Son kırlangıç da geçti başımın üzerinden...

Artık mevsim güz...

Güz hüzün zamanıdır...

Canım sıkılır kuşların gidişine...

“Durun nereye, nereye” diye...

Peşlerinden bağırarak koşasım gelir...



Mevsim artık güz...

Gölgeler döndü...

Güneşin eski sıcaklığı yok...

Ayrılık günleridir...

Hüzün taşır gibi beyaz bulutlar dolanıyor başımın üzerinde...

“Durun durun, aceleniz ne” diye...

Kollarımı açıp bulutları tutasım gelir...



Artık sesleri gelmiyor, birbirlerinden uzak durarak ve bağırarak konuşan komşu bostandaki köylülerin...

Bağları bozdular...

Dalında unutulmuş tek tük üzüm taneleri...

Yaşlı saçlar gibi asmalar...

Yazlıkçılar kepenkleri kapatıp gittiler...

Bahçelerde gözden çıkarılmış birkaç eski sandalye, bir plastik masa... Kapının açılmasını boşuna bekleyen aç kalmış tekir...

Benim en çok dalından kopup düşen şu yapraklara canım sıkılır...

Benim en çok dalından kopup düşen şu yapraklara canım sıkılır...

“Durun şurada” diye...

Toplayıp toplayıp dallarına koyasım gelir...



Hüzündür güz...

Güneş topraktan, kum sıcaktan, buğday başaktan, kuşlar yuvadan, gül yaprağından, yeşil sarıdan, yaz aşklarından eller ayrılır...

Terminallerde sarılıp sarılıp gidenler var...

Bir kız yüzünü duvara dönmüş, ağladığından utanır..

Ama bugünler ayrılık zamanıdır...

Bu mevsimde daha çabuk ağlıyor insan...

Bahaneye bakar gözpınarları...

Durup dururken bahar yağmurunun ilk iki damlası...

Yaş gözden ayrılır...



Güz hüzün mevsimidir...

Bu ayrılıklar bana göre değil...

Elimde beyaz mendil...

Peşlerinden koşup “ağlamayın...” diye diye...

Tüm ıslak gözleri silesim gelir..

(2011-Cumhuriyet)




2 Eylül 2018 tarihli yazısı.