Emin Çölaşan’ın notu:

            Sevgili okuyucularım, sizlerden her gün çok sayıda mesaj alıyorum. Hepsine tek tek yanıt vermem ne yazık ki mümkün olmuyor. Bunlardan bazılarını yazılarımda kullanıyorum, bazılarını ise pazartesi günleri burada yayınlıyorum.

            Burada kullandığım mesajlarda, gönderen okuyucularımın çoğunun isimlerini ne olur ne olmaz diye vermiyorum. Başlarına iş açılmasın.

            Ayrıca bu mesajları, harf ve cümle hataları dahil, üzerlerinde hiçbir oynama yapmadan sizlere iletiyorum.


            Her pazartesi günü burada, gazetemizin internet sitesinde buluşmak umuduyla.


 

/////////////////////////////////////////

Sayın Çölaşan,


Ülkem işgal altında düşman kuvvetleri, ordumuzun başındaki komutanları toplayıp zindana attı. Bu ordu artık dikiş tutmaz hale geldi. Fakat bizi işgal eden düşman kim ortalıkta görünmüyor. Hakimleri savcıları değiştirdi. Emri veriyor, polis tutukluyor, adalet de aldığı talimat doğrultusunda cezaya çarptırıyor vatan evlatlarını. Fakat biz düşmanı hiç göremiyoruz, inanılır gibi değil. Bunlar uzaylımı nedir kendilerini acayip gizliyorlar. Yüzlerini görmesek de, kimlikleri hakkında bir fikrimiz olmasa da bazı özellikleri dikkat edince anlaşılıyor. Örneğin bunlar hacı hoca takımını seviyorlar. Bu sevgi o kadar yüksek seviyede ki, bunlar dolandırıcılık, hırsızlık, ahlaksızlık yani ne halt yerlerse yesinler, işgal kuvvetleri onlara dokunmuyor hatta koruyor. Bir başka özelliği Atatürk ü ve Bayrağımızı sevmiyorlar Apo yu ve pkk yı seviyorlar. Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlardan nefret ediyorlar. Ülkem tarihinde ilk defa et ve sebzeyi yurt dışından alıyor. Bunlar eğitimi de sevmiyorlar. İlk okuldan başlayıp üniversiteye kadar perişan ettiler sistemi. Bunlar kim hiçbir fikrim yok. Bu ülkede mi yaşıyorlar onu da bilmiyordum. Fakat bir açık verdiler ki hiç sormayın. Sağlık sistemini yok edip, halkı hastanelerde, acil servislerde perişan ettiler, hastanelerdeki çok iyi yetişmiş uzmanları görevden ayrılmaya zorladılar. Yönetime bilim adamlığı şaibeli kişileri ve hacı hoca takımını getirdiler. Temel sağlık hizmetlerini yok ettiler, kanalizasyonu açık sokaklarda mikrop saçılmasına, kontrolü olmayan merdiven altı kanserojen maddelerle dolu ürünleri ekonomik sıkıntıdaki halkımıza yedirenlere seyirci kaldılar. Yani milletimizin sağlığı bu düşman kuvvetlerinin hiç umurunda değil. İşte burada bir hata yaptılar. Televizyonlar da radyolarda dakika başı sigara içmeyin sağlığınıza zararlıdır spotları yayınlanıyor. Bu nasıl tezat, hem ülkemdeki sağlık hizmetlerini bitireceksin, halka yüzlerce çeşit kanserojen maddeyi yedirecek, sonrada bizi sigaradan koruyacaklar. Bunlar bizi değil kendilerini koruyorlar, işgal güçleri aramızda yaşıyor arkadaşlar. Bizlerle beraber. Aksi olsa sigaraya da aldırmazlardı. Demek ki bunlar her gittiğimiz yerde varlar ki sigara içersek rahatsız olacaklar, sağlıkları bozulacak. Bunlarla aynı havayı soluyoruz. Herkes den kuşkulanır oldum. Bunlarla karşılaşacağım korkusu ile sokağa çıkamıyorum. Kim olduklarını hala bilmiyorum. Keşke bu gerçeği keşfetmese idim. Temiz temiz, hiçbir endişe duymadan yurdum insanı gibi huzur içinde yaşardım.


/////////////////////

Bugün günlerden açık görüş...5 aydır yaşamımızın içinde yer alan;ayda bir,bir saat açık görüş günü...O gün saatler geçmek bilmez.Bayrama gider gibi giyinilir,her defasında liseli sevgililerin buluşma gününe hazırlandığı gibi süslenilir. Evde tatlı bir telaş yaşanır. Bir taraftan Göksun babasına yaptığı resimleri telaşla çantasına koyarken,her defasında küçük krizler yaşanır ana kız arasında. Kıyafet seçme krizi strese sokar ikimizi.O babasına en güzel kıyafetlerini giyip gitmek ister-çoğunlukla seçtiği giysiler yazlıktır-bense ''kızım orası çok soğuk, hastalanırsın''diyerek onu ikna etmeye çalışırım.O telaş arasında geç kalma ihtimalimiz olduğu için orta yolu buluruz sonunda...

Cezaevine gidişler bayram ritüelleri gibidir her seferinde..Ben arabayı kullanırken, arkada oturan Göksun pazarlıklara başlamıştır bile. ''Babamın yanında ben oturacağım, beni kucağına aldığında sen oturabilirsin yerime..''
Kayıt işlemleri bitip servis bekleme aşamasında ise, artık ikimizinde içi içine sığmaz. Her seferinde servisdeki askerler bizimle göz göze gelmekten kaçınır.Çünkü ne zaman gözlerimizin içine baksalar, o gözler hüzünlü bir buğulanmaya terk eder kendini karşılıklı...
Göksun'un orduevi diye bildiği cezaevine girdiğimizde kocaman demir parmaklı, zincirli kapılar açılır art arda.. O koca yerde yankılanan demirden kilit sesleri, bizim de yüreğimizi kilitler.. O kapılardan geçip babamızı gördüğümüz an, bütün demir kapıların yankısı vız gelir tırıs gider bir anlığına..
Önce baba kızın kavuşması başlar koşarak, sonra ikimizin.. Küçük salonda diğer ailelerin, küçük çocukların gelişiyle ortalık şenlenir, gözlere ışık gelir.. Orası bir saatliğine cezaevi değildir artık, evlat kokusunun dolduğu, özlemlerin giderildiği panayır yeridir.. Halbuki o andan itibaren bir saatin bitimi için geriye sayım başlamıştır. Aklına getirmezsin bile, çünkü zaman orada, o anlarda durmuştur.. Ne zaman ki o bir saat dolar, o an yanımızda bir asker beliriverir ''süre doldu'' diyerek.. O da gözlerimize bakamadan söyler, başı önde eğik.. Bilir ki çocuklar babalarından ayrılmak istemez. Göksun yine '' ne olur biraz daha kalalım babacığım, daha yeni geldik'' der. Sonra onun ve benim Göksun'u ikna çabalarımız başlar. İçimiz yanar da yanar, ama ne o bana, ne de ben ona belli etmemek için türlü rollere bürünürüz her seferinde..
Ayrılış anlarımız ilk zamanlara göre daha dokunaksız sayılır. Öğrendik. Zorla da olsa öğrettiler bize, mutluluğun ayda bir, bir saat açık görüş olduğunu.. Mutluluğun tanımını değiştirttiler zihnimizde bizim..
Babamızdan ayrılırken Göksun'a ''sakın ağlama, baban görürse çok üzülür'' dediğimde ''içimden ağlayabilir miyim ?'' sorusu beni perişan etmeye yeter...
Göksun'un son cümlesini duyan şöfor ve muhafız asker ile diğer ziyaretçiler başlarını öne eğerler. Arada hıçkırık sesleri, sessizliği bozar.. Hiç tanımadığım ama besbelli kader arkadaşı olduğum bir bayan, çantasından iki tane çıkardığı mendilden birini bana verir.. Aynı anda güneş gözlüklerimizi takarız gözümüzden süzülen yaşları çocuklarımız görmesin diye..

Servis arabası cezaevinden ayrılırken, Göksun içinden ağlar, ben içimden ağlarım..

Kızıma ağlarım, kocama ağlarım, suçsuz yere içeri atılan insanlara ve çocuklarına ağlarım, bizlere yapılan adaletsizliğe ağlarım.. 6,5 yaşındaki kızımı ve diğerlerini boş yere babasız bırakanları günahlarıyla başbaşa bırakıp, Göksun'la beraber içimizden ağlarız kimseye belli etmeden...
Sonra hasretimizi yüreğimize gömüp her cumartesi babamızın resmini yanımıza alıp koşarız Beşiktaş'a Özgürlük Parkına. Sessiz çığlığımızı haykırmaya, soğuk ve yağmur dinlemeden.. Başka insanlar da adaletsizliğe uğramasın, başka çocuklar da babasından koparılmasın diye, sessizce dururuz kalabalığın içinde öylece...
Ve bir ay sonraki açık görüş gününün hayaliyle döneriz evimize. Sevdiklerimizle geçirilen her bir saatin ne kadar değerli olduğunu düşünerek... HASDAL ESİRİ J.BNB.ÖZGÜR ECEVİT TAŞCI'NIN EŞİ
HANDE ZEYBEK TAŞCI

////////////////////////////////////////////


Merhaba Emin abi. Ben 29 yasinda şiir, hikaye ve felsefeyle ilgilenen, Cumhuriyet yanlisi-diyelim artik- bir adamim. Köşe yazinizi her gun takip ediyorum. Acikcasi boyle berbat bir zamanda aydin gecinen insanlarin bile soyleyemedikleri gercekleri korkmadan yazdiginiz icin ayrica tesekkur ediyorum. Cumhuriyet her gun biraz daha baltalaniyor boylesi pervasizliklarla. Bunlari gordukce o kadar uzuluyorum ki, hem Turk kimligimden hem de Cumhuriyetciligimden utaniyorum... Bir Ataturk'e; bir devrimlerine sahip cikamadik! Yaziklar olsun bize. Eskiden olsa, olsun be, askeriye var; çöker tepesine indirir! Artik ne askeriyede Laikci bir tutum kaldi ne de halkinda özgurluk anlayisina sahip bir kisilik! Emin abi ahtim var. Ben bir kelam edeyim de, köşenden Tayipgillere dogru attigim bir misillemem olsun: "1500 korumanin bir devlet adamini korudugu bir ulkede, o topraklarda yasayan halkin bir an once korunma altina alinmalari gereklidir! " Biraz hafif oldu ama kötuluk de agzimizi bozacak kadar kudretli degil. Sen de kendine dikkat et. Bu ulkede Ugur Mumcu gibi gazetecilere, yazarlara, aydinlara yeter gayri agladigimiz. Bu kopekler gazetecileri de, yazdiklari gazete köşelerinde ölduruyorlar. Soyleyecek soz bitmez ya haydi saglicakla kal.


/////////////////////////////

Merhaba Emin bey.
Daha önce baş sağlığı dilemiş ve rahmetli annenize şiirde göndermiştim,nur içinde yatsın.
22 şubat tarihli yazınızı okuduktan sonra bu yazımı göndermek istedim konunuzla bağlantılı sanırım.
NOT:Bu cemaatın bu konusunu kulaktan dolma işittiğimle değil,bire bir yaşayan kişilerle konuştuktan sonra kalemime aldım.
Sevgi ve saygılarımla.

NUR CEMAATINDA EVLİLİK
Öğrenci ve çalışan kesimi barındıran, Nur cemaatı altında kurulan,
Fethullah hocanın kız yurtlarındaki yaşamları şöyledir.
Bu evlerin seçilmiş ablaları tarafından,düzenli olarak sabah namazları kıldırılır.
Daha sonra namaz tespihatı yapılır.Bu evlerde kalan öğrenciler okullarına,
Çalışanlar ise işlerine giderler.Haftada bir gün yetiştirme adı altında,hem dini eğitim verirler hem de ev de kalanlar hakkında ablalar tarafından
ne yaptıkları rapor edilir.Akşam yemeğini yedikten sonra da,
Akşam namazı ve arkasından akşam tespihatı yapılır,daha sonra ise çay saati vardır.Buraya kadar olanı bir müslüman olarak taktirle karşılıyor ve saygı duyuyorum.Bu çay sohbetlerinde ise Saidi Nursi ve Fethullah hocanın kitapları okunur,örnekler verilerek anlatılır.Özellikle Türkan Saylanın kendi öğrencilerini,fuhuşa yönlendirdiğini,MHP ve CHP nin dinsiz partiler olduğu,biri faşist,diğerininde kominist zihniyetli olduğu anlatılır.
Askeriye yi hiç sevmediklerini,ama polis teşkilatını çok sevdiklerini vurgularlar.CHP li belediye başkanlarının,öğrenciler ile halka yönelik içki festivalleri düzenlediklerini,yine bu dini bütün ablalar daha da ileri giderek,bu festivallerde koruma hapları,pezerratif,esrar gibi de uyuşturucu içeceklerin ücretsiz dağıtıldığını öne sürerek,bu taze beyinleri,baba ocağından ilk defa çıkmış bu pırıl pırıl,üniversiteli gençlerin beyinlerini yıkayarak kendilerine de mürit yapmaktadırlar.Bu yurtların evliliklerine gelince,yine bu ev ablaları ev de ki kızların cv ve resimlerini,bir üst ablalara iletirler.Bu cv lerde kızların özellikleri ve karşı cinsten ne aradıkları bulunmaktadır.Bu ögrenci ve çalışanların yurtları,özellikle Polis Akademisinde ki erkek öğrencilere erkek öğrencilerinki de kızlara cv ve resimler gönderillerek en yakın özelliğe sahip çiftler tespit edilir,uygun bir tarihte ve ortamda abla ve ağbeyler aracılığı ile buluşturulup,tanıştırılır.
İşte bu tanıştırılmaların çoğunluğu ise evlilikle sonuçlandırılır ve nur cemaatının
devlet içerisinde,polis gücüne dönüşmesi böyle yapılanmaktadır.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Emin bey merhaba;

Ben Emre Ürkütlüoğlu medya sektöründe 10 yılı aşkın bir süredir çalışıyorum.Ünal İnanç "baba" ile olan çalışmalarım ve görüşmelerimden sizin bu anlatacağım duruma hassasiyetle eğileceğinizi umut ediyorum.
Göndediğim elektronik postanın da başlığında yazdığım gibi Gazi ve emekli subay Levent Aşıcı karaciğer nakli bekliyor. Bu konulara hassasiyetinizi bilerek durumla ilgili yazdığım yazıyı ekte size gönderiyorum. Bültenlernizde, yazılarınızda yer verebilirseniz az da olsa toplumumuzun organ nakli konusunda bir farkındalık yaratılabileceğini düşünüyorum.
Saygı ve Selamlarımla.
Emre ÜRKÜTLÜOĞLU

[emreurkutluoglu@hotmail.com]

GAZİ KARACİĞER NAKLİ BEKLİYOR;

Adı Şevket Levent AŞICI , harp malülü (GAZİ) emekli subay. 2005 yılından beri karaciğer hastası (siroz).  Son bir yıldır her haftasını hastanede geçiriyor, karaciğer yetmezliği son aşamaya girmiş durumda ve artık gazimizin böbrek fonksiyonları da bozulmuş, buna rağmen hala umutla nakil olacağı günü bekliyor.

Şevket Levent AŞICI, 1975 Kara Harp Okulu mezunu, her yeni subay gibi ülkesine faydalı olabilmek için zorlu ve meşakatli eğitimlerden geçiyor. Ülkenin dört bir yanında zorlu görüvleri yerine getiriyor ve bir gün yaşadıkları hayatını tamemen değiştiriyor, Aşıcı Üst Teğmen olduğu sırada gazi (harp malülü) oluyor. Bunca yıl aldığı eğitimler, görev bilinci ve sorumlulukları, en önemlisi hayalleri geçirdiği bir çok cerrahi operasyon sonrasında bitiyor. Malülen emekli subay ve gazi AŞICI yılmıyor, tüm gazilerin yaşadığı sıkıntıları yaşayarak tüm gücüyle hayata sarılıyor, durumuna rağmen çalışmaya devam ediyor. Tam hayata tekrar sarılacakken 2005 yılında karaciğer yetmezliği teşhisi konuluyor. Bunu da atlatırım diyor gazi AŞICI. Yaklaşık 7 yıl süren tedavilerin ardından karaciğeri tedavilere yanıt vermiyor, bir yıl önce karaciğer nakli için sıraya giriyor. Hemen hemen her hafta GATA’da doktorlar nakil olabilmesi için sağlığını az da olsa normal seviyelerde tutmaya çalışıyorlar ve artık sadece karaciğeri değil böbrekleri de bu beklemeye dayanamıyor. 2013 Şubat ayında böbrek fonksiyonları da bozuluyor. Artık AŞICI son dönemeçte ama umudunu inancını kaybetmiş değil, en heyecanlandığı şey telefonu çaldığında numarayı tanımıyorsa organ nakil merkezinden gelecek “ organ bulundu” çağrısı.

AŞICI bu durumunu dramatize etmiyor ne arkadaşlarına ne çevresine ne de derneklere başvuruyor. Ülkesine, sağlık sistemine ve duyarlı vatandaşlara güveniyor ve nakil olacağı günü tüm olumsuz şartlara rağmen umutla bekliyor.

Bu haberin yapıldığından habersiz, zaten şu an GATA’da tedavi görüyor. Yakınları, her gün sonuçları ve gelişmeleri Karaciğer Organ Nakil Merkezi’ne iletiyorlar. Aşıcı’nın eşi “ Bizler gibi bir çok nakil bekleyen hasta var, umarım toplumumuz bu konuda biliçlenir ve organ bağışı konusunda daha duyarlı olur, biz inancımızı hala kaybetmedik. Umarım tüm nakil bekleyenler mutlu habere ulaşırlar”  diyor.

Şevket Levent AŞICI Emekli Subay, Harp Malülü (GAZİ) . Hızla tükenen umutlarıyla karaciğer nakil sırası bekliyor.

Ülkemizde organ bağışı bekleyen yaklaşık 30 bin civarında hasta var.


Bir hayatı filizlendirmek sizin elinizde…


///////////////////////////////////////////////

Sayın Çölaşan

26 Şubat Salı günü Vatan gazetesinde bir haber vardı

215 JAPON'U kURTARAN TÜRK PİLOT VEFAT ETTİ

İran Irak savaşı sırasındaJapon pilotların inmeye cesaret edemediği Tahran hava alanına inerek 215 Japon yolcuyu

Saddam Hüseyin'in füzelerinden kurtaran THY uçağının pilotu Orhan Suyolcu hayatını kaybetti.

Japon hükümeti Orhan Suyolcu ve arkadaşlarını Devlet Nişanı ile ödüllendirilmişti.

Büyükelçi Tomoyuki Abe '' O bir efsaneydi onu unutmamız mümkün değil'' demişti

Haberde adı geçen Orhan Suyolcu dostumuzdu, cenazesinin kalkacağı Zincirlikuyu Mezarlığındaki camiye gittiğimizdeçok sayıda Japon gördük.

Konsolosluk ve değişik Japon kuruluşlarından gelen çelenkler vardı ayrıca bir ekip çekim yapıyordu.

Japon Başkonsolosu eşine çok anlamlı güzel ,övgü dolu,Türkçe yazılmış bir belge verdi ayrıca üç belge daha verdiler Japon harfleri ile yazılmış, Bediye Başkanı, Kurtarılan Japon'ların derneği ve bir belge daha vardı.

Adamlar bütün ekip ceneze namazında saf tuttular

THY den ne bir çelenk nede bir yetkili vardı

Bir başka ülke insanının kadirbilirliği ve bizim duyarsızlığımız yüreğimizi burktu Japon'lardan utandık

Türkiye'de onca sorun varken bu olayın ne önemi var ki denebilri ama Japonlar olmasaydı biz ne merhumun geçmişinde böyle bir başarı olduğunu bilecektik ne de THY nin ilgisizliği dikkatimizi bu ölçüde çekecekti.

Biz böyle bir halkmıyydık ?

Herşeyi bozdular,mahvettiler.

Saygılarımla.


Tomris Bilgin


//////////////////////////////////////////////


Biz ülkenin başbakanı kim olduğunu ( Tayyip mi yoksa Apo mu) merak ediyorduk. Bizim sözcümüz olmaya devam edin. Saygılar, Marcia Gunsoy


/////////////////////////////////

Emin Bey merhaba,

Sizi ve sözcü gazetesindeki diğer yazarlarınızı her gün mutlaka takip eden bir okurunuzum.

Öncelikle vatanseverliğiniz için sizi kutlamak isterim.

Ben 1980 doğumlu yani şu an itibarıyla 33 yaşında bir T.C vatandaşıyım ( Türkiyeliyim mi demeliydim acaba ? ) Son yıllarda ülkemizde olup bitenlerden son derece endişeliyim.Bana çok ilginç gelen bir konuyu sizinle paylaşmak isterim; Ülkenin durumu malum,dış politika bitmiş ( en yakın komşularımız bile düşman olmuş ) , ekonomi bitmiş ( ithal edilmeyen neredeyse hiçbir şey kalmamış ) , terör almış başını gitmiş ( neredeyse her gün bir şehit haberi ) , sağlık eğitim deseniz paranız varsa var,yoksa yok...

Yıllar boyunca bizlerin ceplerinden ödenen vergilerle edinilmiş tüm devlet malı mülkü satılıp savılmış...İşin daha da vahimi ve hatta bana göre en önemlisi kimsenin yargıya hukuka devlete güveni kalmamış..Bütün ordumuz içeride VATAN SAHİPSİZ KALMIŞ!!

Çevreme şöyle bir bakıyorum ve durumu hayretler içerisinde izliyorum, Bizim gibi düşünür dediğimiz insanlar bile sus pus olmuş gık demeye korkuyorlar, NASIL OLUYOR DA HERKES HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ YAŞAMAYA DEVAM EDEBİLİYOR?

Peki ben susarsam onlar susarsa kim konuşacak?Kim dur diyecek bu gidişata ? Böyle giderse Türkiye Cumhuriyeti diye bir ülke kalmayacak ondan korkarım.

Sevgi ve saygılarımla.


Işıl.


/////////////////////////////////////////

Öcalan'la İmralı'da yapılan görüşmelerin zabıtlarını Milliyet yayınladı.O zabıtlar gerçeği yansıtıyorsa;vay ki vay!..Adam resmen tehdit ediyor!Sanki karşıdaki devlet!Teröristle görüşmeye oturulursa netice budur.99 da Uçakla gözleri, elleri bağlı Türkiye'ye getirilirken o ruh hali ve panikle anında örgütünü satmıştı.Korkmuştu;"beni kullanın,bilgilendirmeye işbirliği yapmaya hazırım" demişti...Nerden nereye, dünün satıcısı bugünün tehdit eden pazarlamacısına dönüşmüş.Döndürenler utansın,bununla masaya oturanlara yazıklar olsun.
Metin Altay

///////////////////////////////////////////


sayın Çölaşan şimdi gündemi değiştirmek için yeni bir şey attılar ortaya eğitim müfredatı değiştireceklermiş bunlar iktidara geleli 11 yıl her altı ayda bir eğitim müfredatını değiştiriyorlar doğru dürüst müfredat yapamayan bu iktidar Anayasa’yı da aynı şekilde hazırlayıp milletin önüne koyacaklar ve altı ay sonra bu olmamış başka bir anayasa yapalım diyecekler .Bugün çok doğru yazmışsınız eğer adım gibi bir muhalefet olsa bunlar buralara gelemezlerdi.saygılarımla Saffet Caner


/////////////////////////////////////

Merhaba Emin amca..

Ben 20 yaşında Kemalist düşünceyle büyüyen, deniz gezmişin yolunda ilerlemeye çalışan ama devlet yüzünden eli kolu bağlı olan bir genç kızım.resimde gördüğünüz insan benim dedem.2 sene önce ayakları kesildi şeker hastalığından dolayı.sadece şeker olsa iyi.tansiyon,alzheimer,sara,kalp hastası,daha önce beyin felci geçirdi vs. vs. devlet demir yollarından emekli oldu 92 Erzincan depreminde..Erzincan’da yaşıyorlar ve durumları gerçekten kötü...teyzem ve dayım yanlarında olmalarına rağmen hiç bir faydaları yok.annem ve ben İzmir’den elimizden geldiğince yardım etmeye çalışıyoruz.anneannem hasta bakım parası alıyordu.fakat kestiler ve şuanda 60 küsür yaşındaki anneannemden 2.500 TL yi geri ödemesini yoksa cezaevine gireceğini söylüyorlar, bu yönde kağıtlar gönderiyorlar.bunu sizinde yardımınızla tüm medyaya yaymak ve sonucu ne olursa olsun devletin ayıbını ortaya çıkarmak istiyorum..en kısa zamanda bana geri dönmeniz dileğiyle...


Emoş Karakaya [emos.kk93@hotmail.com]


///////////////////////////


sevgili Emin Abi terörist başı bebek katili apo geçenlerde İmralı’ dan bazilarina göre 3 bazilarina göre 4 mektup yazdi bu yazdigi mektuplari acaba hangi dilde yazdi yani türkçemi kürtçemi ikide birde ana dilde egitim diyorlarya inan emin abi bebek katili bence bu mektuplari türkçe yazdi nedeni ise bu asagilik bebek katili kürtçe bilmez sizden ricam arastirip bilgi verirmisiniz. saygilar


//////////////////////////////////

 


Emin bey;
Ben Sözcü gazetesi Bursa temsilciniz Yusuf Kotaman...
Bugükü yazınızda İnönü stadının adının değiştirilmesi için yenilenecek stada müsade ediyorlar diyorsunuz. Oysa Bursa'da bu gerçekleşti.
Yeni bir stad yapılıyor ve kamuoyuna 45 beş bin kişilik stad Bursa'ya yakışır denilerek aldatılıyor...Yeni Stadın adı konuldu bile... 'TİMSAH ARENA' ne demekse!
Amaç belli...eski stadın ATATÜRK olan adını kılıfına uydurarak değiştirmek...Ne yazık ki halk afyonlanmış gibi tüm yaşanan diğer olaylarda olduğu gibi sessiz ve tepkisiz...

Sevgi ve saygılarmla...Yusuf Kotaman


/////////////////////////////////////////////


sayın Çölaşan
her zamanki gibi bugünkü yazınızda da çok haklısınız.fırsatların ayağa gelmesi beklenmez,fırsat yaratılır. muhalefet partilerin hep fırsat ayaklarına geldiği halde değerlendiremiyorlar.zaten muhalefet olmadığı için iktidar var.maalesef başka alternatif olmadığı için AK parti iktidarda kalıyor.bunu hepimiz biliyoruz. sizde bende CHP ye isteyerek değil çaresizlikten oy veriyoruz.çünkü ana muhalefet parti hiçbir zaman iktidara değil hep muhalefete oynuyor. başarılı da oluyor.muhalefeti alıp mutlu mesut oturuyorlar. ben onlara, muhalefet yapsınlar diye oy vermiyorum.bundan sonra vermeyeceğim çok istedikleri muhalefete de gelemezlerse belki akıllanırlarda bir atak yaparlar. o kadar çok kıyamet kopartacakları konular olduğu halde üstünde durmuyorlar bir söyleyip geçiyorlar . millet onlardan bunu değil tutuğunu koparmasını bekliyor. örneğin seçilmiş iki milletvekilleri hala tutuklu hiç sesleri çıkmıyor. bizim gazete onlardan iyi muhalefet yapıyor.teşekkürler
sevin öner


/////////////////////////////////////////////

 

Başbakan Erdoğan, AKP iktidarının temsilcileriyle yandaş ve besleme medya ısrarla "İmralı Barış süreci" başlığı altında PKK ve teröristbaşı Öcalan'la pazarlık sürecini halktan gizledi. Ancak terörist Öcalan bile onlardan daha dürüst çıktı .


fatih ertürk


///////////////////////////////////////

sevgili emin abi ben karacabey emniyetinde görev yapan atatürkçü vatanına milletine aşkla bağlı bir polis memuruyum sizinde malumunuz olduğu üzere son yıllarda teşkilat içerisinde fethullahçı yapılanma had safhaya ulaştı ve maalesefki bu ilçedede durum aynı.burada farklı olan şey ise amir kadrosunun tamamını bunlar oluşturuyor ve doğal olarak f tipi diye tabir ettiğimiz memurlara özel muamele ve imtiyazlı görevler veriliyor bu durum öylesine çığırından çıkmıştırki bazılarının mesai saatleri bile kişiye özel ayarlanıyor taltif ve ödüllendirme söz konusu olduğunda yine bunlar nemalandırılıyor bizler yani onlardan olmayan memurlar tali görevlere atanıyoruz ve horlanıyoruz.bu durumları gördükçe kahrımdan ölüyorum yokmu bunlara dur diyecek bir vatan evladı.


 sevgili emin abi atatürk cumhuriyeti biz gençlere emanet etmemişmiydi eğer ettiyse bu teşkilatta bu kadar Atatürk düşmanı yobazların ne işi var.sevgili emin abi lütfen feryadımı duyun kral çıplaaaaaaaak.


Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, kendisine Twitter’dan hakaret ettiği gerekçesiyle gözaltına alınan 17 yaşındaki İrem A.’nın rakı içerken çekilmiş fotoğraflarını Twitter’dan paylaştı. Gökçek, “17 yaşında ama rakı içecek kadar büyümüş” dedi.

Bir Belediye Başkanı düşünün ki,günün büyük bölümünü 'twitter' da herkese laf yetiştirmekle geçiriyor.19 Yıldır metro bitirilmemiş Bakanlığa devredilmiş..."Bir elinde ayna bir elinde cımbız umurunda mı dünya misali...İşler taşeronlara emanet başkan bey sanal ortamlara akıyor!..17 Yaşında bir kız çocuğuna takmış,polisler evini basıyor,resimlerini yayınlıyor!Kocaman başkan nasıl tevessül ediyor, şaşırmamak elde değil.Tacize, kızın ailesinin ve tabii savcıların ne tepki göstereceği,merak konusudur.18 yaşından küçük reşit olmamış, kendi yaşındakilerin itibar ettikleri sanal dünyada, çocukça idealler, hevesler ve heyecanlara koşturan İrem'in aklına herhalde böylesi gelmezdi.Ankara'nın seçilmiş başkanı muhatap olacak,maddi manevi cezalara,teşhirlere maruz kalacak...Hayalleri yıkılmış, belki travmalar yaşamış, acısı ilerde çıkacak...Bir belediye reisi, twitter heveslisi; girip, çıkarken, takip ederken, sizi izliyor olabilir aman dikkat!..
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Sevgili Uğur Ağabey ve Emin Ağabey,

Yazılarınızı her gün takip ediyorum ve yıllardır sizlere saygı ve sevgi beslemekteyim. Türkiyenin aydınlık kalan son yerlerinden olan Sözcü gazetesinin tüm yazarlarına ve çalışanlarına selamlarımı ve sevgilerimi sunarım.

Öncelikle mühendis olduğumdan yıllardır sayılarla iş yapıyorum, yazım ve edebi yönüm çok kuvvetli değildir, yayınlamak isterseniz arzu ettiğiniz yerlere neşter vurabilirsiniz. Ayrıca kimliğimi açıklamamanızı rica ediyorum, malum burası Türkiye. Yakın zamanda Kartal Adalet Sarayında tanık olduğum manzarayı sayılarla size açıklamaya çalışacağım.

Yeni işe başlayacağım şirketten dört adet sabıka kaydı istendi. Dediler ki Kadıköy Adliyesi Kartal Adalet Sarayına taşındı, ben de metroya atladım ve meşhur Kartal Adalet Sarayına gittim.

Öncelikle burası hakkında diyeceğim birkaç bir şey var. Kartal adalet sarayına dünyanın en büyük adalet sarayı diyorlardı, hakikaten koskoca bir yapı, metrodan çıktığınızda sanki karşınızda bir kale var, ama betondan ve daha bitmemiş (bir arkadaşımın deyişiyle 10 yıl daha bitmeyecek). Sonra düşündüm ki dünyanın en büyük adalet sarayı olmasında ters bir durum yok, on yedi milyonluk şehre iki adet adalet sarayı dikerseniz, istanbulun anadolu ve avrupa yakasındaki tüm ilçelerin adliyelerini buralarda birleştirirseniz zaten olur, bunda övünülecek bir durum yok. Aksine gencini yaşlısını çocuklusunu kendi lokasyonlarından çıkartıp kilometrelerce yol gitmesine sebep olup iş gücü ve zaman kaybına sürüklemektir bu yapılan. Bu durum vatandaş için hizmet değil devletin kendi çıkarı için yaptığı bir hizmettir. Bu durum devletin halkını koyun gibi gütmesidir. Metronun çıkışı ile Kartal adalet sarayı arasına tepeden, kuşbakışı baktığınızda güdülen koyun sürüsü (mecburi sebeplerden ben de vardım o sürüde) göreceksiniz.

Konuya dönecek olursam, sabıka kaydı almak için iki kat aşağı yönlendirdiler, inanılmaz bir kalabalık var ve yaklaşık on iki gişe durmadan çalışıyor. Geldiğim anda gişe numarası 150’lerde idi. Dediler ki kaç adet sabıka kaydı almak istiyorsan o kadar dilekçe doldurman lazım. Türbanlı bir ablayı orta yerde masaya oturtmuşlar, yakasında personel olduğu anlaşılan yaka kartı, elinde daha önceden basılmış bir tomar boş dilekçe örneği ve kalemler. Önünde muazzam bir sıra var, herkes boş dilekçe kağıdı almak için bekliyor.dört tane verir misiniz dedim, dedi dört lira, verdim parayı. Bir de kalem aldım dört lira elli kuruş. Başladım dilekçelerin boş hanelerini doldurmaya, ne kadar sürerki okumuş adama dört tane dilekçe doldurması, tutsa tutsa en fazla on dakika eder, dilekçe almak için beklediğim sırayla en fazla on beş dakika eder. Sıra numarası da bu arada 150’den 250’ye gelmiş. İşimi gördüm ve çıktım. Hizmet güzel,hızlı oldu dedim ama verdiğim dört lirayı düşününce oynanan çakal oyunun sayıları teker teker dökülüverdi,

Ablanın önünde ne bir makbuz koçanı ne de yazar kasa var, kermeslerdeki gibi metal bir kutuya koyuyor paraları ve kutu şişmiş durumda, kapanmıyor

15 dakikada 100 kişi gişeden geçiyor, saatte 400 insan yapar.

Mesai saatlerini düşünürsek de 3200 insan.

Ayda ise 22 iş gününden, 70400 insan.

Herkes bir kalem ve bir dilekçe alsa 1.5 TL yapar,

Ayda 70400 insandan toplanan para ise 105600 TL eder.

2 ve 3 dilekçe alanları da hesaba katsak 150000 TL, 200000 TL gibi miktarlar konuşur.

Makbuz, fiş vb. Verilmediğine göre türbanlı ablanın bekçiliğini yaptığı bu paralar kime gidiyor? Zamanında sabıka kaydı işlemlerinden alınan kanuni ücret yürürlükten kaldırılınca memnuniyet duymuştum, içten içe Türkiye sosyal demokrat bir ülke olmaya doğru gidiyor demiştim. Ancak ne varki bu iş paranın devlete değil de birilerinin cebine gitmesi için yapılan bir hamleymiş.

kimliğimi açıklamamanızı rica ediyorum. iyi çalışmalar dilerim.

 


Sevgi ve saygılarımla,


///////////////////////

Köln, 1 Mart 2013

Cumhuriyetimizin kuruluşunun 90. Yılında, ülkemizin, hem üst kimlik
hem de rejim bakımından içine itilmek istenildiği karanlık ve dipsiz kuyu,
karşılıklı olarak ve yoğun bir biçimde bilgi alış-verişini ZORUNLU kılmaktadır.
Bu nedenle sizleri, son günlerde, ileti üzerine ileti yollayarak, yormak zorunda kaldığım için
özür diliyorum.
Bugün de „ TARİHTEN TÜRK ÇIKARILIRSA“ başlıklı yazıyla sizleri yormama izin veriniz lütfen..!
İyi dileklerle ve saygıyla
Dursun Atilgan [atilgand@web.de]

 

TARİHTEN TÜRK ÇIKARILIRSA TARİH KALMAZ                           Köln, 1 Mart 2013

Bugün Anayasa’dan TÜRK adını çıkarma tartışmasını başlatanlara BÜYÜK DERS:
„Hitler’in zulmünden kaçarak ülkemize sığınan ve İstanbul Üniversitesinde öğretim üyeliği yapan, Yahudi asıllı büyük bilgin Prof. Dr. Neumark ile bir kısım öğrenci Boğaziçi’nde geziye çıkarlar. Öğrencilerden biri Prof. Dr. Neumarka’a şu soruyu sorar: „Avrupa bizi neden sevmez Hocam?“
Prof. Dr. Neumark şu yanıtı verir:
„Çok samimi olarak itiraf edeyim ki, Avrupalı Türkleri sevmez. Ve sevmesi de mümkün değildir. Asırlardır kilisenin yaptığı Türk ve İslam düşmanlığı, Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir.

Nedenlerine gelince:
1. Müslüman olduğunuz için sevmez. Ama faraza laiklik şöyle dursun, Hıristiyan olsanız da size düşman
    olarak bakmaya devam eder.
2. Sizler farkında değilsiniz ama, onlar şu gerçeğin farkındadırlar: Tarihten Türk çıkarılırsa Tarih
Kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir.

3. Avrupa’nın pazarı idiniz, şimdi Avrupa’yı Pazar yapmaya başladınız.
4. En az 400 yıl Avrupa’da, sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz.
5. Selçuklular Anadolu’yu, Osmanlılar ise Orta Avrupa ve Balkanlar’ı Haçlı Ordularınamezar ettiler.
6. Sizi silahla yenemeyenler, sizleri kendilerine benzeterek egemenlik sağladılar.
7. Selçuklu ve bilhassa Osmanlı, İslamiyet uğruna herşeyini feda etti... Vahabbiliği kuranlar İngiliz
    Dominyon Bakanlığı’nın adamlarıdır... Batı, her yerde İslamiyet’i sapık inançlara kanalize etti.
8. Kilise, size kan kusturmaktadır. Nedenleri ise, yukarda anlattıklarımdır...“ (*)
Önce Prof. Dr. Neumark’ın kiliselerle ilgili sapatamasını doğrulayan şu gerçeği sizinle paylaşmak isterim:
Her 24 Nisan günü, Almanya’daki Katolik ve Protestan kiliseleri, sözde „Ermeni soykırımı“ konusunu,  seminer, konferans, sempozyum ya da panel konusu yaparak, Türklere karşı önyargıyı gittikçe yoğunlaştırmayı ve Türkiye’yi sanık sandalyasına oturtmayı amaçlarlar...
Yani „Kiliselerin Türkiye’ye,Türklere kan kusturma siyaseti“ tüm hızıyla sürdürülmektedir ve şimdiden 2015 için 100. yıl çalışmaları yapmaktadırlar...
1933-1951 arasında İstanbul üniversitesinde öğretim üyeliği yapan ve hükümetlere iktisat danışmanlığı yapan Prof. Dr. Fritz NEUMARK ile, Bonn henüz Almanya’ya başkentlik yaparken, „Zuflucht am Bosporos“  adlı eserinin tanıtımında (Nisan 1994) tanışma olanağı bulmuştum. 27 Mart 1994’te Genel Merkez Köln olmak üzere kurduğumuz  Almanya Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Genel Başkanı olduğumu öğrenince, benimle özellikle ilgilenmiş ve uzunca sohbet etme olanağı vermişti.
Söz konusu olan ve okunması gereken bu eser,  „Boğaziçine Sığınanlar“ adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir.   Hitler’in Nazi diktatoryasından kaçan ünlü Alman, Avusturya, Çek ve Macar  bilim adamlarının, sanatçıların, siyasetçilerin, müzisyenlerin, - dincilerin, din bezirgânlarının ve bunlara destek olan numaracı cumhuriyetçilerin „diktatör“ yaftası yapıştırdıkları - ATATÜRK’ün TÜRKİYESİ‘nde nasıl özgürlük ve kurtuluş bulduklarını anlatır.
Bu vesileyle, bu değerli bilim adamımızı saygıyla ve hürmetle anıyoruz.


Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı


(*):Bakınız: Devrimci Hukuk, Vural Savaş, Bilgi Kitabevi.


////////////////////////////////

Merhaba Emin Abi, ben seni her gün elimden geldiğince okuyorum. Tek aldıgım gazete zaten Sözcü. Başka gazete kalmadı. Hepsi yandaş oldu. Ben Adıyaman Besni Mustafa Erdemoğlu Anadolu Lisesi 11. sınıf öğrencisiyim. Bu olayı elimden geldiğince herkese duyurmak ve sana mesaj atamayı borç bildim. Çünkü elimden başka bir şey gelmiyor abi. Bi tek bunlar yapabiliyorum bunları tam yapayım dimi.

ŞU İNTERNET SİTESİNDEKİ REZİLLİĞE BAK ABİ. KENDİ HALKININ ONA VERDİĞİ ‘’ATATÜRK’’ SOYİSMİNİ YAZMAMIŞLAR. Kİ ANKET YAPILMASI BİLE SAÇMALIK. http://millicumhuriyet.wordpress.com/2012/08/09/cumhuriyet-tarihinin-en-onemli-ismi-anketi/

Bunlar her yanımızı sardı abi. Nasıl kurtarıcaz vatanı? Ben henüz lise öğrencisiyim ama her şeyin farkındayım. Biliyorum sen duyarsız kalmazsın ama nolucak bu memleket?

SEVGİLER SAYDILAR.. BERFİN SEVGİ BULUT

berfin sevgi bulut [berfin_besbu@hotmail.com]

 

Cumhuriyet tarihinin en önemli ismi anketi


Mustafa Kemal
Recep Tayyip Erdoğan
Kazım Karabekir
İsmet İnönü
Adnan Menderes
Bedüzzaman Said Nursi
Fethullah Gülen
Turgut Özal
Necmettin Erbakan
Alparslan Türkeş
Mehmet Akif Ersoy
Süleyman Hilmi Tunahan
Mahmut Usta Osmanoğlu
Necip Fazıl Kısakürek
Deniz Gezmiş
Nazım Hikmet


 ////////////////////////////////

Sayın Çölaşan bu günkü yazınızda tayyip in çelişkili ifadelerini muhalefetin yeterince eleştiremediğinden dem vuruyorsunuz.Bundan bir kaç ay önce CNNTÜRK televiyonuna ahmet hakan Kılıçdaroğlunu çıkartmıştı.Tarafsız bölge adlı bu proğrama Kılıçdaroğlu 2 kaset getirmişti. Kasetlerden biri sizinde yazınızda değindiğiniz Kayseri mitinginde yaptığı sözkonusu konuşmaydı.Kılıçdaroğlu bu kasetleri yayılatabilmek için epey mücadele verdi.Sonunda ahmet hakan bununla neyi ispat etmek istiyorsunuz anlamıyorum diyerek ve birazda istemiyerek kasetleri yayınladı.Muhalefetin sesini duyurabilmesi için gerçekten tarafsız medya ya ihtiyaç vardır.Zaten tarafsız medya olsa bu gibi çelişkileri muhalefet partilerinden önce onlar görür ve işlerdi.Sizin kapalı kapılar ardında adlı TV programını hatırlıyorum.Rahmetli ECEVİTİ acımasızca eleştirirdiniz.Ecevitin ogünlerde bizden sonra gelecek olan siyasal islam dır ifadesini çok iyi hatırlıyorum.Siyasal islamın gelmesinde sizinde küçük bir payınız yokmu.saygılarmla...


Hüseyin Özcan


///////////////////////////////

Sayın ÇÖLAŞAN

Başbakan isim vermediği için tazminat davası açamadığınızı

söylüyorsunuz.Mahkemeye verirseniz avukatları(Efendim sayın Baş-

bakanımız o sözleriyle Sayın ÇÖLAŞAN'ı kastetmedi ki?ÇÖLAŞAN or-

taya söylenen bu sözleri üzerine alınmış) diyorsunuz

Sırf bu söleri duymak için 5 kuruşluk tazminat davası açınız.

Size ve saygıdeğer hanımefendiye sağlık ve afiyetler diler say-

gılar sunarım.


Ergün SARAL


 

////////////////////////////