Hac özelini yapmak üzere Mekke’de bulunan müslümanlar, düzensizlik ve disiplinsizlik yüzünden 800’e yakın insanın ölmesiyle sonuçlanan bir izdihama sebebiyet verdiler. Geçenlerde de, Kâbe’nin çevresini genişletmek için yapılan ve hiç bitmeyen çalışmalarda kullanılan vinçlerden biri, geçenlerde aniden çıkan bir fırtına yüzünden devrildi. İbadet etmek için orada bulunan 100 kadar insan öldü. Vinci imal eden Alman firması, vincin devrilmesini önlemek için makine bölümünün arka kısmına yerleştirilmesi gereken “karşı ağırlıkların” yerinde olmadığını söyledi. Kazanın sebebi, sorumlu kişilerin görevlerini yapmamış olmasıdır, yani “insanlar suçludur” dedi. Sözde iman sahipleri de bu kazanın “Takdir-i İlâhi” olduğunu söylediler. Yani bu kaza, İlah’ın (Allah’ın) olmasını istediği şeylerden biridir. Allah istediği için kaza oldu ve 100 kişi öldü diyerek, lâfı “insanlar suçsuzdur” noktasına getirdiler.
KEDER VE KADER
Yazıya başlamadan önce kelime seçiminde hata etmemek ve sözcüklerin kök anlamlarını kavrayabilmek için Ferit Devellioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe lügatine baktım. “Keder” ile “tekdir” kelimelerinin aynı kökten geldiğini gördüm. Zaten tekdirin bir anlamı da “kederlendirme” imiş. Yani tekdir alan öğrencinin/kişinin kederlenmesi gerekiyor. Diğer taraftan “takdir” ile de “kader” kelimelerinin kökleri aynıymış. Takdirin anlamı Allah’ın olmasını istediği yani değerli bir şey demekmiş. Zaten Allah’ın olmasını istediği bir şeyi, yani değerli bir işi yapmış olanlar “takdir” edilmiyor mu?
ALLAH’IN DEDİĞİ OLUR
Allah’ın bildiğini kuldan saklayacak değilim. Benim dinle, diyanetle hiçbir ilgim yok. Ama gerek İslam’ı, gerek din denilen “ideolojik kurumların” sebebi hikmetini anlamak için ceht ediyorum. Evreni yaratan ve onun işleyişini düzenleyen “Allah’ın dediğinin olduğuna” da iman ediyorum. Ama Allah’ın kadınların erkeklerle el sıkışması yasaktır diye bir kural koyduğuna hiç ihtimal vermiyorum. Buna mukabil Allah’ın, bir araba virajı yüksek hızda dönerken “merkezkaç kuvveti” yaratır ve bu yüzden dışa doğru savrulup devrilebilir şeklinde bir yasa koyduğuna aynen inanıyorum. Allah’ın “merkezkaç kuvvetini ben yarattım, hangi sürücü buna uymazsa onu tekdir eder kederlere sokarım” demiştir diye düşünüyorum. Allah’ın dediğinin olduğuna inanan ben, zaten bunun tersini düşünemem.
DETERMİNİZM VE FATALİZM
Determinizm, “belli şartlar altında, belli sebepler hep aynı sonucu yaratır” demektir. Fatalizm ise ne yaparsan yap, ne önlem alırsan al (kötü) sonucu değiştiremezsin; “alın yazında ne varsa, o olur” anlamına gelir. Şimdi herkesin şunu düşünmesini istiyorum. İslam veya herhangi bir din “fatalist” olabilir mi? O zaman, insanlara “sevaptır yap, günahtır yapma” diye davranış yasası vazeden dinlerin sebebi ortadan kalkmaz mı? Dinin var olmasının gerekçesi, birey ve toplum hayatını düzenlemek değil mi? Her şey kader-kısmet ise, cennete de, cehenneme de gitmek “kader veya kısmet” olmaz mı? Zorluklara dayanma gücüne kavuşmak için başvurulan tevekkül (Allah’ı vekil kıldım), herhalde sorumluluktan kaçmanın mazereti olamaz. Son söz dostum Uğur Özoğuz’a aittir.
Soz söz: Kaza, Takdir-i İlahi değil, Tekdir-i İlahidir.