Üç farklı tarihe ait bu üç farklı belge, “Saray, Atatürk’ü, Milli Mücadele’yi başlatsın diye Samsun’a gönderdi!” yalanını yerle bir ediyor. Belgeler, Milli Mücadele’nin işbirlikçi İstanbul Saray Hükümeti’ne rağmen kazanıldığını gösteriyor.

AKP iktidarı “kendi resmi tarihini” yazıyor. Son olarak geçtiğimiz “19 Mayıs” vesilesiyle bir kere daha iktidarın “kendi resmi tarihini” yazma çabasına tanık olduk. Yandaş medya ve yandaş profesörler, 19 Mayıs’tan, dolayısıyla Milli Mücadele’den, İstanbul Saray Hükümeti’ne “pay” çıkarmak için yine tarihi alt üst ettiler.

İşte bugün, iktidarın tarihi çarpıtarak “kendi resmi tarihini yazma” çabasına karşı üç resmi belge yayınlayacağım; İstanbul Saray Hükümeti’nin (Sadrazam Damat Ferit ve Padişah Vahdettin’in) Milli Mücadele’yi bitirmek için nasıl canla başla çalıştığını gözler önüne seren yüzlerce belgeden sadece üçü.

PADİŞAH VAHDETTİN’İN PLANI: İNGİLİZLERİN SÖZÜNDEN ÇIKMAMAK

Padişah Vahdettin’in işgallere karşı tek çözümü İngiliz merhametine sığınmaktı. Nitekim Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığında şöyle demişti: “Bu koşulları, ağır olmalarına rağmen kabul edelim. Öyle tahmin ederim ki, İngiltere’nin Doğu’da asırlarca sürmekte olan dostluğu ve lütufkâr siyaseti (!) değişmeyecektir. Biz onların hoşgörüsünü daha sonra elde ederiz.(1) Gerçekten de Vahdettin, Milli Mücadele’nin başından sonuna kadar kendi ifadesiyle “İngilizlerin hoşgörüsünü kazanmak” için uğraşıp durdu. Bu nedenle İngilizci Damat Ferit’i tam 5 kere sadrazamlık makamına getirdi. Damat Ferit sayesinde İngilizlerin hoşgörüsünü kazanmaya çalıştı. Sadrazam Damat Ferit, 9 Mart 1919’da İngiliz Yüksek Komiser Yardımcısı Richard Webb’i ziyaret ederek “Efendisi padişahla kendisinin ümitlerini Tanrı’ya ve İngiliz yönetimine bağladıklarını” söyledi. (2)

Umutlarını Tanrı’dan sonra İngilizlere bağlayan” Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit, Milli Mücadele boyunca İngilizlerin sözünden çıkmadılar; kurtuluşu, daha doğrusu sarayın, sultanın, iktidarın ve İstanbul’un kurtuluşunu İngiliz merhametine sığınmakta gördüler. İngilizlerin dediğini yapıp İngilizlerin güvenini kazanıp İngilizlerin desteğini almak dışında bir politikaları yoktu. Atatürk’ü de bu maçla -İngiliz isteklerini yerine getirmek için- Samsun’a gönderdiler. Atatürk, kendisine verilen görevin tam tersine Anadolu’da milli direniş başlatınca, yine İngilizlerin isteğiyle önce Atatürk’ü geri çağırdılar, sonra görevden aldılar, sonra üzerine paralı ordu gönderdiler, sonra da idama mahkûm ettiler. Onların gözünde Atatürk ve silah arkadaşları “asi”, ”eşkıya”,  Kuvayı Milliyeciler ise “Gayri Milliciler”di.

BELGE 1: PADİŞAH HATTI HÜMAYUNU VE HÜKÜMET BİLDİRİSİ


Padişah Vahdettin, Milli Mücadele’ye karşı “iç savaşı” Sadrazam Damat Ferit eliyle yürüttü. Damat Ferit’in isteği ile Şeyhülislam Dürrizade, 11 Nisan 1920’de Kuvayı Milliyecilerin katledilmelerinin “dinen caiz” olduğunu belirten fetvalar yayınladı.

Padişah Vahdettin, 11 Nisan 1920’de Damat Ferit’in yeni hükümetini onaylayan bir “Hattı Hümayun” yayınladı. Vahdettin, bu hattı hümayununda ülkenin kötü gidişinin tek sorumlusunun “Kuvayı Milliye” olduğunu belirtiyordu. “İsyancılıkla” suçladığı Kuvayı Milliyecilere karşı gerekli önlemlerin alınmasını istiyordu. Mondros Mütarekesi’nden sonra ülkenin durumunun düzelmeye başladığı bir ortamda “milliyet” adı altında çıkarılan “karışıklıkların” ülkeyi tekrar tehlikeye attığını ve bu karışıklıklara karşı şimdiye kadar başlatılan barışçı tedbirlerin sonuçsuz kaldığını belirtiyordu. Vahdettin, “isyan hareketi” diye adlandırdığı bu karışıklıkların devamı halinde ülkenin daha tehlikeli durumlara düşeceğini belirterek bu “isyan durumunun” düzenleyicisi ve teşvikçisi olanlar hakkında kanuni işlem yapılmasını; “aldatılmak” suretiyle bu harekete katılanlar içinse “genel af” çıkarılmasını istiyordu. İtilaf devletleri ile olan ilişkilerin ise “samimi ve güvene dayalı olarak geliştirilmesini” ve kalıcı bir barışın sağlanmasını emrediyordu.

[caption id="attachment_5847401" align="alignnone" width="643"] Padişah Vahdettin’in Kuvayı Milliye’yi “isyan hareketi” diye adlandıran “hattı hümayunu” ve Milli Mücadele’yi “en büyük hıyaneti vataniye” diye adlandıran “hükümet beyannamesi”. (Takvimi Vekayi, 11 Nisan 1920)[/caption]

Aynı gün, 11 Nisan 1920’de bir de “Hükümet Beyannamesi” yayınlandı. Bu beyannamede milli hareketten “fitne ve fesat”, “erbabı isyan”,en büyük hıyaneti vataniye” diye söz ediliyor; milliyetçiler “akla ve hale uygun bir yol” tutmamakla eleştiriliyor; milli örgütün anayasaya aykırı olarak halktan zorla para ve asker topladığı, buna uymayanları ise cezalandırdığı belirtilerek bu davranışlar “cinayet” olarak adlandırılıyordu. Milli hareketin hem Anadolu’yu Yunan istilasına uğrattığı hem de devletin başını gövdesinden ayırdığı, ancak bu işlerin, fetvadan da anlaşılacağı üzere, “Allah’ın buyruğuna ve şeriata aykırı olduğu” belirtiliyordu. Devlet ve milletin, tehlike içinde hayat ve selametini kurtarmak için yola gelmeyenleri “tedip etmekte” tereddüt edilmeyecekti. “İsyan hareketini” düzenleyenlere ve kışkırtanlara kapılanlardan “pişman olanlar” bir hafta içinde padişahın affına uğrayacaklardı. Düzenleyen ve kışkırtanlarla onlara uymakta ısrar edenler ise şeran ve kanunen “tedip” edileceklerdi. (3)

Kuvayı Milliyecilerin katli vaciptir” diyen hükümet fetvası, Kuvayı Milliye’yi “isyan hareketi” diye adlandıran Padişah hattı hümayunu ve Milli Mücadele’yi “en büyük hıyaneti vataniye” diye adlandıran hükümet beyannamesi Takvimi Vekaiyi’de yayınlandı ve bütün illere yazılı olarak bildirildi. (4)

BELGE 2: Saray Hükümeti’nin “Milli Mücadele’yi bitirme” emri


Atatürk Anadolu’ya geçip de kendisine verilen görevin tam tersine Milli Hareketi örgütlemeye başlayınca İstanbul Saray Hükümeti, İngiliz korkusuyla, büyük bir paniğe kapıldı. Saray, bir taraftan Atatürk’ü İstanbul’a geri getirmeye çalışırken, diğer taraftan da Anadolu’daki asker sivil ileri gelenlere Milli Mücadele’den vaz geçilmesi için emirler veriyordu.

İşte belgesi:

22 Haziran 1919 tarihinde İstanbul Saray Hükümeti’nin Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa ve Erkânıharbiye Umumiye Reisi Cevat Paşa tarafından 14. Kolordu Kumandanlığı’na gönderilen iki şifre emirde açıkça “Milli Mücadele’nin önüne geçilmesi” isteniyordu. Harbiye Nazırı Şevket Turgut ve Erkânıharbiye Umumiye Reisi Cevat paşalar tarafından barış müzakerelerine başlandığı ve umumi vaziyet lehimize döndüğü bir sırada “Milli Harekete devamın iyi bir netice vermeyeceğinden bu teşkilat ve harekâtın isabetli tavsiyelerle önüne geçilmesi” emrediliyordu.

[caption id="attachment_5847402" align="alignnone" width="880"] 22 Haziran 1919 tarihinde Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa ve Erkânıharbiye Umumiye Reisi Cevat Paşa tarafından 14. Kolordu Kumandanlığı’na gönderilen iki ayrı şifre emirde açıkça “Milli Mücadele’nin önüne geçilmesi” isteniyordu. İşte belgedeki o emir: “Müzakeratı sulhiyeye başlandığı ve vaziyeti umumiye lehimize bir cereyan almağa yüz tuttuğu şu zamanda (başlamış olan) harekat ve teşkilatı milliyenin devamı memleket ve milletimiz için hüsnü akıbet vermeyeceği zatıalilerince de malum bulunduğundan esasen ordu ile hiçbir alakası olmayan bugünkü teşkilatın vesayayi saibe ile (isabetli tavsiyelerle) önüne geçilmesini rica ve hükümetin bu arzusunun mevkii fi’le konmuş bulunduğuna dair hemen vürudedecek (seri) cevap ve mütalaatınıza intizar eylerim, efendim.” (Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Yıl:2, Aralık 1953, Sayı: 6, Belge no: 123)[/caption]

Belgede çok açıkça görüldüğü gibi İstanbul Saray Hükümeti’nin Harbiye Nazırı ve Genelkurmay Başkanı, bir kolordu komutanına “Milli Mücadele’nin önüne geçilmesini” emrediyordu. (5)

İstanbul Saray Hükümeti, Milli Mücadele’yi bitirmeye kararlıydı. 3. Ordu Müfettişi Atatürk, 22 Haziran 1919’da bir grup arkadaşıyla birlikte Amasya Genelgesi’ni yayınladıktan bir gün sonra, 23 Haziran 1919’da Saray Hükümeti’nin İçişleri Bakanı Ali Kemal tarafından “ordu müfettişliği” görevinden azledildi. (6)

BELGE 3: Saray Hükümeti’nin “Atatürk’ü tutuklama” emri


Anadolu’da milli direnişi örgütlemeye başlayan Atatürk, 8 Temmuz 1919’da görevden alındı. Ancak saray sadece Atatürk’ü görevden almakla yetinmedi; 30 Temmuz 1919’da Erzurum’daki 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya, Atatürk ile Refet Bey’i “tutuklayarak” İstanbul’a göndermesini emretti.

Harbiye Nazırı Nazım Paşa, 30 Temmuz 1919 tarihli şifre telgrafında Kazım Karabekir Paşa’dan şu istekte bulundu: “Mustafa Kemal Paşa ile Refet Bey’in mukarreratı hükümete muhalif fiil ve hareketlerinden dolayı hemen derdestleriyle İstanbul’a gönderilmeleri konusunda mahalli memurlara emir verildiği ve kolorduca da ciddi yardımda bulunulması...

[caption id="attachment_5847403" align="alignnone" width="582"] 30 Temmuz 1919’da Harbiye Nazırı Nazım Paşa’nın 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’dan Mustafa Kemal Paşa ve Refet Paşa’yı tutuklayıp İstanbul’a göndermesini isteyen şifre emrine karşı Kazım Karabekir Paşa’nın verdiği cevabın belgesi. Karabekir Paşa hükümeti eleştirdiği uzun cevabının başında şöyle diyor: “Hükümetin mukarrerat ve siyasetinin ne olduğunu bilemiyorsam da Erzurum’da bulunan Mustafa Kemal Paşa’nın fiil ve harekâtında vatan ve milletin maksat ve menfaatine ve mevcut kanunlara muhalif telakki edilecek hiçbir hal ve hareketi olmadığını görüyorum; adı geçen kişi, mülk ve milletin saadet ve selameti ile alakadar her ferdi vatanperver gibi yaşamaktadır.” 3 sayfalık belgenin ilk sayfası. (Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Yıl: 2, Mart 1953, Sayı:3, Belge no 48)[/caption]

Kazım Karabekir Paşa cevabi telgrafında şöyle diyor:

Hükümetin mukarrerat ve siyasetinin ne olduğunu bilemiyorsam da Erzurum’da bulunan Mustafa Kemal Paşa’nın fiil ve harekâtında vatan ve milletin maksat ve menfaatine ve mevcut kanunlara muhalif telakki edilecek hiçbir hal ve hareketi olmadığını görüyorum; adı geçen kişi, mülk ve milletin saadet ve selameti ile alakadar her ferdi vatanperver gibi yaşamaktadır.” Bir tarafta Pontus Rum çetelerinin Pontus Devleti, diğer tarafta Ermenilerin Büyük Ermenistan kurmak istedikleri, İtilaf devlerinin de bunlara her türlü desteği verdiği bir ortamda hükümetin bütün bu tehlikelerden habersiz millete hiçbir ümit vermemesi, “bilakis en münevver ve kıymetli zevat ve kumandanların birer suret ve bahane ile millet arasından tecrit ve hapis ve tevkif edilmesi” bir taraftan da silahların alınması, bu bölge halkının, buraların da İzmir gibi işgal edileceğini düşünmesine yol açmaktadır. “Mustafa Kemal Paşa gibi memlekette namusuyla ve seçkin askerliği ve vatanperverliğiyle tanınmış ve bütün askerlerin de pek ziyade hürmetini kazanmış... ve hal ve hareketinde vatanın ve milletin menfaatine aykırı hiçbir şeyi olmayan bir zatın tutuklanmasına bir kanuni sebep olmayacağı ve halk ve ordu nazarında da iyi bir hareket olarak görülmeyeceği cihetle adı geçenin tutuklanmasına hal ve vaziyetin katiyen müsait olmadığını arz ederim...” (7)

Çok açıkça görüldüğü gibi İstanbul Saray Hükümeti’nin Harbiye Nazırı, 15. Kolordu Komutanı’ndan Atatürk’ü “tutuklayıp İstanbul’a göndermesini” istiyor. 15. Kolordu Komutanı Karabekir Paşa ise “Vatanın ve milletin menfaatine ve kanunlara aykırı hiçbir hareketi olmayan” Atatürk’ü “tutuklayamayacağını” zehir zemberek bir telgrafla İstanbul Saray Hükümeti’ne bildiriyor.

Üç farklı tarihe ait bu üç farklı belge, “Saray, Atatürk’ü, Milli Mücadele’yi başlatsın diye Samsun’a gönderdi!” yalanını yerle bir ediyor. Belgeler, Milli Mücadele’nin işbirlikçi İstanbul Saray Hükümeti’ne rağmen kazanıldığını gösteriyor.

Kaynaklar Dipnotlar:


1) Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, Ankara, 1991, s. 22

2) Salahi Sonyel, Gizli Belgelerle Mustafa Kemal, Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı, Ankara, 2007, s. 20

3) Takvimi Vekayi, 11.4.1336 (1920)

4) Alemdar, 18.4.1336 (1920)

5) Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Yıl:2, Aralık 1953, Sayı: 6, Belge no: 123.

6) BOA, DH-ŞFR, 100/174.

7) Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Yıl:2, Mart 1953, Sayı:3, Belge no 48