Tekâlifi Milliye, karşılıksız bağış veya yardım değil, “bedeli sonradan ödenmek üzere” alınan zorunlu iç borçtu. Atatürk, Sakarya Savaşı öncesinde halktan aldığı zorunlu borcu, Büyük Zafer’den sonra halka geri ödedi...


Biliyorsunuz, AKP’li Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta ekranlardan IBAN numarası vererek başlattığı koronavirüse karşı bağış kampanyasını, Atatürk’ün Tekâlifi Milliye Emirlerine benzetti. Peki, ama gerçekten böyle bir benzerlik kurulabilir mi?

İşte bugün, 1921’deki Tekâlifi Milliye Emirleri’nin, 2020’deki koronavirüs yardım kampanyasına neden hiç benzemediğini anlatacağım.

OLAĞANÜSTÜ SAVAŞ KOŞULLARI

Milli Mücadele’nin en zor günleriydi. İşgalci Yunan orduları, İngilizlerin işaretiyle Anadolu içlerinde ilerliyordu. Hedefleri Ankara’yı ele geçirip Osmanlı Hükümeti’ne imzalattıkları Sevr Antlaşması’nı milletin gerçek temsilcisi durumundaki TBMM’ye de onaylatmaktı.

21 Temmuz 1921’de Türk orduları, çok fazla kayıp verilen Kütahya-Eskişehir Savaşları’ndan Atatürk’ün emriyle Sakarya’nın doğusuna çekildi. Afyon, Kütahya, Eskişehir kaybedildi. Türk orduları bu savaşta 1634 şehit, 4981 yaralı, 374 tutsak olmak üzere toplam 6998 kayıp verdi. 30 bin 809 asker silahlı olarak cepheden kaçtı. Türk ordusunun durumu iyi değildi.

23 Temmuz 1921’de Bakanlar Kurulu’nun, “meclisin Kayseri’ye nakledilmesi” önerisi, meclis tarafından reddedildi. Asker kaçaklarını önlemek için İstiklal Mahkemeleri kuruldu.

28 Temmuz 1921’de Yunan Savaş Meclisi, Yunan Kralı’nın başkanlığında Kütahya’da toplanıp Ankara’ya yürüme kararı aldı.

2 Ağustos 1921’de Polatlı’daki Batı Cephesi Karargâhı’nı ziyaretten dönen milletvekilleri, meclise verdikleri bilgide “ordunun şaşılacak kadar yoksul olduğunu, çok hızlı önlemler alınması gerektiğini” söylediler.

5 Ağustos 1921’de, Atatürk, meclis tarafından üç ay süreyle olağanüstü yetkili başkomutanlığa getirildi. Başkomutan Atatürk, işte bu koşullarda, bir ölüm kalım savaşı durumundaki Sakarya Savaşı öncesinde, 7-8 Ağustos 1921’de Tekâlifi Milliye Emirleri’ni yayınladı.


Ülke işgal altında, bütçe yok, ihtiyaç çok


İşgal günleri yokluk günleriydi. Ankara hükümeti, 1921 yılı mali bütçesini hazırlayamamıştı. Maliye Bakanlığı’na, tabanı 20 milyon lira, tavanı ise sınırsız bir askeri harcama yetkisi verilmişti. Ancak ortada savaş masraflarını karşılayacak bir para yoktu.

Peki, o ölüm kalım günlerinde Başkomutan Atatürk ne yapacaktı?

İlk akla gelen yeni vergiler koymak veya mevcut vergileri artırmaktı. Nüfusunun yüzde 85’i köylerde yaşayan bir ülkede bu vergiler daha çok tarıma yönelik olacaktı. Ancak başkomutan, işgal altında bir ülkede, hasat mevsiminin ortasına bile gelinmemişken tarıma dayalı vergiler koymayı doğru bulmadı.

Dış borçlanma ile para bulunamaz mıydı? Çok zor! Çünkü o sırada Osmanlı’nın ödemesi durdurulan 303.7 milyon lira dış borcu vardı. Ayrıca dış borç alınabilecek ülkelerden İngiltere, Fransa ve İtalya ile savaş durumundaydık. ABD ise kabuğuna çekilmişti. Ayrıca Başkomutan, “tam bağımsızlığa” verdiği önem nedeniyle Batı’dan dış borç almak istemiyordu.

Emisyon yoluyla para bulmak mümkün olamaz mıydı? Sanayinin ve üretimin olmadığı işgal altında bir ülkede karşılıksız para basmak, fiyatları artırmaktan başka bir işe yaramayacaktı. Ayrıca o günlerin Anadolu’sunda teknik olarak para basmak da imkânsızdı. Anadolu’da kâğıt para basacak tesis yoktu. Ayrıca piyasada kâğıt para değil, altın para işlemdeydi.

Geriye tek bir seçenek kalıyordu: İç borçlanma... Fakat burada da bir sorun vardı: Klasik bir iç borçlanmada devlet tahvil çıkarır, sermaye sahipleri de bu tahvilleri satın alır. Ancak işgal Anadolu’sunda ne doğru dürüst banka, ne güçlü bir şirket, ne de büyük bir sermaye vardı. Dolayısıyla,  geriye tek bir seçenek; “zorunlu iç borçlanma” kalıyordu.

Zorunlu iç borçlanmanın mantığı, devletin çıkardığı tahvillerin satın alınmasını mecburi tutmasıydı. Ancak o sırada Anadolu’da devlet tahvili çıkarak kâğıt, taklidi zor klişe, iyi baskı yapacak matbaa yoktu. Bu nedenle Başkomutan, tahvil olmadan iç borçlanmaya gidecekti. Şöyle ki, Maliye Bakanlığı’na bağlı defterdarlık ve mal müdürlüklerinde halk için hesaplar açılacak, iç borçlanma karşılığı alınan tahsilat o hesaplara kaydedilecekti.

Alptekin Müderrisoğlu’nun ifadesiyle “Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, dünya maliye tarihinde ilk defa geniş çapta uygulanacak olan gelir artırıcı bir sistemin hazırlığı içindedir.” (1) İşte Başkomutan Atatürk’ün olağanüstü savaş koşullarında uygulayacağı o sistemin adı Tekâlifi Milliye’dir.

Tekâlifi Milliye Emirleri: Karşılıksız bağış değil, iç borçlanma


5 Ağustos 1921’de olağanüstü yetkili Başkomutan olan Atatürk’ün ilk icraatı 7, 8 Ağustos 1921’de “Tekâlifi Milliye Emirleri”ni yayınlamak oldu. On emirden oluşan bu “Milli Yükümlülükler” Ankara’daki Hâkimiyet-i Milliye gazetesi tarafından halka duyuruldu.

Tekâlifi Milliye Emirleri şunlardı:

1. Her ilçede Tekâlifi Milliye Komisyonları kurulacaktır. Bu komisyonlar belirtilen malları toplayarak bildirilen cephelere gönderecektir.

2. Her ev, birer kat çamaşır, birer çift çorap ve birer çift çarık hazırlayarak komisyona teslim edecektir.

3. Herkes elinde bulunan çamaşırlık bez, Amerikan patiska, pamuk, yıkanmamış yün ve tiftik, erkek elbisesi yapımı için her türlü kışlık ve yazlık kumaş, kösele, taban astarlığı, sarı ve siyah meşin, sahtiyan, mamul veya yarı mamul çarık, fotin, demir kundura çivisi, tel çivi, kundura ve saraç ipliği, nal ve nal yapımında kullanılan demir, mıh, yem torbası, yular, belleme, kolan, kaşağı, gebre, semer ve urganların yüzde 40’ını komisyonlara teslim edecektir. Teslim edilen malların bedelleri daha sonra devlet tarafından ödenecektir.

4. Herkesin elinde bulunan buğday, un, saman, arpa, kuru fasulye, bulgur, nohut, mercimek, koyun, keçi, kasaplık sığır, şeker, gaz yağı, pirinç, sabun, tereyağı, zeytinyağı, tuz, çay ve mum stoklarının yüzde 40’ına ordu adına el koyulacaktır. El koyulan malların paraları daha sonra devlet tarafından ödenecektir.

5. Halkın elindeki kara taşıt araçlarıyla halk, ayda bir defa ve yüz kilometreyi geçmemek şartı ile orduya ait malzemeyi istenen yere taşıyacaktır. Bu iş için kimseye ücret ödenmeyecektir.

6. Ülkeyi terk etmiş olanların hazineye geçmiş olan mallarından orduya yarayanlara el koyulacaktır.

7. Halkın elindeki her türlü silah, cephane, en geç üç gün içinde komisyonlara teslim edilecektir.

8. Herkesin elindeki benzin, vakum, gres yağı, makine yağı, don yağı, saatçi ve taban yağları, vazelin, otomobil lastiği, kamyon lastiği, lastik yapıştırıcı solüsyon, buji, soğuk tutkal, Fransız tutkalı, telefon makinesi, kablo, çıplak tel, pil vb. maddeler ile sülfürik asit stoklarının yüzde 40’ına ordu adına el koyulacaktır. Alınan mal ve malzemenin bedelleri daha sonra sahiplerine ödenecektir.

9. Demirci, marangoz, dökümcü, tesviyeci, saraç ve araba yapan esnafın üretim, onarım ve yapım güçleri hesaplanacak. Ayrıca kasatura, kılıç, mızrak ve eğer yapabilecek zanaatkârlar bulunacak ve bu esnaf, savaş araç gereçleri onarım ve yapımıyla görevlendirilecektir. Devamlı görevlendirilenlere geçim ücreti ödenecektir.

10. Evvela halka bırakılan dört tekerlekli tüm arabaların ve koşum hayvanlarının yüzde 20’si ordu adına alınacaktır. Bütün bu alınanların bedeli sonradan ödenecektir.

Yani, Vahdettincilerin iddia ettikleri gibi ortada kullanacak “padişah altını” falan yoktu. Öyle ki ordu çarığa, çoraba muhtaçtı.

[caption id="attachment_5727558" align="alignnone" width="600"] Atatürk, Tekâlifi Milliye Emirleri’ni yayınladığı gün, başkomutan olarak orduya ve millete bir beyanname yayınlayarak düşmanı Anadolu’nun harimi ismetinde boğacaklarını söylemişti. (Hakimiyeti Milliye, 7 Ağustos 1921)[/caption]

Tekâlifi Milliye borçları son kuruşuna kadar geri ödendi


Tekâlifi Milliye Emirleri ile bir ölüm kalım savaşı öncesinde iğneden ipliğe halkın elinde avucunda ne varsa yüzde 20’si ile yüzde 40’ına el koyuldu. Bu emirlere uymayanlar vatana ihanetle cezalandırılacaklardı. (2) İstiklal Mahkemeleri tutanakları incelendiğinde bu konuda sadece iki olay olduğu görülüyor. (3)

Tekâlifi Milliye Emirleri karşılıksız bağış, hibe veya karşılıksız yardım değildi. Tekâlifi Milliye Emirleri bedeli sonradan ödenmek üzere alınan zorunlu borçtu. Eski tabirle cebri istikraz. Nitekim üçüncü, dördüncü, sekizinci ve onuncu emrin sonunda, “El koyulan malların bedelleri daha sonra devlet tarafından ödenecektir” denilmişti.

[caption id="attachment_5727560" align="alignnone" width="600"] 1921'de alınan Tekalifi Milliye borçları, 1923 - 1929 arasında son kuruşuna kadar ödendi. ( Kaynak: M.Akif Tural, s.559, Tezcan, s. 163 )[/caption]

Alınan borcu sonradan geri ödemek için önce el koyulacak malların toplam miktarı hesaplanmış, sonra bunun el koyulacak yüzde 20’si veya yüzde 40’ı ayrılmış, sonra da Tekâlifi Milliye Komisyonları adil bir şekilde el koyulacak malın değerini belirlemişti. Son olarak el koyulan malın cinsi, miktarı ve bedeli bir tutanağa yazılmış ve bu tutanak senet yerine geçmek üzere mal sahibine verilmişti. (4)

Başkomutan Atatürk halka verdiği sözü tuttu. Milli Mücadele’den sonra devlet, Tekâlifi Milliye borçlarını geri ödedi. (5)

Tekâlifi Milliye borçlarının büyük bir kısmı nakit, az bir kısmı ise hazine tahvilleriyle ödendi. Borç ödemeleri için 12 Nisan 1923 tarihli ve 328 sayılı bir kanun çıkarıldı. (Düstur, 3.T, C.4, s. 71-72). Bu kanuna göre toplamı 6.003.663 TL olan Tekâlifi Milliye borçları hak sahiplerine ödenmeye başlandı. Borcun yüzde 72,3’üne karşılık gelen 4.340.508 TL tutarındaki bölümü 1923’te, geri kalan yüzde 27,7’lik kısmı ise 1924-1929 arasında ödenip bitirildi. (6)

Dahası, Atatürk’ün genç Türkiye Cumhuriyeti sadece Tekâlifi Milliye borçlarını değil, Osmanlı’nın iç borçlarını da ödedi. Devlet, Osmanlı’nın iç borçları için de 10.527.217 TL ödedi.  Böylece Türkiye Cumhuriyeti 1923-1937 arasında halka toplam 17.426.409 TL iç borç ödedi. (7)

Demem o ki,  Tekâlifi Milliye, karşılıksız bağış veya yardım değil, “bedeli sonradan ödenmek üzere” alınan zorunlu iç borçtu. Bugün 2020’de halktan istenen karşılıksız koronavirüs yardımlarının 1921’de halktan istenen zorunlu iç borçla hiçbir ilgisi yoktur. Atatürk, Sakarya Savaşı öncesinde halktan aldığı zorunlu borcu, savaştan sonra -son kuruşuna kadar- halka geri ödedi. Yani Tekâlifi Milliye’nin “bedeli ödenmiştir.”

Allah bu millete bir daha o Tekâlifi Milliye günlerini yaşatmasın! O günler savaş günleridir; devletin çarığa, çoraba, iğneye, ipliğe muhtaç olduğu yokluk günlerdir.

KAYNAKLAR, DİPNOTLAR:

1- Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşı’nın Mali Kaynakları, Ankara, 2013, s. 345-350

2- Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C.IV, İstanbul, 1991, s. 108,109.

3- Müderrisoğlu, s. 358.

4- Müderrisoğlu, s. 362.

5- Müderrisoğlu, s. 363

6- C. Duru, K. Turan, A. Öngeoğlu, Atatürk Dönemi Maliye Politikası, Ankara, 1982, s.  298. M. Akif Tural, “Tekâlifi Milliye, Halka Borcu Kalmayan Devlet”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.X1, (Temmuz 1992), S.32, s. 556-559. Cezmi Tezcan, Tekâlifi Harbiye ve Tekâlifi Milliye Örneklerinde Savaş Dönemleri Mali Politikaları, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara, 2005, s. 162,163.

7- Tezcan, s. 163.