O kutlu günün arefesindeydik, İstanbul fethedilmek üzereydi. Tek engel, Haliç’ti. Fatih Sultan Mehmet “tiz çare buluna” diyordu ama, Haliç’i geçmek hiç kolay değildi. Çandarlı Halil, Zağanos Paşa, Molla Gürani kafa patlatıyor, çözüm bulamıyordu. Fatih öfkelendi, surları bi türlü yıkamayan Macar top ustası Urban’ın yakasına yapıştı, “nerde bu MHP’liler?” diye sordu. Maalesef ortada yoktular. Kendi milletlerinin zaferi için savaşmak yerine, İmparator Konstantin’e sığındıkları konuşuluyordu. İşte tam o sırada Akşemsettin huzura çıktı, yanında Bıcırköylü Kizir Ahmet vardı. Akşemsettin bu delikanlıyı rüyasında görmüş, müjde olarak yorumlamış, kolundan tutup getirmişti. “De bakayım” dediler... “Kimse bizim sabrımızı test etmeye kalkmasın, gemileri karadan yürüterek Haliç’e indiririz” dedi. Fatih dayanamadı, “peh peh peh” dedi. Bizans düştü.

*

Kanuni Sultan Süleyman, Budin kalesini alır almaz Viyana üzerine yürüdü, şehri kuşattı, Pargalı İbrahim, Malkoçoğlu Bali Bey, Kiziroğlu Ahmet Paşa filan, hepsi padişahın otağındaydı, Kanuni düşünceli bi ifadeyle Kiziroğlu’na döndü, “nerde bu MHP’liler?” diye sordu. Maalesef gelmemişlerdi. Mohaç muharebesinden kaçtıkları gibi, Viyana kapılarına dayandığımızda da sıvışmışlardı. Kanuni pek öfkelendi, kaldırın muhasarayı, İstanbul’a dönüyoruz dedi.

*

Mustafa Kemal, Kocatepe’ye başkomutanlık çadırını kurmuş, Fevzi Çakmak, Yakup Şevki paşa ve Salih Omurtak’la büyük taarruz’un ayrıntılarını gözden geçiriyordu. Kader ağlarını örüyor, Türk milleti kurtuluşunu, topçularımız ateş emrini bekliyordu. Sarışın kurt, uzuun uzun incelediği haritadan başını kaldırdı, Duatepe’nin başıboş kaldığını görmüştü, “nerde bu MHP’liler” diye sordu. Maalesef gene araziye uymuşlardı. Çanakkale harbinden sonra İstiklal harbinden de kaçmışlardı. Fahrettin Altay “yazıklar olsun bu Devlet Bahçeli’ye” dedi. O sırada çadırın kapısı vuruldu, içeriye bıcır bıcır bi onbaşı girdi. “Ben geldim kumandanım” diye haykırdı. Mustafa Kemal’in gözleri buğulandı. MHP’liler kaçmıştı ama, işte bu bıcır bıcır delikanlı koşa koşa cepheye gelmişti. Elini omzuna koydu, “adın ne senin çocuk” diye sordu. Çocuk gururla topuk selamı verdi, “Kizir oğlu Ahmet, emret kumandanım” dedi. Halide Edip hanım ağlıyordu.

--------------------------------------------------------------------------

Kaynak: TC Başbakanlık Türk Tarihi Resmi Yayınları, No:1 Cilt:1