyi hatırlar.

1950’li yılların pop starı Celal İnce söylüyordu.

Demokrat Parti iktidara gelir gelmez, Amerikan yalakalığı tavan yapmış, Celal İnce’nin bu şarkısı hit olmuştu, marş gibi ezberlenmişti.

Celal İnce ABD’de yaşıyordu, eşi Amerikalıydı, Türkçe yayına başlayan Amerika’nın Sesi Radyosu’nda söylüyordu.

Amerika’nın Sesi Radyosu, bu şarkıyı tek taraflı plastik plaklara onbinlerce adet basmış, dostluğun hediyesi olarak İzmir Fuarı’ndan başlayarak, Türkiye’nin her yerinde “bedava” dağıtmıştı.

Plağın ambalajında New York ve İstanbul’un fotoğrafları vardı.

Ayrıca, Franklin Roosevelt, Thomas Jefferson, George Washington, Patrick Henry, Namık Kemal, Ziya Gökalp ve Atatürk’ün özgürlük konusundaki sözleri yeralıyordu.

Sayın ahalimiz hep bir ağızdan söylüyordu, Amerika Amerika, Türkler dünya durdukça, beraberdir seninle, hürriyet savaşında!



Amerikan 6. filosu geldi.

Karaya ayak basan Amerikan bahriyelileri, tam bağımsız Türkiye sloganları atan üniversite öğrencileri tarafından Dolmabahçe’den denize döküldü, “yankee go home” sloganları atıldı.

Derhal dinci basın devreye sokuldu.

“Müslüman Türkiye, komünistlere ölüm” manşetleri atıldı.

Camilerin önünde megafonlarla anonslar yapıldı, “cihada hazır olun, din elden gidiyor” denildi.

Gayet netti...

Amerikan çıkarlarına karşı çıkınca “din elden gidiyor”du!

Güya “bayrağa saygı” mitingi organize ettiler.

Dolmabahçe’deki Bezmialem Valide Sultan Camisi’nde toplandılar, Amerikalıları bile şoke ederek, 6. filoyu “kıble” yaparcasına namaz kıldılar!



Obama geldi.

Başkan seçilir seçilmez ilk yurtdışı gezisini Türkiye’ye yapmıştı.

Anıtkabir’e uğrayacak diye Misak-ı Milli kulesine oda parfümü sıkıldı.

Çankaya Köşkü’nde dip köşe temizlik yapıldı; cumhurbaşkanı Abdullah Gül, vişneli yaprak sarması, peynirli suböreği, içliköfte, tava lagos, deniz börülcesi, enginarlı mantı, safran sosu gezdirilmiş limon kremalı fıstıklı baklava, nevzine ve kaymaklı ayva tatlısıyla, corvus teneira ve sarafin cabernet sauvignon şarapları ikram etti.

Tbmm’ye geçen ABD başkanına bizzat Tbmm başkanımız tarafından gümüş tepside çifte kavrulmuş lokum tattırıldı, turkuaz çini tabak hediye edildi.

Normalde meclise pek uğramayan mebuslarımız, iki saat önceden yerlerine oturdu, ABD başkanı girer girmez ayağa fırlayarak dakikalarca alkışladılar, coşkuyla alkışlamaktan avuçları kızardı, çıkışta hatıra fotoğrafı çektirmek için kuyruğa girdiler.

İstanbul’a geçen ABD başkanına Dolmabahçe Sarayı Müsabihan Köşkü’nde sanat musikisi dinletisi sunuldu.

ABD başkanıyla asrın liderimiz elele oturdu, duygulu anlar yaşandı.

ABD başkanı nezaketen müziği dinliyormuş gibi yaptı, şu enstrümanın ismi ne diye sordu, kanun dediler, ağırlama heyetinden biri sırıtarak espri yaptı, kanun ama mecliste çıkardığımız kanunlardan değil dedi, ABD başkanı gülmedi.

Havayı yumuşatmak için ud’la country parça çalmaya başladılar, ABD başkanı daha fazla dayanamadı, kalkalım artık dedi.

Sultanahmet Camisi’ne geçen ABD başkanı, kapıda ayakkabılarını çıkardı, Müslüman aleminin gönlünü fethetti, sayın ahalimizden ağlayanlar oldu.

ABD başkanının çoraplı ayakları akşam ana haber bültenlerinde azz sonra’yla duyuruldu, kapıda çıkardığı ayakkabılarının önden, yandan, yukardan, her açıdan görüntüleri yayınlandı, 45 numaraydı, ayakkabıları mobese kamerasından gösteren televizyon bile oldu.

ABD başkanı Ayasofya’ya girerken, sütunun kenarında oturan sokak kedisinin kafasını okşadı, şırrak, kediyi canlı yayına çıkardılar!

“Gli” isimli mübarek kedinin şaşı olduğu, daha önce Ayasofya’yı ziyaret eden Papa tarafından okşanarak kutsandığı anlaşıldı.

Ntv’ye çıkarılan emekli bir diplomat, ABD başkanının hayvan sevgisini anlattı.

Tophane-i Amire’ye geçerek, üniversite öğrencilerine konuşan ABD başkanı, sanki beş vakit namaz kılıyormuş gibi “ezandan önce bitirelim” dedi, duygu sağanağı yaşandı, ABD başkanının ezana hürmetinden ötürü gözyaşlarına boğulanlar oldu.

Habertürk’e çıkarılan bir ilahiyatçı, Abd başkanlarının namaza olan saygısını anlattı.

Adanalı kebapçılar beş koyun keserek yaptıkları beş metrelik kebabı ABD başkanına ithaf edip, Beyaz Saray’a gönderdi.

Bartınlı ev kadınları, belediye binası önünde basın açıklaması yaparak, ABD başkanının eşi first leydiye tel kırma işlemeli şal postaladı.

Ceyhanlı bir vatandaşımız, haber ajansları aracılığıyla duyurdu, ABD başkanının kızlarına cooker cinsi yavru köpek hediye edeceğini müjdeledi. Ama, Sivas esnafı daha atik davrandı, kangal yavrularının çoktan gönderildiği açıklandı.

Van’ın Gürpınar ilçesine bağlı Çavuştepe köyünde 44’üncü ABD başkanı şerefine 44 kurban kesildi, alınlarına sürüldü, davul zurnayla halay çekildi, Çavuştepe sakinleri adına Cnntürk’e konuşan Abdülkerim Kulaz “her zaman arkasındayız, çocuklarına da bir gözü mavi, bir gözü sarı Van kedisi hediye edeceğiz” dedi.

(O zamanlar Star haber’deydim... Baktık ki, sayın ahalimiz ABD başkanına bayılıyor, ABD başkanının ninesinin Afrika’daki Kogelo köyünden hemşerileri olan ve Kayseri imam hatip lisesinde okuyan Kenyalı öğrencileri canlı yayına çıkardık. Sayın ahalimiz kameranın önüne doluştu, “Türkiye sizinle gurur duyuyor” diye omuzlara aldılar, pastırma yedirdiler, Kenyalı imam hatiplilere gesi bağlarında dolanıyorum’u söylettik, reyting rekoru kırıldı.)

(Ertesi gün... Eşşek yüküyle uydu parası ödedik, harbi harbi Kenya’nın Kogelo köyünden canlı yayın yaptık. ABD başkanının uzaktan teyzesinin görümcesini, halasının bacanağını filan, kolundan yakaladığımızı yayına çıkardık. Dilleri dönmedi, selam diyemediler, salam Türkiye dediler. Yemek pişirdikleri kazanları ters çevirip darbuka yaptılar, bir konser verdiler kardeşim, yıkıldı ortalık.)

Samsunlu yerel sanatçı, üzerine “Mister Obama” kazıttığı kemençeyi ABD büyükelçiliği’ne gönderdi.

Konyalı kunduracı ABD başkanına özel ayakkabı imal etti, seçimi kazanırsa bir çift göndereceğim diye kendi kendime söz vermiştim dedi.

Vezirköprülü el sanatları öğretmeni, ABD başkanının ailesine seccade, yemeni ve Osmanlı yeleği tasarladı.

Beyşehirli balıkçılar, buğulama yapsınlar diye, Air Force One uçağına 6.5 kilo sazan gönderdi. “İyi de bu balıklar yolda kokmaz mı?” diye sorulunca, “bi şeycik olmaz, strafor kutularda buzladık” dediler.

Zonguldaklı emekli işçi, Devrek bastonu kargoladı.

Deri konfeksiyoncuları derneği, ABD başkanına siyah deri ceket yaptırdı, Susurluk kuzu derisinden yapılan ceketin astarı şile bezinden, düğmeleri buffalo boynuzundandı.

Halı ihracatçıları birliği, ABD başkanına özel halı dokuttu, sekiz ayda hazırlandı, düğümleri Bursa ipeğinden yapıldı.

Bir baklava firması, ABD başkanı için özel, kuş üzümlü, fıstıklı, çikolatalı baklava icat etti, “Obama Baklava” ismini Türk Patent Enstitüsü’ne tescil ettirdi, ABD başkanının kaldığı otele gönderdi.

Bir aydınlatma firması, ABD başkanına abajur hediye etti, abajarun ismi “umudun ışığı”ydı, ABD başkanının dünyayı aydınlatmasını sembolize ediyordu.

Vakko, ABD başkanına kadife kumaştan, lale motifli kravat hediye etti, first leydi için de Kanuni Sultan Süleyman tuğralı, Haliç desenli eşarp tasarlandı.

Uzaylı sanatçımız Mustafa Topaloğlu “Hello Obama, hoşgeldin başkanlığa, durdur bu savaşları, bitsin artık gözyaşları, geri getir umutları” şeklindeki klibini yayınladı, hit oldu.

Siirt valisi, ABD başkanına İngilizce tweet attı, “ben Türkiye’de valiyim, sizi seviyorum, hayatınız ve başkanlığınız çok başarılı, sizin gibi olmayı umut ediyorum” diye yazdı.

Akp yağdanlığı yalaka gazetelerimiz “I love Obama” başlıklarıyla çıktı.



E, bu zihniyetin gelmiş geçmiş hali buyken...



İçişleri bakanımız çıktı, ABD’nin derin planını açıkladı.

“Amerika erkekler erkeklerle evlensin istiyor, ben buna müsamaha etmiyorum” dedi.



Vay sinsi Amerikalılar vay...

İçişleri bakanımız olmasa, göt elden gidecek demek ki.

Yılmaz Özdil’in yeni kitabı Anka Kuşu'nu Sözcü Kitabevi aracılığıyla edinmek için tıklayın

.