Bu kadar çok “Çocuğu” olan anne azdır...

Kediler, köpekler, kirpiler... Kış geldiğinde, doğada yiyecek azaldı mı cama dizilirler; kumrular, saksağanlar, serçeler, güvercinler...

Hepsini doyuracak bir şeyi vardır...



Urfa’dan ahbaplar geldiğinde, onlara uzun uzun anlatır:

“Tansiyonu çıkıyor... Böyle olunca tuzu kesmek lazım... Çünkü yüksek tansiyon kedilerde tehlikeli olabilir... Olmayabilir de ama her ihtimale karşı dikkat etmek lazım... Bizim Mösyö’nün kolesterolü yüksek çıkınca hemen dedim ki......”

Misafirler de bir boşluk bulabilirlerse anlatırlar:

“Yenge bizim de bir keçimiz vardı, çok akıllıydı...”

“Adı ne?..”

“Keçi...”

“Evde mi?..”

“Yok yenge, kurban bayramı geldi o sıra...”



Ya elinde kedilerin yemek tabağı, ya köpeklerin su tası, ya kuşlar için ekmek kırıntıları, ya uzaklardaki hayvanlara gönderileceklerin listesi vardır.

Her gece insanlar çoktan ikinci rüyalarını gördüklerinde, o ya bahçeden bizim çocukları toparlar, ya terasta kedilerin yuvalarında son denetimini yapar, ya kuşların ekmeklerini doğrar...

Sabahları daha şafak bile atmadan, uykusuz gözlerini ova ova yine çocuklara koşar...

Bizim evin annesi....



Kimi zaman bunalır meleğim...

Evin bir köşesinde onu ağlarken bulurum...

Çocuklardan birisinin başına kötü bir şey geldiğini anlarım...

‘‘Neyin var?..’’

‘‘Tekir.....’’

Bizim eve matem çöker...

O günlerce ağlaya ağlaya, ama yine de bir elinde kedilerin tası, bir elinde kuşlar için ekmek kırıntıları, bir elinde köpeklerin ilaçları, gözlerini sile sile, içini çeke çeke dolanır evimizde...



Bugün Anneler Günü...



Siz hiç yavrusu yuvadan düşmüş serçe gördünüz mü?...

Çığlıkları şehit cenazelerindeki annelerin feryadı ile aynıdır...



Bu sabah Postal, Suşi, Kartuş ve ben, sevdiği papatyalardan alacağız ona... Kediler bizi duvarların üzerinden izleyecekler... Serçeler çatının pervazlarında olacak...

Tüm anneler için...




14 Mayıs 2017 tarihli yazısı.