2003 yılıydı.

ABD’de o güne kadar adı pek duyulmamış bir gazeteci olan Kenneth Adelman, Kaliforniya sahilindeki erozyonla ilgili proje geliştirdi.

Helikoptere bindi, her 500 metrede bir fotoğraf çekerek, bütün kıyı şeridini boydan boya görüntüledi, 12 bin fotoğraflık arşiv oluşturdu, bu fotoğrafları sayfa sayfa peşpeşe dizerek, internet sitesinde yayınladı.

Beş yılda bir tekrar edecek, böylece, tahribatı kıyaslayacaktı.

Herkes bu çevreci projeyi alkışlarken, efsane şarkıcı ve film yıldızı Barbra Streisand mahkemeye başvurdu, evimin fotoğrafını benden izinsiz yayınladılar, kişisel mahremiyetimi ihlal ettiler diyerek, tazminat davası açtı, evine ait fotoğraf karesinin söz konusu internet sitesinden kaldırılmasını talep etti.

O güne kadar, Barbra Streisand’ın evinin bulunduğu sayfayı sadece dört kişi tıklamıştı, sırf o gün, 400 binden fazla kişi tıkladı.

Bugün itibarıyla ABD’deki en ünlü evlerden biri, Barbra Streisand’ın evi... Çünkü, hem tazminat davasını kaybetti, hem de bu sansür talebi nedeniyle evinin fotoğrafı milyonlarca kez yayınlandı.



Hatta...

“Streisand Etkisi” adıyla iletişim bilimi literatürüne girdi!



Saklanmaya gizlenmeye, sansürlenmeye çalışılan bir bilginin, tam tersine, çok daha geniş kitlelere ulaşmasına Streisand Etkisi deniyor.

Bu kurama göre, insanlar kendisinden bilgi saklandığını öğrendiği zaman, haberi bile olmadığı konudan haberdar oluyor, o bilgiye ulaşmak ve o bilgiyi yaymak için motive oluyor.



Streisand Etkisi’nin çarpıcı bir versiyonu 2013’te Fransa’da yaşandı.

Fransız istihbarat teşkilatı, Wikipedia’ya başvurdu, Fransa’daki askeri bir radar istasyonuyla ilgili sayfanın kaldırılmasını talep etti.

Kaldırılmayınca, Wikipedia yöneticileri hapisle tehdit edildi.

Netice?

Askeri radar istasyonu, Wikipedia’nın en çok okunan sayfası oldu!

Güya radarın yerini saklamaya çalıştılar, dünya çapında haber oldu!



Streisand Etkisi’nin türlü türlü versiyonu Türkiye’de de yaşanıyor.

Tarikat yurtlarındaki tecavüzlerden, siyasi yolsuzluklara kadar, toplumun merak ettiği her habere güya “erişim yasağı” getiriliyor.

Örtmeye çalıştıkları haberlere erişemeyen var mı?



Bu teknoloji çağında herhangi bir haberin duyulmasını engellemek asla mümkün değildir, ne kadar engellersen, o kadar çok duyulur.



Üstelik...

40 yıldır bu meslekle uğraşan profesyonel iletişimci olarak iddia ediyorum ki, bizleri susturmak için çıkardıkları bu sansür yasasıyla, hiç hesap etmedikleri çok vahim bir hata yaptılar.



Habere yasak getireceğimize, haberciye yasak getirelim, böylece haber yapılmasını, haberin duyulmasını engelleriz diye düşündüler.

Hapis cezası getirdiler.

Türkiye’de yaşıyorsan, yakalayıp hapse atacaklar.

Peki ya Türkiye’de yaşamıyorsan?



İddia ediyorum, bu sansür yasasıyla, Türkiye’deki gazetecileri susturacaklar ama... Yurtdışında yaşayan, fetocu tabir edilen gazetecilere tarihte görülmemiş derecede itibar kazandıracaklar.

“Türkiye’de yazılamayanları biz yazıyoruz” diyecekler.

“Türkiye’de sansürlenenleri biz açıklıyoruz” diyecekler.

Böylece, fetocu tabir edilen gazetecilerin sosyal medya hesaplarını takip edenlerin sayısında patlama olacak.



Takipçi patlaması olacağını nereden biliyoruz?

17/25 Aralık döneminden biliyoruz.

O günleri hatırlayın lütfen... Yandaş medya yazmıyordu, bağımsız medya korkudan yazmıyordu, 17/25 Aralık’ın bütün detayları fetocu gazetelerde, fetocu televizyonlarda yayınlanıyordu.

Hayatında feto gazetesi almamış insanlar bile, feto gazetelerini okumaya, feto televizyonlarını seyretmeye başlamıştı.

Bilgi alabilmenin tek yolu buydu.

Gerçek bilgilerle beraber birbirinden yanlış bilgileri şakır şakır kakalıyorlardı, sıradan insanlar için tek haber kaynağı onlar olduğu için, hangisi gerçek, hangisi yalan, ayırtedilemiyordu.

Fuat Avni filan gibi sahte kimlikler türemişti.

Çekim alanı olmuşlardı.



Aynısı olacak.



Sadece fetocular mı?

Bölücü örgüte de gün doğacak.

Yurtdışı hesaplarından “haber” adı altında propaganda yapacaklar.

O “haber” denilene Türkiye’de hapis cezası verildiği için, yayınlanması yasak olduğu için, o “haber” doğru kabul edilecek.



Türkiye’ye yönelik faaliyet gösteren yabancı istihbarat servisleri, Türkçe sahte isimlerle “haber” servis edecek, at izi it izine karışacak.



İddia ediyorum...

Sahte cennet yaratayım derken, cehennemin kapısını açtılar.