Doç. Dr. Derya Kömürcü ile Türkiye’nin seçim gündemi -2-


İktidarın, muhalefetin gündem yaratma kapasitesine artık ayak uyduramadığına dikkat çeken Doç. Dr. Derya Kömürcü, “Kılıçdaroğlu halkla yakınlaştı, popülaritesi arttı” dedi.


Sevgili okurlar, dün akademisyenler, geniş bir saha ve denetim kadrosuyla çalışan güvenilir kamuoyu araştırma kuruluşlarından biri olan Yöneylem Araştırma Şirketi’nin Araştırma Genel Koordinatörü Siyaset Bilimci Doç. Dr. Derya Kömürcü ile yaptığım ve yeni Seçim Kanunu açıklandıktan sonra cumhurbaşkanı adaylığı, muhalefet partilerinin hangi formüllerle daha başarılı sonuç alacakları, ittifakların ve partilerin son oy tabloları, küçük partiler ayrı ittifakla girerse sonuç ne olacak, TÜİK istatistikleri dışındaki araştırmalar için açıklanan yasa taslağı araştırmaları engelleyecek mi gibi birçok konunun konuşulduğu röportajı yayımlamıştık. Bugün ekonomi, zamlar, gençlerin ve halkın görüşleri, emekli Bayram ikramiyesine 100 TL bile zam yapılmamasının nedeni, mülteciler konularında hem halkın ne düşündüğünü, hem de deneyimli bir Siyaset Bilimci olarak Sayın Derya Kömürcü’nün görüşlerini sizinle paylaşacağım.

Güzel ülkemizde her gün, hatta her saat bizi şaşırtan yeni olaylarla, yönetenlerin veya ne yazık ki bağımsızlığı tartışmalı olan yargının ve diğer önemli kurumların aldığı şaşırtıcı, bazıları üzücü kararlarla karşılaşıyoruz. Ama son günlerde sanırım en üzücü olaylardan biri; Oda TV’den değerli meslektaşım Müyesser Yıldız’ın yazdığı “Metro’da iki üniversite öğrencisi gencin açlıktan bayılması” idi. Her ikisi de akşam aç yatmış, sabah da kahvaltı etmeden okullarına gitmek üzere yola çıkmıştı. Bu durum, ülkedeki gelir dağılımı eşitsizliğini, hızla artan enflasyonla halkın –yap-işlet-devret müteahhitleri ve tam aksine gelirleri artan bir azınlık dışında- tüm kesimlerinin iyice yoksullaştığını gösteren en net örneklerden biri.

Bunun yanında emekli Bayram ikramiyelerinin 100 TL bile artmaması, CHP Genel Başkanı’nın evinin elektriğinin kesilmesi, büyüyen bir mülteci sorunu, 6 muhalefet partisinde yeni Seçim Kanunu sonrasında neler olabileceği, iktidarın birçok kararında ortaya çıkan çelişkiler ve daha birçok merak edilen konu var.

Acaba bütün olup bitenler seçime nasıl yansıyacak? Seçim güvenliği için pratik bir çözüm var mı? Bunların hepsini çok deneyimli bir araştırmacı ve Siyaset Bilimci olan, Yöneylem Araştırma Şirketi’nin Araştırma Genel Koordinatörü Doç. Dr. Sayın Derya Kömürcü ile konuştum. Açıklamalarını ben büyük bir ilgiyle dinledim, sizlerin de ilgiyle okuyacağınıza eminim. (Yöneylem Şirketi araştırmalarını, siyaset bilimci ve sosyolog akademisyenler, saha araştırmacıları, istatistikçiler ve güçlü bir denetim ekibi ile yürütüyor.)

(Doç. Dr. Derya Kömürcü Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi Bölümü’nde lisans, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisans eğitiminden sonra Marmara Üniversitesi’nde Siyaset ve Sosyal Bilimler doktorasını tamamlamış, 2015 yılında “Siyasal Hayat ve Kurumlar” alanında doçent olmuştur. 17 yıl Yıldız Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Derya Kömürcü Siyaset-Politika, Siyaset Bilimi ve Siyaset Tarihi, Uluslararası İlişkiler ve Dünya Siyaseti konularında eserler yazmış, çeviriler yapmış bir yazar ve akademisyendir.)

Doç. Dr. Kömürcü, “Artık Türkiye’nin konuştuğu konuları muhalefet belirliyor” dedi.


- Sayın Kömürcü, Yöneylem Şirketi’nde araştırmalarınızı çoğunlukla yüz yüze mi, telefonla mı yapıyorsunuz?

Panel yöntemi denilen farklı bir yöntemle çalışıyoruz, yüz yüze görüşüyor ve panelist olma onayını alıyoruz, görüştüğümüz her kişiyi tanıyoruz, onlar da bizi tanıyor, biliyorlar, daha sonra telefonla yapıyoruz.

- Konuşanlarda bir çekinme, isim belirtmekte zorlanma oluyor mu?

HDP seçmeninde bir ölçüde bunu fark ediyoruz, onun dışında Türkiye’de insanlar epey siyasallaşmış ve seçime odaklanmış durumda. Oluşturduğumuz örneklem hem coğrafi, hem mesleki olarak, yaş grubu ve cinsiyet olarak Türkiye’deki seçmen evrenini birebir yansıtan bir örneklem, onu mutlaka sağlıyoruz.

“81 İLDE 100 BİN KİŞİYLE YAPILAN ARAŞTIRMA; AKP 1’İNCİ PARTİ OLMA ÖZELLİĞİNİ YİTİRME TRENDİNDE”

- Şu anda devam etmekte olan önemli bir araştırmanız olduğunu biliyorum, kaç ilde, kaç kişiyle ve daha çok hangi konulara odaklı olarak yapılıyor? Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklikten sonra partilerde durum nedir?

Bizim sosyal olarak yaptığımız bir araştırma var, “Türkiye Siyaset Paneli” adını verdiğimiz ve gündemdeki konuları sorduğumuz bir araştırma, ona daha başlamadık, şu an sahada çok büyük bir araştırma yürütüyoruz; Türkiye’deki 81 ilde 87 seçim çevresi var, bu 87 seçim çevresinde toplamda 100 binin üzerinde görüşme yapıyoruz. Bu bize hem “Türkiye genelinde yüzde 1’in altında hata payıyla analiz yapma” imkanını sağlıyor, hem de tam bu Seçim Kanunu’ndaki değişiklikten sonra tek tek illerde partilerin ne kadar oy aldığını ve ne kadar milletvekili çıkarabileceklerini gösteriyor, aynı zamanda cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili tercihlerini de soruyoruz seçmenlere. Bitmemiş bir araştırma olduğu için net rakamlar vermekten çekiniyorum ama şunu çok açık söyleyebilirim; Türkiye genelindeki datayı analiz ettiğimde AKP’nin birinci parti olma özelliğini yitirme olasılığı görülüyor.

“AKP YÜZDE 31, CHP YÜZDE 28, İYİ PARTİ YÜZDE 14-15, MHP YÜZDE 7 CİVARINDA.  CUMHUR İTTİFAKI YÜZDE 40’A YAKIN, MİLLET İTTİFAKI YÜZDE 43”

AKP oy oranı yüzde 30-33 aralığında seyrediyor, en son yüzde 31 ölçtük, CHP oyları yüzde 28 civarında, İYİ Parti oylarının yüzde 14-15 bandına geldiğini görüyoruz, MHP yüzde 7. HDP’nin bir baraj sorunu yok. Buna baktığımızda diğer partileri katmadan; AKP-MHP’nin toplamı yüzde 40’ı bulamıyor, bunun karşılığında Millet İttifakı diğer 4 partiyi (Saadet, Deva, Gelecek ve Demokrat) dışarda bıraktığımızda bile yüzde 43 civarında oy aldığını görüyoruz. Bu 4 partinin de yüzde 5 civarında bir oyu olduğunu görüyoruz, dolayısıyla Millet İttifakının  yüzde 48’e ulaşabilecek bir potansiyeli var. Onun yanında hesaba katılması gereken HDP seçmeni var ve Türkiye İşçi Partisi, Yeniden Refah gibi seçmenin ilgi göstermeye başladığı yüzde 1 civarında partiler olduğunu görüyoruz.

“GELECEK, DEVA, SAADET VE DEMOKRAT PARTİNİN AYRI BİR İTTİFAKLA SEÇİME GİRMESİ KİMSEYE YARAR SAĞLAMAYACAK!”

- Küçük partilerin ayrı bir ittifak kurmaması gibi bir durum var. Genel başkanları zaman zaman böyle açıklamalar yapıyor. Bunun dışında ne yapacaklar sizce ve sonuca nasıl bir etkileri olacak sizce?

Biz de şimdi farklı senaryolar çalışıyoruz, bu partiler de bu senaryoları çalışıyorlar. Değerlendirirken tabii rakiplerinin de ne yapacağına bakıyorlar. Yani AKP ve MHP’nin birlikte ortak bir listeden mi, yoksa ayrı ayrı mı seçimlere gireceği de bu partilerin tavrını belirleyecektir ama açıkçası elimizdeki datalar bize şunu gösteriyor; Gelecek, Deva, Saadet ve Demokrat Parti’nin ayrı bir ittifakla seçime girmesinin ne bu partilere ne de genel olarak muhalefete bir faydası olacak gibi görünmüyor. Çünkü ülke geneline yayılmış küçük miktarda oy oranları var, belli bir bölgede oy destekleri çok güçlü değil, dolayısıyla HDP’nin sergilediği gibi belli bir bölgeden yüksek sayıda milletvekili çıkaramayacakları için oylar heba olabilir ama zaten öyle bir eğilim olmadığı görülüyor, esas tartışılan şeyin Millet İttifakı’nın içinde tek bir parti mi yoksa İYİ Parti’nin listesi altında mı, ya da bu partilerin görece daha güçlü olduğu yerlerde bir partinin ismi altında diğerlerinin milletvekili adaylarını göstereceği çeşitli senaryolar çalışılıyor. Tabii ki Cumhur İttifakı’nın ne yapacağı orada belirleyici olacaktır.

AKP-MHP SEÇİME TEK LİSTE OLARAK GİRERSE MİLLET İTTİFAKI DA TEK LİSTE GİRMEK DURUMUNDA KALACAKTIR!

KÜÇÜK PARTİLER SEÇİM SONRASI SİYASETTE AKTİF ROL ALMAK İSTİYORLARSA İTTİFAK DIŞINDA KALMA SEÇENEKLERİ YOK!

Eğer AKP-MHP tek liste olarak girerse bence Millet İttifakı da tek liste olarak girmek durumunda kalacaktır ama onun haricinde sanki İyi Parti altında diğer sağ tandanslı partilerin toplanması daha kolay gibi görünüyor.

- 6 muhalefet partisinin daha az oya sahip partileri “Millet İttifakı’nda değiliz” diye açıklama yapıyorlar, hep beraber 6’lı bir ittifak olarak seçime girmeleri pek mümkün değil gibi görünüyor.

Bence mümkün, şu anda bütün bunlar görüşülüyor, açıkçası tüm partiler bir tür pazarlığın içinde ama Türkiye o kadar seçime odaklanmış durumda ki bu küçük partilerin özellikle seçim sonrası süreçte siyasetin içinde aktif rol almak istiyorlarsa ittifak dışında kalmak gibi bir seçenekleri olmadığını görüyorum. Tam tersine bu 6’lı masa oluştuktan sonra mesela küçük partilerden birine yönelik ilginin arttığı görülüyor bizim araştırmalarımızda. Daha önce “Oyumuzu bu partiye versek boşa gider” diyen bir grup seçmen şimdi “Baraj altı kalmaz çünkü Millet İttifakı’nın içinde yer alacak” diye o partiye daha çok ilgi gösteriyor gibi. Herkes hem seçime, hem de seçim sonrasına bir hazırlık yapıyor, mutlaka bir takım pazarlıklar dönüyor ama orada tabii güç ilişkileri de söz konusu, o masanın en güçlü partisi de Cumhuriyet Halk Partisi, arkasından İyi Parti geliyor, diğer partiler de güçleri oranında kendi taleplerini kabul ettirmek istiyorlar.

KÜÇÜK PARTİLERİN CHP VE İYİ PARTİ LİSTELERİNDEN GİRMESİNİN DAHA ÇOK MİLLETVEKİLİ SAĞLAYACAĞI GÖRÜLÜYOR!

- Yani oyları yüzde 7’nin altında olan partilerin tek liste halinde CHP ve İyi Parti’yle gireceğini düşünüyorsunuz ama büyük ihtimal İyi Parti listesinden girecekler diyorsunuz.

Ben öyle tahmin ediyorum, evet. Zaten bunun zaten çalıştığımız senaryolarda daha çok milletvekili çıkmasını sağladığı görülüyor. Dolayısıyla, büyük bir kriz çıkmadığı sürece liderlerin bu konuda çalışıp hemfikir olacaklarını düşünüyorum.

TÜİK’TEN İZİN ALMADAN ARAŞTIRMA YAYINLAMAYA YASAK GELSE DE BU ARAŞTIRMALAR YAPILACAKTIR!

TÜİK İZNİ OLMADAN ARAŞTIRMA YAPILMASIN DEMEK VE SEÇİM KANUNU’NDA DEĞİŞİKLİK GÜÇSÜZLÜĞÜN İTİRAFI GİBİ!

“İKTİDAR, PSİKOLOJİK ÜSTÜNLÜĞÜ MUHALEFET ELE GEÇİRDİ, NASIL GERİ ALABİLİRİZ DİYE ÇÖZÜM ARIYOR”

“OYLARIMIZI ARTTIRAMADIĞIMIZI KİMSE ÖĞRENMESİN DÜŞÜNCESİYLE YASAK GETİRİLİYOR”

- Araştırmacıların TÜİK’ten onay almadan araştırma sonucu açıklamalarına 3 yıla kadar hapis cezası getirecek olan yasa taslağı konusunda görüşünüz nedir, sizler sonuç açıklamaya devam edecek misiniz?

Birçok konuda yasaklar geliyor, sosyal medyayla ilgili, gazetelerle ilgili, düşünceyle ilgili ama bir şekilde onlar ifade edilmeye devam ediliyor, sonuçta bu araştırmalar da yapılacaktır ve farklı şekillerde ifade edilecektir. Bence tüm bu çabalar güçsüzlüğün göstergesi yani onun itirafı gibi, Seçim Kanunu’nda yapılan değişiklik de öyle; “Biz oylarımızı arttıramıyoruz, muhalefetin daha fazla milletvekili çıkarmasını engelleyelim” diye düşünüyorlar. Şimdi de “Biz TÜİK’in rakamlarına ikna edemiyoruz, diğer rakamların ortaya çıkmasını nasıl engelleriz, ya da psikolojik üstünlüğü muhalefet ele geçirdi, biz bunu yeniden nasıl alabiliriz ya da oylarımızı arttıramadığımızı kimse öğrenmesin” diye düşünüyorlar ama bence seçime bu kadar az süre kalmışken çok büyük bir değişiklik olmayacaktır.

“YAPTIĞIMIZ ARAŞTIRMADA VATANDAŞLARIN YÜZDE 80’İ AÇIKLANAN ENFLASYON RAKAMLARINA İNANMADIĞINI SÖYLÜYOR”

AKP’YE OY VEREN SEÇMENİN YÜZDE 79’U, MHP’YE OY VERENLERİN YÜZDE 89’U “ASGARİ ÜCRETE ZAM YAPILMALI” DİYOR!

- Siz enflasyon konusunda araştırma yapıyor musunuz?

Sorduğumuz oluyor, geçtiğimiz aylarda TÜİK rakamlarının ne kadar inandırıcı bulunduğunu sormuştuk, vatandaşların yaklaşık yüzde 80’i açıklanan enflasyon rakamlarına inanmadığını söylüyor. Bunun gibi yakın dönemdeki araştırmamızdan bir örnek de –gündemde olduğu için söylüyorum- asgari ücrete zam yapılması konusunu sorduk; orada da yüzde 85’i “Ocak’ta arttırılan asgari ücretin yeterli olmadığını ve yeni bir zam yapılması gerektiğini” düşünüyor, hatta AKP’ye oy vereceğim diyen seçmenlerin yüzde 79’u, MHP’ye oy vereceğim diyenlerin de yüzde 89’u “Evet zam yapılmalı” diyor.

- İktidar partisi “Dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına gireceğiz” derken Türkiye ilk 20’den çıktı, İMF “23’e gerilediğini” söylüyor, son 20 yılın en yüksek enflasyonunda hayat pahalılığı ile başa çıkmak imkansız, buna rağmen emeklilerin Bayram ikramiyesi 1100 TL olarak açıklandı, geçen yıldan 100 TL fazlası bile verilmedi. Hem araştırmacı, hem siyaset bilimci olarak bunun nedeninin ne olduğunu düşünüyorsunuz, Hazine’de hiç mi para kalmadı?

Şöyle, aslında öyle bir ülkede yaşıyoruz ki ekonomiyle ilgili kararların artık akılcı bir biçimde alındığı dönemin çok uzağındayız, o yüzden pek çok karar akılcı açıklamalar bulmamız çok zor. “Emekli ikramiyesi niye arttırılmadı” düşünelim ve buna akılcı bir cevap arıyoruz ya da “Kur Korumalı Mevduat niye gündeme geldi” veya “faizler niye indiriliyor” tüm bunlara akılcı cevaplar arıyoruz ve çok zorlanıyoruz, eskiden “Böyle bir zam yapılırsa makro ekonomiler bozulur, Hazine’ye büyük bir yük gelir” gibi konular anlatılırdı, şimdi biz Erdoğan iktidarında bu kararların nedenlerinin ne olduğunu bilmiyoruz, anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyoruz, açıkçası benim kişisel düşüncem bunun ekonomik gerekçeleri olduğunu, yani Hazine’de para olmadığı için emekliye 100 lira, 200 lira bile artış yapılmadığı gibi bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum. Bence burada birkaç sorun var, birincisi “karar alma biçiminden” kaynaklanıyor.

TEK ADAM YÖNETİMLERİNDE KARAR ALMAK ZORDUR, BİR KİŞİNİN KARAR VERMESİ BEKLENDİĞİNDE SİSTEM KİLİTLENİR!

EMEKLİNİN BAYRAM İKRAMİYESİNİN 100 TL BİLE ARTTIRILMAMASI AKP’NİN YENİ STRATEJİSİYLE İLGİLİ!

AKP’NİN YENİ STRATEJİSİ; VATANDAŞA ÖNCE EN KÖTÜYÜ YAŞATIP, SONRA BİRAZ DAHA İYİSİNE RAZI EDİYORLAR!

AKP’NİN YENİ STRATEJİSİNE GÖRE; EMEKLİ İKRAMİYESİNE YAPILMAYAN ZAM, SEÇİM ÖNCESİ EMEKLİ MAAŞLARINA YAPILABİLİR!

Tek adam yönetimlerinde karar almak zordur, bir kişinin bir kararı vermesi beklendiğinde diğerleri –aşağıdakiler- karar alamaz hale gelirler ve sistem kilitlenir, burada da böyle konularda kilitleniyor, onu görüyoruz. İkincisi, bunun bir tercih meselesi olduğunu düşünüyorum, AKP iktidarı tercihini hep halktan, yoksuldan, ezilenden yana değil, bir şekilde diğerlerinden yana kullanıyor diyebiliriz. Kur Korumalı Mevduatı düşünürseniz, bu kadar büyük bir kriz varken insanların cebinden alıp aslında kaynaklar “paradan para kazanan bir kesimin cebine” transfer ediliyor. Tüm bunların ötesinde bu olaylar AKP’nin uyguladığı yeni bir stratejiyle ilgili. Birçok kişinin dikkatini çekiyor bence bu; önce vatandaşa en kötüyü yaşatıyorlar, sonra biraz daha iyisine razı ediyorlar. İşte dolar 18 liraya çıkıyor, korkunç bir durum, 12 liraya indiğinde “Aman ne güzel, zafer kazanıldı” gibi algılanıyor, oysa dolar 7-8 liraydı 12’ye çıkmadan önce.

ENFLASYON DA BİR SÜRE ÖZELLİKLE YÜKSEK TUTULUP SONRA SEÇİM PROPAGANDASI OLARAK DÜŞÜRÜLEBİLİR!

Vatandaşlar temel ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geliyorlar sonra mesela seçim öncesinde belli bir rahatlama yaşandığında bunun oy tercihlerinde bir değişiklik yaratacağı öngörülüyor. Yani, şimdi belki emekli ikramiyesi arttırılmayacak ama birkaç ay sonra asgari ücrete yapıldığı gibi yüksek oranda bir iyileştirme gelebilir ve bunun oy tercihlerini değiştireceği beklentisi beraberinde gelebilir. Aynı şeyin enflasyon için de geçerli olduğunu düşünüyorum, bir süre enflasyonun özellikle yüksek seyretmesine müsaade edip sonra ciddi müdahalelerde bulunarak “Bakın enflasyonu nereden nereye düşürdük” zafer propagandası gündeme getirilebilir.

EMEKLİLER ARASINDA AKP’YE BİR SÜREDİR DEVAM EDEN TEPKİ VARDI, İKRAMİYE KONUSU DÜZELTİLMEZSE EMEKLİ OYLARINDA CİDDİ KAYIP BEKLEYEBİLİRİZ!

- Bunları bir yana bırakacak olursak, gelecek seçimde bir numaralı etkinin ekonomi olduğu biliniyorken emekli ikramiyesinin 100 TL bile arttırılmamış olması yakın gelecekteki oyları nasıl etkiler?

İnsanların oy tercihlerini şekillendiren farklı unsurlar var ama bu tabii ki mutlaka etkileyecektir, biz zaten baktığımızda emeklilerin, ev kadınlarının, gençlerin ve ilk defa oy kullanacak olanların hangi partilere öncelik verdiğini görebiliyoruz. Orada zaten emekliler arasında zaten bir süredir AKP’ye, iktidarı politikalarına devam eden bir tepki vardı. Emeklilerin ciddi bir ekonomik kriz karşısında alım güçleri düşmüş durumda, dolayısıyla burada bir beklenti yaratıldıktan sonra o beklentiye cevap verilmemiş olmasının bir karşılığı olacağını düşünüyorum ama bunu muhtemelen iktidar Temmuz ayında telafi etme yoluna gitmeye çalışacaktır.

“HUKUK DEVLETİNİN, DEMOKRASİNİN İŞLEYİŞİNDEN MEMNUN DEĞİLİZ DİYENLERİN ORANI YÜZDE 70”

- Ekonomistler “Bundan sonra enflasyonun ve döviz kurunun düşmesi mümkün değil, ikisi de artacak” diyorlar. Siz “enflasyonu da seçim öncesi düşürebilirler” dediniz,  düzelme ihtimali görüyor musunuz?

Ekonomistlerin analizlerine ben de katılıyorum ama TÜİK’in açıklayacağı rakamlar üzerinden her şey olabilir. Bugün gerçekte yaşadığımız enflasyonla, açıklanan enflasyonun ne kadar örtüştüğü tartışmalı, gelecekte de bu rakamlara daha rahat ifade edilir hale gelebilir. Sonuçta, Türkiye ekonomisinin durumu hiç iyi değil ama mesele sadece ekonomi de değil, genel olarak bizim devlet kapasitesinde bir erozyona uğradığımız görülüyor. Biz araştırmalarımızda “hukuk devletinin, demokrasinin işleyişinden ne kadar memnunsunuz” diye soruyoruz, “Sosyal devletin işleyişinden ne kadar memnunsunuz” diye soruyoruz, bu konularda da vatandaş çok karamsar, yüzde 70’e yakın oranlarda “memnun değilim” diyor insanlar. Dolayısıyla, ekonomide bir takım iyileştirmeler yapılsın, bir tür seçim ekonomisi uygulayarak oy oranlarını değiştirmek mümkün olmayacaktır diye düşünüyorum.

EN SON ARAŞTIRMAMIZDA YÜZDE 89 “TÜRKİYE’NİN DURUMUNUN KÖTÜYE GİTTİĞİNİ”, YÜZDE 60 “KÖTÜ YÖNETİLDİĞİNİ” SÖYLEDİ, BUNLAR ÇOK YÜKSEK RAKAMLAR!

SEÇMENİN DÖRTTE ÜÇÜ EKONOMİK KRİZİN SEBEBİ “EKONOMİK POLİTİKALARDAKİ YANLIŞLAR” DİYOR!

ARALIK’TA ASGARİ ÜCRETE YAPILAN ZAM 3 AYDIR AKP OYLARINDA HİÇBİR ARTIŞ YARATMADI, AKSİNE GERİLEME OLDU!

Biz her ay “Sizce Türkiye nasıl yönetiliyor” diye soruyoruz, “Kötü yönetiliyor” diyenler inanılmaz oranlara ulaşmış durumda. En son araştırmamızda yüzde 89 “Türkiye’nin durumunun kötüye gittiğini”, yüzde 60 da “Türkiye’nin kötü yönetildiğini” söyledi. Bunlar çok yüksek rakamlar, bizim araştırmalarda kolay kolay görmediğimiz rakamlar. “Sizce ekonomik krizin sebebi nedir” diye sorduğumuzda yine 4 seçmenden 3’ü “ekonomi politikalarındaki yanlışlardan” bahsediyor. Dolayısıyla bu noktada bir toparlanma olmasını beklemek bana çok inandırıcı gelmiyor. Biz bunu zaten 3 aydır ölçmeye çalışıyoruz, Aralık ayında asgari ücrete ciddi oranda bir zam yapıldı, bu bizde “Ocak, Şubat, Mart’ta AKP oylarında ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oy potansiyelinde bir artış olabilir mi acaba, bu seçim ekonomisinin böyle bir etkisi olabilir mi”  sorusunu beraberinde getirdi açıkçası 3 aydır ölçüyoruz hiçbir artış gözlemlemiyoruz, tam tersine gerilemeler var.

“AKP VE MHP’NİN OYLARI DÜŞÜYOR, ERDOĞAN’A DESTEKTE AZALMA VAR, MUHALEFET PROJELERİNİ ORTAYA KOYMALI!”

Ama şöyle bir durum da var; Son bir yıldır AKP’nin ve MHP’nin oyları düşüyor, Erdoğan’a olan destekte bir azalma var ama siyasi tablo belli bir dengeye oturmuş durumda, ekonomik kriz var, insanlar çok zorlanıyorlar ve bu yüzden iktidarı eleştirip başka partileri destekliyorlar ya da “kararsız, oy kullanmayacak olanlar” da yer alıyorlar ama artık sadece iktidarın kötü yaptıkları ya da yapamadıkları yüzünden siyasetin değişmeyeceğini düşünüyorum, bu noktadan sonra biraz da muhalefetin yaptıkları, yapacakları, çözüm önerileri, ortaya koyacağı kadro, projeler, programların seçmenlerin tercihini değiştirebileceğini düşünüyorum. Çünkü artık bugün baktığımızda AKP’nin yüzde 30, MHP’nin yüzde 7 civarındaki oyu büyük ölçüde bunların sadık seçmenleri, çekirdek ve sadık seçmen dediğimiz bir seçmen grubu var, onlar oy tercihlerini çok kolay değiştirmiyorlar.

3 SEÇMENDEN BİRİ EKONOMİK DURUMUNDAKİ İYİLEŞME VEYA KÖTÜLEŞMEYE GÖRE OYUNU DEĞİŞTİREBİLİYOR, ŞU ANDA BU GERÇEKLEŞMİŞ DURUMDA!

ÜÇTE BİR ORANINDA SEÇMEN DE DİNİ İNANCINA, ETNİK KÖKENİNE, LİDERE BAĞLILIĞINA GÖRE OY KULLANIYOR!

Seçmeleri şöyle de analiz ediyoruz, siyaset biliminde de genel olarak böyle bir literatür var, orda da benzer şeyler iddia edilir; 3 seçmenden biri oy tercihini belirlerken ekonomik durumunu öncelikli olarak göz önünde bulunduruyor, ekonomik durumuna göre; iyileşmesine ya da kötüleşmesine göre oy tercihini değiştirebiliyor. Şu anki tabloda büyük ölçüde o değişim gerçekleşmiş durumda ama dini inancına, etnik kökenine, lidere bağlılığına ya da dünya görüşüne göre oy kullanan da çok ciddi oranda, yine 1/3 civarında bir seçmen var. Bunlar da oy tercihlerini çok zor değiştiriyorlar.

TÜRKİYE, ÇIKAN OY ORANLARINDAKİ DEĞİŞİKLİKTEN DAHA RADİKAL BİR DÖNÜŞÜM YAŞAYABİLİR!

TÜRKİYE, 2002’DE AKP İKTİDARA GELMEDEN ÖNCEKİ KOŞULLARDAN DAHA FAZLA DÖNÜŞÜME AÇIK DURUMDA!

- Böyle deyince sanki farklı dinlerden partiler karşı karşıyaymış gibi geliyor, laik bir ülkede siyasette ve yaşamda din ayırımı yapılmamalı ama bütün partiler çoğunlukla Müslüman değil mi zaten? Bu yönde yapılan kutuplaştırmanın sonucu mu bu?

Kimlik olarak, kendi siyasi tercihlerini kimliği üzerinden, örneğin muhafazakarlık, örneğin Sünni Müslüman olmak, mezhepsel aidiyetleri üzerinden ya da dünya görüşüne göre tanımlayan ve ona göre oy verenler var. Örneğin “Ben hayatta sola oy vermem, sadece sağ partilere oy veririm” diye bakanlar veya tam tersi var, bunların da oy tercihlerini değiştirmesi çok zor ama bana sorarsanız, bir siyaset bilimci olarak şu anda Türkiye’nin siyasal, ekonomik, toplumsal, ekonomik bütün özellikleriyle radikal bir dönüşüme açık olduğunu düşünüyorum. Türkiye bu oy oranlarındaki değişiklikten daha da radikal bir dönüşüm yaşayabilir, toplumun bu potansiyeli var ama bu potansiyele öncülük edecek bir siyasal aktör şu anda ortaya çıkmış değil. Türkiye belki 2002’de AKP iktidara gelmeden önceki koşullardan daha da değişime ve dönüşüme açık durumda. Ama o dönemde AKP diye bir siyasi aktör oluşmuştu şimdi…

- Bir araya gelen 6 muhalefet partisi siyasal aktör olarak yeterli değil mi?

Yarattıkları heyecan oy oranlarında 3-5 puan değişiklik yaratıyor, onun ötesinde Türkiye’nin bütün bu sorunlarını çözecek, yeni bir yaşam vadedecek, Türkiye’de insanların daha iyi hayat yaşayacağını vadeden yeni bir vizyon şu an sunabilen bir parti yok gibi.

MUHALEFET TARAFINDA HİÇ KÜÇÜMSENMEYECEK BİR BAŞARI VAR, CHP DE, İYİ PARTİ DE OYLARINI ARTTIRIYOR!

MİLLET İTTİFAKI NEREDEYSE YÜZDE 50’Yİ ZORLAYACAK BİR OY ORANINA GELMİŞ DURUMDA!

CUMHURBAŞKANLIĞI KONUSUNDA ÖLÇTÜĞÜMÜZ OLASI ADAYLARIN HEPSİ ERDOĞAN’I GEÇİYOR ŞU ANDA!

- Muhalefet partilerinde ekonomik ve siyasal olarak yeni projeler sunan birçok yeni isim de var, benim röportajlarımda da kesin çözümler açıklayan, “Biz gelirsek çok kısa sürede ekonomi de düzelecek” diyen isimler az değil. Millet İttifakı ilk defa Cumhur İttifakı’nın oy oranlarını geçmiş durumda, bu başarı değil mi sizce?

Kuşkusuz, kime yönelik olarak konuşuyorsak bu böyle, aslında muhalefet tarafında hiç küçümsenmeyecek bir başarı var; hem CHP oylarını arttırıyor, hem İyi Parti arttırıyor, Millet İttifakı genel olarak neredeyse yüzde 50’yi zorlayacak bir oy oranına gelmiş durumda. Cumhurbaşkanlığı konusunda da mesela Erdoğan’ı ölçtüğümüz olası adayların hepsi geçiyor şu anda.

BİR YIL İÇİNDE KILIÇDAROĞLU’NUN CUMHURBAŞKANI ADAYLIĞINDA YAKLAŞIK 12 PUANLIK BİR ARTIŞ VAR!

ŞU ANDA MUHALEFETİN BELLİ BİR ADAYI İÇİN KARARSIZ GÖRÜNENLER, ADAY TEK OLDUĞUNDA ONU DESTEKLEYECEKLERDİR!

ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİM “ERDOĞAN GİTSİN” DİYENLERLE, “ERDOĞAN KALSIN” DİYENLER ARASINDA GEÇECEK, “GİTSİN” DİYENLER ŞU ANDA YÜZDE 55’İN ÜZERİNDE!

ARAŞTIRMALARDA MUHALEFET SEÇMENİNDEKİ “BİR ARAYA GELMİŞLİK” GÖRÜLÜYOR, “ERDOĞAN GİTSİN” DİYENLER YÜZDE 55’İN ÜZERİNDE!

- Erdoğan’la Kılıçdaroğlu karşı karşıya gelseler, araştırmalarda nasıl bir tablo çıkıyor?

En son araştırmamızda Kılıçdaroğlu’nun 2 puan Erdoğan’ın önünde olduğunu ölçmüştük ama bu mesela çok yükselen bir trend. Bir yıl içinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun oy oranında yaklaşık 12 puanlık bir artış var. İlk başta ölçtüğümüzde yüzde 29 civarında ölçerken çok daha yukarılarda çıkıyor, kararsızlar ve oy kullanmayacaklar dağıtılmadan önce söylüyorum bunu. Bir de tabii muhalefet seçmeninde şöyle bir eğilim var; herkesin kafasında ideal bir cumhurbaşkanı adayı var, onun aday olarak gösterilmesini istiyorlar, dolayısıyla bizim araştırmalarımızda seçmenler de bir tür yönlendirme yapmaya çalışıyorlar, “Kılıçdaroğlu mu, Erdoğan mı” diye sorduğumuzda “Oy kullanmam” ya da “kararsızım” deyip başka bir aday söylediğinizde “Evet ona oy vereceğim”diyebiliyor, o yüzden muhalefetin olası adayları arasında bir oy farkı olsa da aday tek olduğunda onların hepsi o adayı destekleyeceklerdir. Muhalefet seçmeninde bir araya gelmişlik açıkçası var, bu görülüyor çünkü seçmen şöyle algılıyor; önümüzdeki seçim “Erdoğan gitsin” diyenlerle “Kalsın” diyenler arasında geçecek ve Erdoğan’a karşı olanlar Türkiye’de şu an yüzde 55’in üzerinde.

MUHALEFET ÇOK DOĞRU BİR ŞEY YAPTI; YAPAY GÜNDEMLER YERİNE VATANDAŞIN GERÇEK SORUNLARINA ODAKLANDI!

MUHALEFETİN BUNDAN SONRA YAPMASI GEREKEN ŞEY ÇÖZÜME ODAKLANMALARI!

- Millet İttifakı’nın oylarının artması artık ortaya koyacağı projelerle ilgili dediniz ama sonra oldukça yüksek oy farkları olduğunu, başarılı olduklarını söylediniz, burada bir çelişki yok mu?

Yok, çünkü şöyle; son bir yıllık trendi izlediğimizde evet muhalefet çok doğru bir şey yaptı, muhalefet suni gündemlerin peşine takılmaktan vazgeçti ve vatandaşın gerçek gündemine odaklandı, gerçek sorunlarını gündeme getirdi ve AKP’den kopan, MHP’den kopan seçmenlerin bir kısmı CHP’ye, bir kısmı İyi Parti’ye, bir kısmı diğer küçük partilere yöneldiler, bu oluştu. Ama diyorum ki, son 3 aydır tablo fazla değişmiyor, bu kadar kriz ve geçim sıkıntısı, zamlar varken A  KP’nin oylarında çok ciddi bir erime görmüyoruz, muhalefetin oylarında da çok ciddi bir sıçrama görmüyoruz, belli bir dengeye oturdu. Şimdi bence muhalefetin yapması gereken sorunlara odaklandığı gibi çözümlere odaklanması.

- Çok ciddi sıçrama derken mesela Millet İttifakı son araştırmada Cumhur İttifakı’nı yüzde kaç geçmiş durumda?

En son ölçümümüzde 4 puan fark var arada.

“YÜZDE 50+1’İ ALAN CUMHURBAŞKANI OLACAK VE ÖLÇÜMÜMÜZE GÖRE YÜZDE 55 MUHALEFETİN ADAYINI DESTEKLİYOR!”

“MUHALEFET DAĞILMADIĞI SÜRECE ÖNÜMÜDEKİ SEÇİMİ KAZANMA PAOTANSİYELİ ÇOK YÜKSEK!”

- Bugün için yeterli değil midir, örneğin 10 puan mı geçmiş olması gerekirdi?

O konuda bir şey söyleyemem, sonuçta bu tartışma bizi seçim güvenliği konusuna getirir o da spekülasyon yapmak zorunda bırakır. Öyle tartışmalar var “En az 10 puan farklı olmalı ki seçim garanti olsun” falan diye ama sonuçta cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 50+1’i alan cumhurbaşkanı olacak, bizim ölçümümüze göre yüzde 55 muhalefetin adayını destekliyor şu anda, öyle bir potansiyel var, dolayısıyla muhalefet bölünmediği sürece, bir arada durduğu sürece bence önümüzdeki seçimi kazanma potansiyeli çok yüksek.

- 6 parti aynı adayı gösterdiği sürece diyorsunuz.

Ve ayrıca HDP seçmeninin de karşı çıkmayacağı bir aday olduğu sürece. Sonuçta HDP önemli bir muhalefet partisi bugün.

İMAMOĞLU İLE UĞRAŞMAK ONUN POPÜLARİTESİNİ ARTTIRIR, BU AKLI İKTİDARA KİM VERİYOR, HAYRET EDİYORUM!

NORMAL BİR SİYASİ AKIM İMAMOĞLU İLE UĞRAŞMANIN ONU GÜÇLENDİRECEĞİNİ BİLİR, HALK MAĞDURDAN YANADIR!

- İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 31 Mart seçimlerinin iptal edilmesinden sonra yaptığı basın açıklamasında YSK Başkanı ve üyelerine hakaret ettiği iddiasıyla yargılandığı davada 4 yıldan fazla hapis cezası isteniyor. Mesela bu konu, özellikle İmamoğlu’nun üzerine devamlı gidilmesi siyaset bilimci ve araştırmacı gözüyle sonucu nasıl etkiler?

Bu kesinleşmiş bir ceza değil ama anlamakta zorluk çektiğim gelişmeler oluyor, sonuçta Türkiye’de yargının, hukukun durumunu biliyoruz, bunun iktidarla ilişkisini biliyoruz, iktidarın hala bu tür meselelerden medet umuyor olmasını şaşkınlıkla karşılıyorum çünkü normal bir siyasi akım bunun Ekrem İmamoğlu’na zarar vermeyeceğini, tam tersine halkın gözündeki popülaritesini arttıracağını bilir. Ayrıca Türkiye’de halk mağdurdan yana olmayı tercih eder, mağdur olduğunu hissettiği siyasetçilere yakın hisseder kendini, tam da kendi elleriyle İmamoğlu’nu güçlendirdikleri, parlattıkları bir süreç olduğunu düşünüyorum ve şaşırıyorum gerçekten, bu aklı kim veriyor, gözler nasıl bu kadar kararmış olabiliyor da bunlar görülemiyor, hayret ediyorum açıkçası.

İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ REJİMDE TEK KİŞİNİN EN YAKININDAKİLER BİLE YANLIŞA YANLIŞ DİYEMİYOR!

“ANLAM VEREMEDİĞİMİZ TÜM YANLIŞ POLİTİKALARIN TEMELİNDE TÜRK TİPİ BAŞKANLIK SİSTEMİ VAR”

- Aynen emekli ikramiyesi çelişkisi gibi, sanatçılara milyonlarca liralık iftar verilirken emeklilere bir kuruş verilmemesi mantık dışı, bu çelişkiler bile bile yapılan bu hatalar siyaset bilimi açısından çok tuhaf değil mi?

Tuhaf ama aslında bir yandan da değil. Türkiye’nin seçtiği yönetim biçimi, rejim bunları kaçınılmaz kılıyor. Zaten ortak akılla, danışmayla, çoğulculukla karar verilmeyen durumlarda bir kişi hata yapıyorsa, herkese hata yaptırır hale dönüşüyor. Şimdi bizim 3,5 yıldır içinde bulunduğumuz rejim bir kişinin her şeye karar verdiği ve en yakınındakilerin bile yanlışa yanlış diyemediği bir noktaya götürüyor bizi. Dolayısıyla normal teorilerle, analizlerle yapabileceğimiz bir şeyin uzağındayız. Sadece burada siyaset bilimci olarak şunun altını çizmek istiyorum, Türkiye kötü yönetiliyor ve bunun sebebi Türk Tipi Başkanlık Sistemi denilen, alt yapısı da hazırlanmamış olan sistemin kendisi. Dolayısıyla tam da bu yüzden, o 6 liderin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem vaadi gerçekçi bir vaat. Türkiye’nin çözümleri bir noktadan başlayacaksa parlamenter sisteme geri dönmekle başlayacak. Tüm bu anlamlandıramadığımız politikaların kökeninde bu yönetim sistemi var.

- ERDOĞAN KUTUPLAŞTIRMA POLİTİKASIYLA YÖNETİYORDU AMA DENGE DEĞİŞTİ, ARTIK YÜZDE 50 ÇOĞUNLUK MUHALEFETTE!

Çelişki gençlerle ilgili olaylarda da açık ve net, bir yandan 20 yaşındaki genç bir mesaj yüzünden tutuklanıyor, öğrenciler metrolarda açlıktan bayılıyor, diğer tarafta Cumhurbaşkanı gençlere “Yurt dışına gidin, gezin” diyor, 3 milyondan fazla işsiz var “İşsizlik yok” diyor, bu çelişkiler tek kişi için de fazla değil mi?

Farkında olmaması büyük ihtimal, gerçeklikten kopmuş bir yönetim halinde olduğumuz söylenebilir ama bence daha gerçekçi bir analiz de mümkün, o da şu; Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’yi çok uzun süredir bir kutuplaştırma politikası üzerinden yönetiyor, 2012’den beri “benden yana olanlar ve benim karşımda olanlar” şeklinde 2’ye böldü. Son 2 yıla kadar kendisi yüzde 50 çoğunluk tarafındaydı, kutuplaşmada çoğunluğu kendisi elde ediyordu, dolayısıyla muhalefetin ne söylediği, başkalarının ne hissettiği, ne yaptığı değil, kendi çekirdek tabanını bir arada tutacak, o kutuplaşmayı körükleyecek şekilde siyaset yapmayı tercih ediyordu ama şu anda bu denge değişti, yüzde 50 olan taraf muhalefet tarafı, yüzde 35 civarında olan AKP-MHP seçmeni artık çoğunluk değil, dolayısıyla bu söylemler daha da göze batıyor.

MÜLTECİLER GERİ GİDECEK Mİ TARTIŞMASI İKTİDARIN YANLIŞ YAPTIKLARINI GÖRÜNMEZ KILIYOR, İŞİNE GELİYOR!

- Mülteci politikasında da çelişki açıkça görüldü, bir ay önce “göndermeyeceğiz” derken bu ay “onurlu bir şekilde dönecekler” dedi. Bir de “briket evler bitince” diyor, neden evleri biz yapıyoruz sorusunun yanında o evlere kaçı sığacak sorusu da var. Somali’den Yemen’e, Afganistan’dan, Nijerya’ya kadar 7-8 milyon kişi ülkeye girmiş, Suriyeliler için Esad’la anlaşılsa bile diğerleri nasıl gidecek? Erdoğan neden söylem değiştirdi?

Sığınmacılar meselesi çok zor ve tehlikeli bir konu ama Türkiye’nin artık görmezden gelemeyeceği de bir gerçek, hayatın her alanında yansımaları olan bir gerçek ve bir şeyler yapılması gerekiyor. Şöyle bakmak lazım bence; iktidarın siyasi, ekonomik, sosyal bütün meselelere yaklaşımından dolayı meselenin özünü tartışamıyoruz; sığınmacılar sorununu “onları ülkelerine geri gönderip göndermemek üzerinden tartışmak” aslında iktidarın işine gelen bir konu. Çünkü burada iktidarın yanlış yaptıklarını, yapmadıklarını ya da yapamadıklarını görünmez kılıyor bu tartışma, sadece geri gidecekler mi, gitmeyecekler mi tartışılıyor. Vatandaşların gerçek sorunlarını konuşmaktansa mülteciler konusunu konuşmak, ortak düşmana doğru insanları kanalize etmek iktidar için bir imkan ama tehlikeli bir konu, bence o şekilde ele almak gerekir.

VATANDAŞLARIN YÜZDE 79’U HÜKÜMETİN MÜLTECİ POLİTİKASINI YANLIŞ BULUYOR, ÇOK YÜKSEK BİR ORAN!

“AKP’YE OY VERECEĞİM” DİYENLERİN YARISI, MHP’LİLERİN YÜZDE 80’İ MÜLTECİLER KONUSUNDA İKTİDARIN YANLIŞ YAPTIĞINI SÖYLÜYOR!

GELECEK BEKLENTİSİ DÜŞÜKSE YABANCI DÜŞMANLIĞI YÜKSELEBİLİR, BU TÜRKİYE İÇİN TEHLİKELİ BİR KONU!

- Uzmanlar “Seçimlerin birinci konusu ekonomi ise ikinci konusu mülteciler olacak” diyorlar. Çünkü hem işsizliğe etkisi var, hem onlara harcanan büyük paraların ekonomik krizde rolü var, hem de birçok yerde sığınmacı sayısı Türklerin sayısını geçti, doğum hızı da çok yüksek. Tepki sadece ekonomiden dolayı da yükselmiyor, belki Erdoğan bu yüzden söylem değiştirdi.

Erdoğan’ın söylem değişikliği çok doğal, tıpkı bizim yaptığımız gibi onun önüne de bir takım araştırma sonuçları gidiyordur. Örneğin biz sorduğumuzda vatandaşların yüzde 79’u hükümetin mülteci politikasını yanlış buluyor, bu çok yüksek bir oran. Hatta “AKP’ye oy vereceğim” diyenlerin yarısı “Benim iktidarım yanlış yapıyor” diyor. MHP’lilerin yüzde 80’i yanlış yapıyor diyor, dolayısıyla orada çok ciddi bir tepki var ve kaçınılmaz olarak önümüzdeki seçimlerin gündem konularından biri ekonomi ise ikincisi de sığınmacılar, mülteciler, düzensiz göç konusu olacaktır, ben de hemfikirim ama şu uyarıyı da yapmak zorundayım; bu çok tehlikeli bir konu, bu kadar kutuplaşmış, krizin derinleştiği ortamlarda, özellikle de bir gelecek beklentisi düşükse –biz bunu da ölçüyoruz araştırmalarda, insanlar çok umutsuz yaklaşıyor- yeni tek adamlar, otoriter popülist liderler, yabancı düşmanı hareketler yükselebilir, bunun da Türkiye’nin faydasına olmayacağını düşünüyorum.

MÜLTECİLERE KARŞI TEPKİDEN YARARLANACAK OTORİTER, POPÜLİST EĞİLİMLERİN ORTAYA ÇIKABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM!

- Türklerle onların karşı karşıya gelebileceği bir durum mu olacağını düşünüyorsunuz?

Türkiye’deki bu tepkiyi arkasına alıp güçlenebilecek bir takım otoriter, popülist eğilimler olabileceğini düşünüyorum. Benzerlerini Avrupa’da gördük, bugün Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimi 2’inci turuna aşırı sağcı bir adayın kalmış olmasının benzer sebepleri olduğunu görmek gerekir.

KILIÇDAROĞLU’NUN “ MÜLTECİLER”SORULARI HER YURTTAŞIN CEVABINI MERAK ETTİĞİ SORULAR!

- Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Merkezi’ne “Ya cevap ver, ya hesap ver” şeklinde bir afiş astı, Suriyeli’lere neden Türkiye vatandaşlığı verildiğini, sınırların açık bırakıldığını sordu ki bunu da herkes açıkça görmüştü. Ukrayna savaşında erkekler ülkelerini savunmak için kaldı, kadınlar kaçtı, Suriye, Afganistan gibi ülkelerden gelenler ise erkek çoğunlukluydu. Sizce Kemal Kılıçdaroğlu bu soruyu sormakta haklı mı?

Bence Kemal Kılıçdaroğlu’nun sorularının tamamı çok doğru ve haklı sorular, doğrusu yanıtını alabilseydik çok güzel olurdu. Türkiye’de yaşayan her yurttaşın cevabını öğrenmek isteyeceği sorular. Özellikle Afganistan meselesi üzerinden yaz aylarında bu gündeme geldiğinde Erdoğan’ın şöyle bir strateji izlediği açıkça görülüyordu; Batı karşısında kendi elini güçlendirecek, yeniden oturup müzakere edilebilecek, desteklenebilecek bir lider pozisyonuna gelmek ve düzensiz göç kartını da elinde bir koz olarak kullanma çabası. Benzer bir şeyi Ukrayna-Rusya krizinde de görüyoruz, orada da arabulucu, güçlü lider pozisyonunu üstlenmeye çalışıyor, bütün bunlar oy oranında bir değişikliğe yol açmadığı gibi bence dünya genelinde Batı açısından da bu gelgitler Erdoğan’ın güvenilirliği konusunda bir tereddüde yol açmış durumda, dolayısıyla amaçlı bir stratejiyi hayata geçirebildiğini düşünmüyorum.

- Ukrayna’da da savaş var ama bize Ukrayna’dan sığınmacı gelmedi buna karşılık Suriye, Irak dışında Nijerya’dan Yemen’e, Afganistan’dan kadar birçok işsiz erkek ailelerini bırakıp sınırlarımızdan girdiler. Bu arada Suriye için “sınırdan Türkiye’ye sürülen milyonlarca Suriyeli yerine PYD’nin yerleştiği” de biliniyor. Suriyeliler geçici sığınmacı statüsünde ama dönmüyorlar. Bahçeli’nin “Bayramda gidenler geri gelmesin” sözü doğru değil mi?

Öyle ya da böyle bu insanların Türkiye’ye girmesine izin verildiği andan itibaren Türkiye’de bir şeyler değişti. Türkiye’de toplumun da devletin de buna hazırlık yapması gerekirdi yapmadı. En azından var olan durumun ne olduğunu gerçekçi bir şekilde analiz etmek, görmek, belki bir tür “göç bakanlığı” oluşturmak, gerçek rakamları takip etmek, bu insanların kimler olduğunu görmek gerekir, bunlar yapılmıyor, asıl sorun burada. Ciddi bir çalışma ve kimlerin kalıp, kimlerin gideceğini belirlemek gerekiyor.

ERDOĞAN’IN SICAK PARA BULMASI VE EKONOMİDE BİR RAHATLAMA SAĞLAMASI DURUMUNDA KASIM AYINDA BİR BASKIN SEÇİM OLABİLİR!

AKP 3 KASIM 2002’DE İKTİDARA GELMİŞTİ, ERDOĞAN ŞARTLARI DÜZELTEBİLİRSE O TARİHTE YENİ BİR ZAFER UMABİLİR!

İktidar seçimin 2023’te olacağını söylüyor ama özellikle yeni Seçim Kanunu açıklandıktan sonra bütün partiler tam bir seçim hazırlığına girdiler. Sizce bir erken seçim ihtimali var mı?

O konuda şahsi düşüncem; önümüzdeki yaz aylarında Erdoğan’ın beklediği, umduğu rahatlamayı ekonomide, turizm gelirleriyle vs. sağlaması, bir tür sıcak para bulması durumunda ben Kasım ayında bir baskın seçim yapılacağını düşünüyorum. Bu hem kendi cumhurbaşkanı adaylığı tartışmasını gündemden kaldıracaktır, hem de Erdoğan sembollere önem veriyor. AKP 3 Kasım 2002’de iktidara gelmişti, kazanacağına inanırsa bu tarihte yeni bir zafer için bunu yapmayı deneyebilir. Ama kazanmayacağını düşündüğü sürece de bir gün fazla iktidarda kalmak onun için avantaj olacaktır, hep böyle hareket eden bir siyasetçi oldu. Bu arada 2023’e kalması durumunda da Cumhuriyetin 100’üncü yılı, orada da sembolik başka bir gönderme var, hangisini tercih edeceklerini göreceğiz.

Erdoğan adaylığını hala açıklamadı, Karamollaoğlu da “Bahçeli adayımız Erdoğan dedi ama Erdoğan kaybetme ihtimali güçlüyse başkasını aday gösterecek” diyor, buna katılıyor musunuz?

Kaybedecekse, kendisi kaybetmemek için bunu yapabilir.

BU SEÇİMDE SANDIK GÜVENLİĞİ “MUHALEFETİN ADAYI KİM OLACAK” KONUSUNDAN ÇOK DAHA ÖNEMLİ!

MUHALEFET PARTİLERİ TÜM SANDIKLARDA ISLAK İMZALI TUTANAKLARI ELDE ETMEK ZORUNDA, BU TÜRKİYE ÇAPINDA İNANILMAZ BİR ORGANİZSYON GEREKTİRİR!

MUHALEFET PARTİLERİ SEÇİMDE SADECE KENDİ OYLARINA DEĞİL, DİĞER MUHALEFET PARTİLERİNİN OYUNA DA SAHİP ÇIKMALILAR!

Sandık güvenliği çok önemli, İstanbul’da belediye seçiminin kazanılmasında büyük etkenlerden birinin de tüm sandık tutanaklarının zamanında İl Seçim Kurulu’na ulaştırılması olduğu biliniyor. Kıdemli hakimler de kaldırılıyor, bir hazırlık var, muhalefet tüm bu yapılanlara rağmen sandıklara sahip çıkabilecek mi?

Sandık güvenliği önümüzdeki seçimde “ muhalefetin adayı kim olacak” konusundan bile önemli. 6 lider bir araya geldiğinde “Cumhurbaşkanı adayımız kim olacak” konusundan önce “Biz bu sandıklara nasıl sahip çıkacağız” konusunu konuşmak zorundalar bence. Bunun farkında olduklarını görüyorum. Bütün sandıkların başında mutlaka muhalefet partilerinin temsilcileri olmak zorunda, mutlaka ıslak imzalı tutanaklar elde edilmek zorunda. Bu açıkçası çok kolay bir şey değil, Türkiye çapında inanılmaz bir organizasyon gerektirir. Hatta bazen kendiniz değil, başka partiler adına da örneğin Güneydoğu’da HDP’nin güçlü olduğu sandıklarda HDP zorluk yaşarsa muhalefet partilerinin o sandıklara da sahip çıkabiliyor olması gerekir, bunun organizasyonunun yapılmasının seçimin kazanılması açısından birinci şart olduğunu düşünüyorum.

“İDEAL BİR CUMHURBAŞKANI ADAYI NASIL OLMALI” SORUSUNA SEÇMEN “OYUMA SAHİP ÇIKACAK BİRİ OLMALI” CEVABINI VERİYOR!

- Yani HDP de bir muhalefet partisi ve diğer muhalefet partilerinin onların oylarını da gözlemesi lazım diyorsunuz.

Aynen öyle. Görevliler zorluk yaşadığında orada CHP’li veya Deva Partili görevlinin devreye girip o sandığın güvenliğini sağlamak için elinden geleni yapması gerekir. Zaten bütün araştırmalarımızda seçmenlerin “ideal bir cumhurbaşkanı adayı nasıl olmalı” diye sorduğumuzda ilk 3 sırada söylediği yanıtlardan biri “Benim oyuma sahip çıkacak, seçim gecesi dik duracak ve kendi partisini de diğer görevlileri de mobilize edebilecek bir aday istiyoruz” diyorlar, bu ciddi bir talep.

VATANDAŞIN YÜZDE 60’I “GELECEK YIL DAHA KÖTÜ OLACAK” DİYOR, HALKIN GELECEK UMUDU KALMAMIŞ DEMEKTİR!

GENÇLERDE GELECEK UMUTSUZLUĞU ÇOK YÜKSEK, MUHALEFETİ DESTEKLEMEKTE TEREDDÜTLERİ YOK!

GENÇLERDE İYİ BİR YAŞAM BEKLENTİSİ ÇOK DÜŞÜK, BU GELECEK YILLARDA YAŞAYACAĞIMIZ BÜYÜK BİR SORUN!

GENÇLERİN ÇOĞUNLUĞU “ERDOĞAN KARŞISINDA ADAY KİM OLURSA ONA OY VERECEĞİNİ” SÖYLÜYOR!

- Araştırmalarda halkın genelinde bir gelecek endişesi çıkıyor mu?

Var, o bence Türkiye’nin en önemli sorunu, biz hem Türkiye’nin durumunu, hem de hane halkının bireysel olarak insanların durumunu bireysel olarak ölçüyoruz, “Türkiye’nin durumu son bir yılda kötüye gitti” diyenler yüzde 89. 10 kişiden 9’u Türkiye kötüye gitti diyor, bu kadar dibe vurmuş bir yerde gelecek yılın daha iyi olmasını beklersiniz ama yüzde 60’ın üzerinde insanlar “gelecek yıl bu yıldan da kötü olacak” diyor, bu “Benim gelecekten umudum yok” demek. Bunu gençlerde yaptığım çalışmalarda çok daha yüksek oranlarda görüyorum. Muhalefeti desteklemek konusunda bir tereddütleri yok, öncelikle CHP’yi destekliyorlar, Erdoğan karşısında muhalefetin adayı kim olursa ona oy vereceklerini söylüyorlar ama çok umutsuz ve heyecansızlar, iyi bir yaşam beklentisi çok düşük, bence bu hepimizin gelecek yıllarda yaşayacağımız en önemli sorunlardan biri.

GÜNDEM YARATMA KAPASİTESİ, PSİKOLOJİK ÜSTÜNLÜK MUHALEFETE GEÇİMİŞ DURUMDA, İKTİDAR BUNA AYAK UYDURAMIYOR!

KILIÇDAROĞLU’NUN TÜİK, BAKANLIK, MERKEZ BANKASI ZİYARETLERİ, ELEKTRİK PROTESTOSU GÜNDEM YARATMADAKİ BAŞARIDIR!

3,5-4 MİLYON VATANDAŞIN ELEKTİRİĞİ KESİKSE KILIÇDAROĞLU’NUN YAPTIĞI DOĞRU BİR HAMLEDİR!

Kılıçdaroğlu’nun yüksek ‘fatura’ eylemi sürüyor.


- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun elektriğe yapılan fahiş zamları protesto için faturasını ödememesi sonunda elektriğini kestiler, buna rağmen bir hafta daha protestosunu sürdürüyor ve eşiyle gaz lambası ışığında oturuyor, sizce onun bu eylemleri sandığa nasıl yansıyacak?

Oylara nasıl yansıyacağına dair bir öngörüde bulunmayız ama bu bize bir şeyi çok açık gösteriyor, bir süredir gündem yaratma kapasitesi muhalefetin eline geçmiş durumda, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu bu konuda çok başarılı ve bunun böyle olacağını öngörerek hamlelerde bulunuyor ve iktidar da ona ayak uyduramıyor açıkçası. Psikolojik üstünlüğün muhalefette olduğunu gösteren bir diğer durum bu.  Artık Türkiye’nin konuştuğu konuları muhalefet belirliyor, özellikle Kılıçdaroğlu’nun yaptığı her şey; TÜİK’i ziyaret etmesi, Milli Eğitim Bakanlığı’na gitmesi, Merkez Bankası’na gitmesi, bunların hepsi gündem oluyor, elektrik protestosu da bunlardan biri. Öte yanda, Türkiye’de 3,5-4 milyon hanenin elektriğinin kesildiği bir ortamda bunun sonuca yansıması olacaktır ama ne kadar olacak şu anda belli değil.

- Bu baskılar devam ettiği sürece muhalefet seçime kadar toptan mağdur duruma düşürülecek gibi görülüyor, değil mi? Seçmen hafızası seçime kadar bu olayları koruyor mu sizce?

Mağduriyet konusunu öyle değerlendirebiliriz, evet.  Seçmen bunların hepsini hafızasında tutmayabilir ama mesela Kılıçdaroğlu’na dair daha önce görmediği bir şeyi görmesini sağlıyor, başka şeylerle birleştiğinde birden oy davranışını değiştirebiliyor. Şu anda son bir yıldır Kılıçdaroğlu daha halka yakın, daha trend topik durumda, popülaritesi artmış durumda.