Sakarya Üniversitesi’nden Prof. Ebubekir Sofuoğlu’nun konuşmalarını duymuşsunuzdur.

Üniversiteler için alenen “Neredeyse fuhuş yuvası” dedi.

Haliyle kıyamet koptu.

Sadece muhalefet değil iktidar mensupları da sert tepki gösterdi.

Sakarya Üniversitesi ile savcılık ayrı ayrı soruşturma başlattı. Sonuçlarını yakında göreceğiz.

Olay yeterince, konuşuldu. Ben bugün olayla ilgili duyduğunuz, okuduğunuz, söylediğiniz, yazdığınız görüşleri tekrarlamak niyetinde değilim.

Olayın başka bir boyutuna dikkatinizi çekmek istiyorum.

Prof. Sofuoğlu’nun konuşmasını dinledim.

O cümlesi aynen şöyle başlamış:

“Sayın Cumhurbaşkanımız da vurguladı, neredeyse fuhuş evleri.”

Siz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın böyle bir sözünü, vurgusunu, imasını hatırlıyor musunuz? Ben hatırlayamadım. Doğrusu, ihtimal dahilinde dahi görmedim.

Peki Prof. Sofuoğlu, “Sayın Cumhurbaşkanımız da vurguladı” derken neyi kastediyor?

Sofuoğlu’nun konuşmasının tamamını dinledikten, kastını tam olarak anladıktan sonra gazete arşivlerinde geniş çaplı bir araştırma yaptım. Bakın ne buldum:

2013 yılının ekim ve kasım ayında ülkede tuhaf bir tartışma yürüyor. Üniversite öğrencilerinin kızlı erkekli kaldığı evlere polis baskınları yapılıyor. Muhalefet partileri, gazeteciler, köşe yazarları “yaşam tarzına müdahale ediliyor” diye kıyamet koparıyor.

O günlerde Başbakan olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 5 Kasım 2013 Salı günü partisinin TBMM’deki grup toplantısında kürsüye çıkıyor ve operasyonları şu sözlerle açıklıyor:

“Kim ne yazarsa yazsın. Herkesin çocukları bize emanettir. Biz kızların erkeklerin devletin yurtlarında karışık kalmasına müsaade etmedik, etmiyoruz (...)

Bazı yerlerde ihtiyaca cevap veremediğimiz için evlerde kalma noktasında sıkıntılar yaşanıyor. Buralarda güvenlik güçlerimize, emniyete, valiliklerimize gelen istihbari bilgiler geliyor. Bu istihbari bilgilerden hareketle de emniyetimiz, valiliklerimiz buna müdahale ediyor. Niye birileri bundan rahatsız oluyor? Bazı gazeteciler, köşe yazarları bundan rahatsız oluyor diye biz bu ihbarları bir tarafa atamayız. Emniyet teşkilatımız ihbarları değerlendirir üzerine gider.

İhbarlar aynı apartmanlardan, daire komşularından geliyor. Çünkü buralarda nelerin olduğu belli değil. Karma karışık her şey olabilir sonra anneler babalar feryat ediyor ‘devlet nerede’ diye. Devletin nerede olduğunu anlatmak için bu adımlar atılacaktır. Muhafazakar demokrat iktidar olarak müdahil olmak zorundayız. Bu yaşam tarzına müdahale değil.”

★★★

Yazının başında dikkat çekmek istediğim “başka boyut” tam da şu:

Bürokraside, akademide, iş dünyasında, hatta sosyal medyada tavassutla, torpille, yandaşlıkla ayakta kalanlar, her türlü uçuk kaçık düşüncelerine, icraatlarına, yasaklarına, keyfi uygulamalarına, görevi ihmallerine “yukarıyı” adres gösteriyorlar.

Erdoğan’ın 2013’te “buralarda nelerin olduğu belli değil” diye ifade ettiği boşluğu, bugün, 2020’de Prof. Sofuoğlu kendi kafasına göre dolduruyor. Sanıyor ki Erdoğan’ı referans gösterdiğinde, nasıl doldurursa doldursun kimse ona dokunamayacak.

Sofuoğlu, referans olarak Erdoğan’ı kullanan ilk ya da son kişi değil. Birkaç örnek daha verebilirim:

*Bir şirketin bir devlet kurulunda işi var. İşin önünde yasal hiçbir engel yok. Ancak o şirketi kendi mahallesinden görmeyen ve işi yapmak istemeyen bürokrat, baş parmağını yukarı doğru kaldırıp, biraz da sesini kısarak “yukarıya sormak lazım” diyor. Şirketin temsilcisi “yukarı neresi” diye sorunca da “külliye” yanıtını alıyor. Bürokrat sanıyor ki işi olmayan şirket, faturayı Erdoğan’a kesince kendisi kurtulacak.

*Bir bakanlıkta işi olan hükümete yakın bir iş adamı, bir bakana “Yukarının haberi var” derken, sanıyor ki Bakan işin eğrisine doğrusuna bakmadan korkup hemen imza atacak. Koskoca Bakan bu, kaynağından kontrol etme şansı var. Kontrol edince durumun öyle olmadığı ortaya çıkıyor.

*Bir gazeteci, yazısında ya da TV’de hükümeti eleştiriyor. Sosyal medyada hükümet savunucusu bir kullanıcı o gazeteciye galiz küfürler ediyor. Kullanıcının profiline bakıyorsunuz. Profilinde, arka planında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın boy boy resimleri. Sanıyor ki orada Erdoğan’ın fotoğrafı olunca hakaret ve küfür etmek serbest.

Çok merak ediyorum, acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi tabanında üretilen “Yukarı” ya da “Külliye” kavramlarının aşağıda bu şekilde kullanıldığının farkında mıdır?