Fatih Sultan Mehmet, akla, bilime, özellikle de sanata önem veren aydınlanmacı bir padişahtı. Resim ve heykel yapmanın “şeriata aykırı olduğunun” düşünüldüğü bir dönemde ve toplumda İtalya’dan ressamlar ve heykeltıraşlar çağırdı, kendi suretinin ve başka suretlerin resmini yaptırdı.

Fatih Sultan Mehmet’in, İtalyan ressam Gentile Bellini’ye yaptırdığı tablolardan biri geçtiğimiz günlerde Londra’da bir müzayedede satışa çıkarıldı. Ekrem İmamoğlu’nun talimatı üzerine İBB, söz konusu tabloyu 770.000 sterline satın aldı. Hiç şüphesiz Bellini’nin Fatih Sultan Mehmet tablosu İstanbul’a çok yakıştı. Öncelikle böyle manevi değeri yüksek bir kültür mirasını ülkeye kazandıranları yürekten kutluyorum. Bu vesileyle bugün, Fatih Sultan Mehmet’in kültüre ve sanata verdiği önemi, Fatih Bellini ilişkisini ve o tabloyu anlatacağım.

AYDINLANMACI SULTAN: FATİH

Son derece iyi yetişmiş ve ileri görüşlü bir hükümdar olan Fatih Sultan Mehmet, Kritovulos’a göre Arapça, Farsça, İbranice, Keldanice, Slavca, İtalyanca, Rumca, Latince ve eski Yunanca biliyordu.  Okumayı çok seviyor ve devlet işlerinden arta kalan zamanlarını kütüphanesinde geçiriyordu. Fatih’in kitap merakı şehzadelik yıllarına uzanıyordu. Genç sultanın daha o günlerde çok büyük bir kütüphanesi vardı. Önce Manisa sarayında bir kütüphane kurmuş ve zamanla bunu zenginleştirmişti. Tahta çıktıktan sonra da kitap toplamaya devam etmiş ve İstanbul’un fethine kadar hayli geniş bir kütüphaneye sahip olmuştu. Fatih, şahsi kütüphanesini oğlu II. Bayezid döneminde “zındıklıkla” suçlanarak idam edilecek olan Molla Lütfi’ye emanet etmişti. Fatih, halkın da okumasını istiyordu, bu nedenle İstanbul’da kütüphaneler kurmuştu.

Fatih özellikle antik tarihe ve coğrafyaya meraklıydı. Palutarque’nin “Ünlü Adamların Hayatı” adlı eseri ve Batlamyus’un “Geographia”sı Fatih’in emriyle Yunancadan Türkçeye çevrilmişti. Fatih’in sarayında Yunanca ve Latince bilen iki kâtip bulunuyor ve padişaha “Eskiçağ Tarihi” öğretiyorlardı. Ayrıca sarayda antik tarihe ve eski uygarlıklara meraklı Anconalı Criacus adlı biri daha vardı. Criacus, Fatih’e Diogenes’i, Leartius’u, Heredot’u, Romalı tarihçileri; Büyük İskender’in, papaların, imparatorların, Fransa krallarının, Lombardların vakayinamelerini okumuştu. Fatih’in antik tarih merakı İstanbul’un fethinden sonra bir kat daha artmıştı; çünkü fetihten sonra padişah Bizans kütüphanelerinde kalan Yunanca ve Latince eserleri saray kütüphanesine toplayıp incelemişti. Bu eserler arasında antik yazarların başyapıtları vardı. Homeros’tan çok etkilenen Fatih, kendisi için özel olarak bir “İlyada” kopyası hazırlatmıştı. İlyada’yı okuyan Fatih, “Aşil” ve “Hektor” gibi Truva kahramanlarını da tanıyordu. Bizanslı tarihçi Kritovulos tek nüsha olarak yazdığı eserinde Fatih’in, 1462’de Midilli’nin fethi sırasında Çanakkale’de Truva’yı (İlion’u) ziyaret ettiğini şöyle anlatıyor:

II. Mehmet Çanakkale Boğazı’nı ordusuyla birlikte geçti. Küçük Frigya’ya doğru ilerledi ve İlion’a vardı. Harabeleri ve eski Troya şehrinin kalıntılarını gezerek (...) Aşil ve Ajaks gibi kahramanların mezarları hakkında da bilgi aldı. Anılarını ve kahramanlıklarını saygıyla andı. (...) Başını yavaşça sallayarak, ‘Allah bunca yıl sonra da olsa bu şehrin ve sakinlerinin öcünü almayı bana bahşetti. (...)’ dedi.” Kimileri, Kritovulos’un aktardığı bu sözlerin Fatih’e ait olmadığını iddia etseler de Stefanos Yerasimos, “resmi tarihçi” sıfatını taşıyan Kritovulos’un, Fatih’in onayı olmaksızın böyle bir olay uydurup Fatih’in ağzından bu sözleri yazamayacağını belirtiyor.

Fatih, sadece İlion’u (Truva’yı) değil, Akrepol’ü de gezmişti. 1458’de Atina’yı ziyareti sırasında Akrepol’ü gezerek buradan “filozofların şehri” diye söz etmişti.

Fatih Sultan Mehmet, bağnaz bir hükümdar değildi. Akılla ve stratejiyle hareket eden, dünyayı anlamaya çalışan ufku geniş bir liderdi. Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşmesine karşı çıkan ünlü Bizans âlimi Gennadius’u getirtip “patrik” olarak atamış ve kendisi için Hıristiyanlığı anlatan bir risale yazmasını istemişti. Gennadius da “İtikadname” adlı bir eser yazıp Fatih’e sunmuştu.

Fatih, gerçek bir bilim ve sanatseverdi. Ali Kuşçu, Amirutzes, Georgios, Trapezuntios, Hocazade gibi Doğu’nun ve Batı’nın önemli âlimlerine sahip çıkmıştı. Sadece Müslümanları değil, Hıristiyan bilim adamlarını da sarayına davet etmiş, onların düşüncelerinden de yararlanmıştı.

Fatih, Avrupa’dan birçok sanatçı ve bilim adamını İstanbul’a davet etmişti. Fatih döneminde Osmanlı sarayına birçok İtalyan ressam ve heykeltıraş gelmişti. İşte onların başında 1479-1481 arasında sarayda bulunan ve Fatih’in portrelerini ve madalyonlarını yapan İtalyan Ressam Gentile Bellini geliyordu.

FATİH VE BELLİNİ


1888’de Paris’te L. Thuasne, “Gentile Bellini et le Sultan Mohamet II” adlı bir kitap yayınladı. Bu kitabı 1907’de Ahmet Refik “Fatih ve Bellini” adıyla Osmanlıcaya çevirdi. Fatih ve Bellini ilişkisini bu eserden takip edelim:

1497’de Osmanlı-Venedik savaşları sona ermiş, barış sağlanmıştı. 26 Ocak 1479’da Osmanlı-Venedik anlaşması imzalanmıştı. Barış görüşmeleri sonrasında Fatih, torunlarından birinin sünnet düğününe Venedik Cumhuriyeti’nin en üst düzey yöneticisi “duka”yı davet etmişti. Ayrıca insan portresi ile madalya yapımı konusunda tecrübeli bir sanatkârın da İstanbul’a gönderilmesini Duka Pietro Moçenigo’dan rica etmişti. Duka, işlerinin yoğunluğu nedeniyle bu davete katılamayacağını, ancak istenilen sanatkârı en kısa sürede İstanbul’a göndereceğini bildirmişti.

[caption id="attachment_5900109" align="alignnone" width="409"] 1888’de Paris’te L. Thuasne, “Gentile Bellini et le Sultan Mohamet II” adlı bir kitap yayınladı. Bu kitabı 1907’de Ahmet Refik “Fatih ve Bellini” adıyla Osmanlıcaya çevirdi. Kitap, 2006’da Yeditepe Yayınevi’nce basıldı.[/caption]

1 Eylül 1479’da Venedik Senatosu, o sırada kardeşi Giovanni Bellini ile birlikte Dukalık Sarayı ve Senato’nun resim işleriyle uğraşan Gentile Belllini’yi İstanbul’a göndermeye karar vermişti.

Gentile Bellini çok başarılı bir ressamdı. Hem Hıristiyan azizlerini, Meryem ve İsa’yı resmediyor, hem de Venedik dukalarını ve İstanbul’u fetheden Fatih’in portrelerini yapıyordu.

3 Eylül 1479’da yola çıkan Bellini ve ekibi eylül sonunda İstanbul’a varmıştı. Bellini İstanbul’da kaldığı 1.5 yıla yakın bir zamanda Fatih’in emri ile hem çeşitli resimler çizmiş hem de Fatih’in portrelerini yapmıştı. İstanbul’da Bizans sanatını da inceleyen Bellini, Teodosyus Sütunu’nu da resimlemişti. Bellini, Venedik’e döndüğünde bir de ünlü Fatih madalyonu yapmıştı.

Fatih’in çağrısıyla İstanbul’a gelen ilk İtalyan ressam Gentile Bellini değildi, Fatih’in davetiyle, 20 yıl kadar önce de Veronalı ünlü ressam Matteo Dö Pasti İstanbul’a gelmişti. Bu arada Gentile Bellini İstanbul’a geldikten sonra Fatih, yine 1479’da, Venedik Dukası’na yazdığı bir mektupla “Bir heykeltıraş ve bir de tunç dökebilecek bir sanatkârın gönderilmesini” istemişti. Fatih’in bu isteği üzerine Bartalemeo adlı bir İtalyan heykeltıraşın İstanbul’a gönderilmesine karar verilmişti.

Fatih, Bellini’nin mütevazı kişiliğinden çok etkilenmiş, onun sanatına hayran olmuş, onu himayesine almış ve çok samimi davranmıştı. Ancak 1480 yazında Osmanlı ordularının Rodos Adası’nın fethinde başarısız olması üzerine Fatih, kasım ayının sonlarına doğru Bellini’ye Venedik’e dönebileceğini söylemişti. Hizmetinden çok memnun kaldığı Bellini’ye kıymetli hediyeler de vermişti. Bellini, 1480 sonlarında İstanbul’dan ayrılıp Venedik’e dönmüştü.

O TABLONUN ÖYKÜSÜ


Bellini’nin çizdiği Fatih portrelerinin sayısı kesin olarak bilinmemektedir. Çünkü başka ressamlar tarafından yapılan bazı tablolar da ona mal edilmiştir. L. Thuasne’ye göre Bellini tarafından yapıldığına şüphe olmayan tablolar şunlardır: Fatih’in yaşlılık dönemini betimleyen bir madalyon, Fatih’i sağında ve solunda üç taç ile resmeden tablo, bir solak yeniçeri ile bir saraylı kadın resmi. İsmail Hakkı Uzunçarşılı da “Osmanlı Tarihi” adlı eserinin 2. cildinde Thuasne’nin bu listesini doğru kabul ediyor.

[caption id="attachment_5900110" align="alignnone" width="600"] Franz Babinger’in ‘Gentile Bellini’ye ait olduğunu iddia ettiği, Fatih ve bir şehzadeyi gösteren tablo. (Fatih ve Bellini, İstanbul, 2006, resim 6)[/caption]

Ancak Franz Babinger, Bellini’nin bu eserlerine ek olarak Fatih ile genç bir şehzadeye ait olduğu düşünülen bir tabloyu daha Bellini’nin yaptığını iddia etmiştir. İşte İBB’nin satın aldığı tablo, o tablodur.

Prof. Semavi Eyice’nin anlattığına göre İsviçreli Tarihçi Rudolf Tscudi, 1959’da Basel şehrinde bir evde, üzerinde Fatih Sultan Mehmet ile genç bir şehzadenin resmedildiği bir tablo bulmuş ve bunu Franz Babinger’e bildirmiştir. Tablonun yapıldığı levhanın arkasında şöyle bir yazı vardır: “Ritratti di Maometto secondo e di suo Figlio di Gentile Bellino” (İkinci Mehmet ve onun oğlunun Gentile Bellini tarafından resmi). Resmin arkasındaki yazıda Fatih’in karşısındaki kişinin Fatih’in oğlu olduğu belirtilmekle birlikte hangi oğlu olduğu belirtilmemiştir. Fatih’in en sevdiği oğlu Şehzade Mustafa, Bellini İstanbul’a gelmeden 1474’te ölmüştü. Bellini İstanbul’dayken Fatih’in büyük oğlu Bayazıd ise Amasya’daydı. Babinger’e göre tablodaki ikinci kişi Cem Sultan’dır. Ancak Cem Sultan da o sırada Konya’da yaşıyordu. Franz Babinger’in, 1969’da Hayat Tarih Mecmuası’nda yayınlanan “Fatih ve Ressam Gentile Bellini” başlıklı makalesine göre ise bu tabloda Fatih’in karşısında resmedilen kişinin –Fatih’in yanında bulundurmaktan ve sohbet etmekten hoşlandığı- Bosna Kralı’nın oğlu İshak Bey olabileceği belirtilmiştir.

Peki, ama Bellini’nin yaptığı bu tablolar, Fatih’ten sonra nasıl ortadan kaybolmuştur?

1.Thuasne, “Fatih ve Bellini” adlı eserinde aynen şöyle diyor: “Fatih ülkesinin başkentinde sanat zevkiyle tablolar, heykeller ve madalyalar yaptırdı. Fakat ölümünden sonra yerine geçen ikinci şehzadesi Sultan II. Bayezid mutaassıp (bağnaz) bir kişi olduğundan babası tarafından yaptırılan tablolarla diğer sanat eserlerini çarşılarda sattırmıştı. O zaman bunlar hep Avrupalı tacirler tarafından satın alınmış, Hıristiyan merak erbaplarının koleksiyonlarını zenginleştirmişti.

Prof. Halil İnalcık da “Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ” adlı eserinde II. Bayezid dönemini kastederek “Bellini’nin fresklerinin sökülüp çarşıda satılması bu döneme rastlar” diyor.

Fatih Sultan Mehmet, akla, bilime, özellikle de sanata önem veren aydınlanmacı bir padişahtı. Resim ve heykel yapmanın “şeriata aykırı olduğunun” düşünüldüğü bir dönemde ve toplumda İtalya’dan ressamlar ve heykeltıraşlar çağırdı, kendi suretinin ve başka suretlerin  resmini yaptırdı. Fakat maalesef Fatih’ten sonra yerine geçen oğlu II. Bayezid, bağnaz bir padişahtı; babasının yaptırdığı resimleri, heykelleri, freskleri “şeriata aykırı” bularak ortadan kaldırdı; pazarlarda sattırdı.  Fatih’in aydınlanmacı çizgisi Fatih’ten sonra devam ettirilemedi. Yeni bir aydınlanmacı liderin ortaya çıkması için yüzyıllar geçmesi gerekti. Türk toplumunun yeni aydınlanmacı lideri 19. yüzyılda dünyaya geldi. O yeni aydınlanmacı liderin adı Mustafa Kemal Atatürk’tü.

KAYNAKÇA


1) L. Thuasne, Fatih ve Bellini, Çev.  Ahmed Refik, İstanbul 2006.

2) İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, Ankara, 1995.

3) Franz Babinger, “Fatih ve Ressam Centile Bellini,” Çev. M. Şevki Yazman, Hayat Tarih Mecmuası, X, S.7, Ağustos 1969, s. 86.

4) A.Süheyl Ünver, İstanbul Risaleleri, C.1, İstanbul, 1995

5) Erhan Afyoncu, Truva’nın İntikamı, 3. bas., İstanbul, 2009.

6) Sinan Meydan, Son Truvalılar, Truva’nın Kayıp Kökleri, 7. bas., İstanbul, 2019.

7) Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, (1300-1600), İstanbul, 2019.

8) Semavi Eyice, “Sultan Cem’in Portreleri Hakkında”, Belleten, C.37, Ocak 1973, S. 145, s. 23-25.