Cihan DEMİRŞEVK / Sozcu.com.tr

“Kıt akıllı” Einstein’dan, zamanında eleştirmenlerce “edebiyat fakiri” olarak değerlendirilen Balzac’a; doğduğu köye dev bir müze yaptıracak kadar çılgın Dali’den romanlarında çeşitli icatlar yapan ve ‘bilim falcısı’ olarak anılan Jules Verne’ye… Dahilerin ve bir o kadar da delilerin gizemli dünyasına gelin bir göz gezdirelim…

Dahilik ile delilik arasında ince bir çizgi vardır derler. Bilim, sanat, edebiyat gibi deha gerektiren dallarda uzmanlaşan ve dünya kültürüne etki yapan dahilere baktığımızda bu çizginin sürekli görmezden gelindiğine ya da aslında böyle bir çizgi olmadığına ve ikisinin de aynı şey olduğuna inanmaya başlayabilirsiniz. Merak etmeyin bu şekilde düşünen tek kişi değilsiniz. Adı geçen bilim insanları ve sanatçılar hakkında sizin gibi düşünen birçok insan var. Nasıl olmasın; dünyanın ismini en çok bildiği bilim insanı, “gelmiş geçmiş en zeki insan, bilim tarihini baştan yazan” gibi tanımların sahibi Einstein’ın en bilinen fotoğrafı dil çıkardığı andır. İşte en çok tanınan, bilinen dahilerin bilinmeyen çılgınlıkları…

Albert Einstein

Bilim tarihini neredeyse baştan yazan Albert Einstein’ın çocukluk yılları pek parlak geçmedi. Ailesi ve öğretmenleri tarafından “kıt akıllı” kabul edilen Einstein, 9 yaşına kadar tam olarak konuşamamıştı, okula başladığı yaşta ise hâlâ kekeleyerek konuşuyordu (ki okula da 9 yaşında başlamıştı). Çocukluğunda iletişim sorunları yaşadı bolca. Çılgın dahi ve dalgın profesör tiplemelerinde, dağınık saçları ve herkes tarafından tanınan yüzüyle Einstein, İkinci Dünya Savaşı öncesinde yolda yürürken çoğu insan tarafından durdurulup ‘teorisi’ hakkındaki sorulara maruz kaldı. Bir süre sonra ‘Pardon! Hep Einstein’e benzetilirim!’ diyerek sorulardan kurtulmanın yolunu buldu. Doğduğunda ‘Benign Macrocephaly’ isimli sağlık sorunundan dolayı kafası vücuduna oranla daha büyüktü. Anne ve babası oğullarının zekâ özürlü olmasından korkuyorlardı çünkü oğullarının bu sağlık sorunu bazen zekâda gerilik olarak sonuçlanıyordu. Konuşmaya geç başlamış olsa bile ‘anne’, ‘baba’ gibi basit kelimelerle başlamak yerine mantıklı cümleler kuran Einstein’ın, dilini çıkarttığı ünlü fotoğrafının 72’inci doğum gününde arabasındayken “kameralara gülümse” diyen gazetecilere verdiği poz olduğunu biliyor muydunuz?

Leonardo Da Vinci

500 yıl önce yazılan Leonardo da Vinci’nin özel notları ancak bir ayna karşısında okunabildi çünkü yazıları ters yazmıştı! Ressam ve heykelci olarak bilinen Leonardo da Vinci’nin buluşları hâlâ etkileyici! Leonardo’nun esas eserleri kâğıtlara aldığı notlar ve çizdiği eskizlerdir ki bunu başladığı işleri unutmamak için yaptığını da belirtelim. Büyük usta, paraşütü, can yeleğini, su pompasını, yüzme paletini, greyder, pedallı bot, atsız pedallı araba, zincir dişlisi, buharlı silah, su türbünü, öğütme makinesi, şarapnel, makineli tüfek, uçak, helikopter, denizaltı başta olmak üzere sayısız buluşu tasarlamış, planlarını çizmiş ve birçoğunu da yapmıştı.

Balzac

Asıl adı Honore Balssa. Ancak ismini Balzac olarak değiştirdi ve soyluluk ifade eden ‘De’ öntakısını ekledi. Çeşitli işlerde çalıştıktan sonra çocukluk tutkusu olan edebiyata yöneldi. “Cromwell” isimli kitabı ne yayıncılar ne de okuyucular beğendi! Bu hayal kırıklığı sonrası edebiyatı bıraktı. Basımcılık, yayıncılık, hatta dökümcülük yaptı. Bu işleri de eline yüzüne bulaştırınca tekrar edebiyatı denemeye karar verdi. Ve dönemin en önemli yazarlarından biri oldu. Kazandığı paralarla lüks içinde yaşamayı seçti ve tüm parasını bir villaya yatırdı. O denli devasa ve muhteşemdi ki bu villa, inşaatı bitirmeye parası yetmedi. Yeniden fakir günlerine geri döndü. Tekrar tiyatro eserleri yazmayı denese de başarılı olamadı, okur üzerinde romanlarındaki etkiyi yaratamadı.

Vincent van Gogh

Kardeşine yazdığı mektupta çocukluk yıllarını “kasvetli, soğuk ve kısır” olarak betimleyen Van Gogh, farklı pek çok alanda kendini denedi. En son Belçika’da fakir bir madenci kasabasında misyonerlik yaparken din adamlığından atıldı ve kendini resmin içinde buldu.

Resmini, içinde bulunduğu psikolojik durum oldukça etkiledi. Van Gogh’un (özellikle hayatının son iki yılında ciddi şekilde etkileyen) akıl hastalığı için bugüne kadar 30′dan fazla teşhis konuldu veya olası sebep ileri sürüldü. Bunlardan bazıları, şizofreni, bipolar bozukluk (eski adıyla manik depresyon), frengi, boya zehirlenmesi (soluma veya yutma yoluyla), Ménière hastalığı ve güneş çarpması… Kötü beslenme, aşırı çalışma, uykusuzluk ve alkol düşkünlüğü, muhtemelen hastalığın etkilerini artırdı. Van Gogh’un özellikle son dönem eserlerinde açıkça görülen sarı renk düşkünlüğünün de tıbbi bir bozukluktan kaynaklandığını ileri sürenler oldu…

Kulağını bir hiç uğruna kestiğini biliyor muydunuz? Paul Gauguin ile birlikte sanatçılar kooperatifi kurmayı planlamıştı ancak aralarında çıkan bir tartışmanın sonunda Van Gogh sol kulağının bir parçasını kesti. 1889′da bir akıl hastanesine gitti ama resim yapmayı bırakmadı. Yaşamının son 70 gününde, her gün bir tablo yaptı. Yine, kendi kendine zarar verdi ve elinden çıkan bir kurşun ölümüne neden oldu…

Salvador Dali

İspanyol sürrealist ressam Salvador Dali eserlerindeki tuhaf ve çarpıcı imgelerle ünlendi. Dünyanın en büyük ressamlarından olan Dali, ressamlığın yanı sıra heykel, fotoğraf ve sinemayla da ilgilendi. “Deli bir adamla benim aramda tek bir fark var. Deli adam kendini aklıselim sanır. Ben ise deli olduğumu biliyorum,” demişti Salvador Dali… Süslü ve cafcaflı olan her şeye, lüks hayata ve Doğu kıyafetlerine olan düşkünlüğünü Arap kökenli olduğuna bağlasa da kuşkusuz Dali, çağının en sıra dışı kişiliklerinden biri!
Renkli hayatını bir ömür boyu devam ettiren Dali, disiplinsizlik yüzünden okuldan uzaklaştırıldı, Hollywood yıldızlarına film senaryosu yazdı, en ünlü eseri ‘Eriyen Saatler’i güneşte eriyen bir peynirden ilham alarak resmettiğini açıkladı… Kendisi ile o kadar çok çelişti ki yarattığı ‘sürrealizm’ akımının temsilcileriyle tartışmaya girdi. Bu kavga ölünceye kadar devam etti. Kendisini ‘dolar heveslisi’ şeklinde suçlayan meslektaşlarına ise ‘sürrealizm benim!’ şeklinde cevap verecek kadar da egosu yüksek bir dahiydi…

Napoleon Bonaparte

Nasıl öldüğü hâlâ muamma olan Fransız komutan akıllara ‘para para para’ sözü ile girmiş olsa da bu cümlesi, söylediği özlü sözlerden sadece biri. Bu sözü söyleyip söylemediği veya Türkçe’ye çevrilirken nasıl bir değişime uğratıldığı tam bilinemese de “özlü söz adamıdır” Napolyon… Okul yıllarında boyuyla dalga geçen arkadaşlarının ‘sen bu boyla ata bininceye kadar savaş biter’ laflarına karşılık “ben ata binmeyeceğim, ben atıma bindiğimde savaş başlayacak” şeklinde cevap verir. İspanya’yı aldıktan sonra İspanya kralı ona “Sen para için savaşıyorsun, biz ise şerefimiz için.” diye haykırır. Napolyon cevap verir; “Herkes kendisinde olmayan şey için savaşır.”

Osmanlı’nın son döneminde kurulan Nizam-ı Cedit ordusunun eğitimi için Fransa’dan istenilen ekibe gönüllü olarak katıldığı ancak ihtilal nedeniyle İstanbul’a gelemeyen Napolyon’un tam bir Türksevdalısı olduğu da iddia edilir. Hatta kendisine ithaf edilen sözlerden birkaçı da Türklerle ilgilidir; “Türkler öldürülebilir ama asla yok edilemezler” demiştir. Bunun yanı sıra “bana Türklerden oluşan bir ordu verin tüm Dünya’yı fethedeyim” dediği söylenir.

Friedrich Nietzsche

Tüm derdi insanı akılcılığın kıskacından kurtarıp kendisi üzerinden düşünmesini sağlamak olan Nietzsche’nin felsefe öğretisi, kendi çağına tümden bir karşı çıkış olarak görüldü. Papaz olan babasının ve katı Alman eğitiminin baskısı altında geçen çocukluğunun ardından ilk eserini 13 yaşında, ilk şiirini de 17 yaşında yayınladı. Müzik konusundaki üstün yeteneğine rağmen “müzikte sıradan olmaktansa hiç olmam,” diyerek müzik kariyerini başlamadan bitirdi.

Hayatı boyunca aşkı küçümseyen Friedrich Nietzsche, dünyanın en büyük aşığıdır aynı zamanda. Ancak hayatındaki tek paradoksu da bu değildi ünlü filozofun. “Merhamet aczin ifadesidir, aciz ve zayıf kimseleri yok etmek gerekir,” dese de sokaktan geçerken devrilmiş atı acımasızca kamçıladığını gören arabacıya çok sinirlendi ve sinir krizi geçirdi. Yaşlı atın boynuna sarılarak hıçkırıklara boğuldu…

Jules Verne

Çocukluğumuzun hayal dünyasının mimari olarak değerlendirme yapabiliriz O’nun için. Romanları insanların hayal gücünü geliştiren en etkili araç oldu. Edebiyat ve bilim çevrelerinde ‘bilim falcısı’ adını aldı. Romanlarında hikayelerinde icat ettiği aletler ve makineleri, ‘Aya Yolculuk’ ‘Denizler Altında 20 Bin Fersah’ gibi kitaplarda okuyan zamanın bilim insanları şaşkınlıklarını gizleyememişlerdi. Henüz hava taşıtı ve pratik denizaltılar icat edilmeden önce uzay, gökyüzü ve deniz altı hakkında yazdığı bu yazıları nasıl ürettiği hep bir tartışma konusu oldu.

http://www.modumoda.com/2014/10/dahilerin-bilinmeyen-yonleri.html#.VEt6AfmsWSo