Türkiye’de “Bekârlık Vergisi” 1920’lerden 1950’lere kadar çok tartışıldı. Fakat o zamanlar bu tartışmanın çok anlaşılabilir bir nedeni vardı. Savaş nedeniyle iyice azalan nüfusu bir an önce artırmak gerekiyordu. “Bekârlık Vergisi” ile artan evliliklerin nüfusu da artıracağı düşünülüyordu. Ancak 1949’a kadar “Bekârlık Vergisi” kanunlaşamadı


Geçtiğimiz günlerde AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şöyle bir açıklama yaptı: “Maalesef gençlerimiz genç yaşta evlenmiyor, çoğu 30’u aşkın evleniyor ya da çoğu evde kalıyor. Böyle bir şey olur mu? Evlilik dışı hayat özendirilmeye çalışılıyor. Aman, bunlara dikkat edin.” Erdoğan’ın bu sözlerinin ardından bir medya kuruluşu, hükümetin “Bekârlık Vergisi” hazırlığında olduğunu yazınca, ortalık karıştı! “Bekârlık Vergisi” tartışması başladı.

Peki, ama “Bekârlık Vergisi” nedir? Türkiye’de daha önce gündeme gelmiş midir? Dahası, “Bekârlık Vergisi”  daha önce kanunlaşmış mıdır? İşte bugün “Bekârlık Vergisi”nin tarihsel arka planını anlatacağım.

NÜFUS ARTIRMA ÖNLEMİ OLARAK BEKARLIK VERGİSİ

Tarih boyunca devletler, nüfusu artırmak için evliliği özendirici kanunlar hazırladı. İşte “Bekârlık Vergisi” de bu kanunlardan biridir. Özellikle nüfusun azalmasına neden olan yıkıcı savaşlardan sonra bu tür vergiler gündeme gelmiştir.

Örneğin, bazı Avrupa ülkeleri, iki dünya savaşı arasında nüfuslarını artırmak için “Bekârlık Vergisi” veya ona benzer evliliği özendirici vergiler çıkardı. Örneğin İngiltere, 1938’de evlilere göre bekârlardan iki buçuk kat daha yüksek gelir vergisi almaya başladı. Almanya, Fransa ve İtalya da evlilerden ve çok çocuklulardan az; bekârlardan ve az çocuklulardan ise çok vergi aldı.

Avrupa’da 18. yüzyıldan itibaren nüfus artırıcı önlemler alındı. Öyle ki 19. yüzyıl başında İngilterenin nüfusu 9.2 milyondan yüzyıl sonunda 36.1 milyona yükseldi. Aynı dönemde Almanya’nın nüfusu da 24 milyondan 64 milyona çıktı. Aynı dönemde Osmanlı’nın nüfus artış hızı ise çok daha yavaştı.

[caption id="attachment_5577013" align="alignnone" width="500"] İstiklal Madalyası sahibi Yozgat Milletvekili Süleyman Sırrı İçöz (1935 Meclis Albümü’ndeki fotoğrafı)[/caption]

Osmanlı’da evlilik teşvikleri


16. yüzyılda Osmanlı’nın nüfusu Avrupa’nın nüfusunun dörtte biriyken, 20. yüzyılın başında bu oran yüzde yediye düştü. Avrupa’da ortalama yaşam süresi 50 yılı bulurken Osmanlı’da 30’un altına indi. Savaşlarla nüfus daha da azaldı.


Osmanlı’da, azalan nüfusu artırmak için II. Meşrutiyet döneminde bazı önemler alındı. Evlenmeyi kolaylaştırıcı dernekler kuruldu. İşte o derneklerden biri, “Kadınları Çalıştırma Cemiyeti İslamiyesi”, üyesi olan memur ve işçilerin evlenmesini zorunlu kıldı. Cemiyet, evlilik için yaş sınırı da koydu. Buna göre erkekler 25 yaşını, kadınlar ise 20 yaşını geçmeden evlenmek zorundaydı. Daha da ilginci, evlenme yaşını geçiren veya cemiyetin bulduğu adayları beğenmeyen çalışanların gündeliklerinin yüzde 15’i kesiliyordu. Buna karşın evlenenlerin gündelikleri yüzde 20 artırılıyor, doğan her çocuk için de ücretlere yüzde 20 zam yapılıyordu.

Aslında Osmanlı’da sorun sadece evliliklerin ve doğum oranlarının azlığı değildi; temel sorun çocuk ölüm oranlarının bazı yerlerde yüzde 80’lere yaklaşmasıydı.

Cumhuriyet dönemi Bekârlık Vergisi girişimleri


Süleyman Sırrı Bey’in ısrarı


I. Dünya Savaşı ve sonrasında Türkiye’de çok büyük bir nüfus kaybı yaşandı. Öyle ki 18-20 milyonluk Anadolu nüfusu, 1920’lerde 13 milyona kadar düştü. Bu nedenle Milli Mücadele yıllarından itibaren nüfusu artırmak için öncelikle evlilik özendirilmeye çalışıldı.

İşte bu amaçla 23 Eylül 1920’de Canik (Samsun) Milletvekili Hamdi Bey, TBMM’ye ilk “Bekârlık Vergisi Kanun Teklifini” sundu. Teklife göre “25 yaşını doldurduğu halde evlenmeyen bekâr erkeklerden vergi alınması” öngörülüyordu. Teklif kabul edilmedi.

22 Şubat 1921’de de “Mecburi Evlenme Kanunu Teklifi” TBMM’ye sunuldu. Erzurum Milletvekili Salih Efendi’nin meclise sunduğu bu teklife göre 25 yaşını doldurduğu halde evlenmeyenler, askerlik, hapis ve hastalık hariç, evleninceye kadar Bekârlık Vergisi ödeyeceklerdi. Mecliste yoğun tartışmalara neden olan bu teklif de kabul edilmedi.

[caption id="attachment_5577014" align="alignnone" width="880"] Yozgat Milletvekili Süleyman Sırrı Bey’in meclise verdiği Bekârlık Vergisi kanun tekliflerinden biri basına böyle yansımıştı.[/caption]

1923’te Cumhuriyetin ilanından sonra da “Bekârlık Vergisi” tartışması Türkiye gündemini meşgul etmeye devam etti.

18 Mart 1929’da Yozgat Milletvekili Süleyman Sırrı (İçöz) Bey, meclise yeni bir “Bekârlık Vergisi Kanun Teklifi” sundu. Bu teklifte, 20-35 yaşları arasında olup da resmi bir daireden maaş alan tüm bekâr kadınların, ödedikleri verginin bir misli bekârlık vergisi vermeleri ve buradan elde edilecek gelirin de çok çocuklu ailelere verilmesi öngörülüyordu. Kamuoyunda günlerce tartışılan bu teklif de uygun bulunmayarak reddedildi.

Ancak Süleyman Sırrı Bey, “Bekârlık Vergisi” ısrarından asla vazgeçmeyecekti.

Süleyman Sırrı Bey, 10 Aralık 1931’de, meclise bir “Bekârlık Vergisi Kanun Teklifi” daha verdi. Bu teklife göre -asker, jandarma, polis, malul ve öğrenci bekârlar dışında- 25’ten büyük, 45’ten küçük her bekâr erkek ile 20’den 35’e kadar devletten veya bir kurumdan maaş alan her bekâr kadın Bekârlık Vergisi ödeyecekti. Bu teklif de reddedildi.

Bekârlık Vergisi tekliflerinin mecliste reddedilmesinden sonra evliliği kolaylaştırmak için başka bir yola gidildi. 15 Haziran 1938’de TBMM’de Türk Medeni Kanunu’nun 88. Maddesi’nde değişiklik yapıldı. Buna göre daha önce 18 olan evlenme yaşı erkekler için 17’ye, kızlar için de 15’e indirildi.

II. Dünya Savaşı günlerinde “Bekârlık Vergisi” bir kere daha gündeme geldi. Basında tartışıldı. İşte bu tartışmalardan cesaret bulan Süleyman Sırrı Bey, 8 Nisan 1940’ta meclise yeni bir “Bekârlık Vergisi Kanun Teklifi” daha sundu. Süleyman Sırrı Bey bu sefer teklifini biraz daha geliştirmişti. Buna göre askerliğini bitirmiş erkekler ve 17 yaşını doldurmuş kızlar vergiye tabi olacak; köylüler, çocuk sahibi dullar vergiden muaf olacak; vergi gelir devam ettiği müddetçe ve 45 yaşına kadar sürecekti. Elde edilecek gelir ise çok çocuklu ailelere verilecekti. Kamuoyunda çokça tartışılan bu teklif de sonunda reddedildi.

II. Dünya Savaşı yıllarında evliliği ve çok çocuk yapmayı teşvik etmek için 3 çocuktan çok çocuğu olanlara yapılan, fakat savaş yıllarında aksayan çok çocuklulara yapılan yardımlar yeniden düzenlendi.

“Bekârlık Vergisi” bir türlü kanunlaşmayınca bu sefer de “Çocuk Vergisi” gündeme geldi.  Çocuk Esirgeme Kurumu bir “Çocuk Vergisi Kanun Tasarısı” hazırladı. 27 Ocak 1944’te TBMM’ye sunulan bu tasarıya göre “25 yaşını doldurduğu halde hiçbir engeli olmaksızın bekâr kalan erkekler evleneceği veya 45 yaşını dolduracağı tarihe kadar her sene çocuk vergisine tabidirler. Beş sene evli oldukları halde çocukları olmayan kimseler de çocukları dünyaya gelinceye kadar bu vergiyi ödemeye tabidirler.

Bu gelişmenin ardından pusuda bekleyen Yozgat Milletvekili Süleyman Sırrı Bey hiç durur mu? Yine harekete geçti. TBMM’ye bir “Bekârlık Vergisi Kanun Teklifi” daha verdi. Bu seferki teklifinde “Askerlik görevini yapmış her bekâr erkek ve 17 yaşını doldurmuş her bekâr kız bekârlık vergisi ile mükelleftir” diyordu.

Süleyman Sırrı Bey’in bu teklifi kamuoyunda uzun süre tartışıldı.

Süleyman Sırrı Bey sonunda muradına erdi!

Bekârlık Vergisi, 1949’da, Gelir Vergisi Kanunu’nun 90. Maddesi ile “Bekârlık Zammı” adıyla kanunlaştı. Bu kanuna göre “gelir vergisi alınırken bekâr mükelleflere yüzde 5 zam yapılır” deniliyordu. Ayrıca çocuk sayısı arttıkça da vergi indirimi uygulanıyordu. Böylece 1920’den beri gündemde olan “Bekârlık Vergisi”, tam 29 yıl sonra, 1949’da yürürlüğe girmiş oldu.

Genç Cumhuriyet’in nüfus artırma yöntemleri


Görüldüğü gibi “Bekârlık Vergisi” Atatürk döneminde değil, çok sonraları, 1949’da çıkarıldı. Peki, Atatürk döneminde nüfus artışı için neler yapıldı? Nüfus artırılabildi mi?

18 Mart 1926 tarihli ve 788 sayılı “Memurin Kanunu” ile on yıl hizmet etmiş bir memurun bir çocuğunun parasız, diğer çocuklarının yarı ücretle yatılı okullara kabul edileceği belirtildi. Böylece memurların çocuk sahibi olmaları teşvik edildi.

12 Haziran 1937 tarihli ve 3253 sayılı “Çok Çocuklu Hakimlere Yardım Paraları ile İkramiye Hakkında Kanun” çıkarıldı. Bu kanunla evli ve çok çocuklu hakimlere yardım edildi.

[caption id="attachment_5577015" align="alignnone" width="880"] Sağdaki çizimin altında ‘Bekârlık Vergisi’, soldakinin altında ise ‘Evlilik Vergisi’ yazıyor. (Akbaba, 3 Kanunıevvel, 1925, s.3 )[/caption]

12 Haziran 1929 tarihli ve 1525 sayılı “Şose ve Köprüler Hakkındaki Kanun”la 5 çocuklu aileler “yol vergisinden muaf” tutuldu.

Genç Cumhuriyet, bir taraftan evliliği ve çocuk yapmayı teşvik edici yasal düzenlemeler yaparken, diğer taraftan halk sağlığını düzeltmek ve yeni doğan çocukların ölüm oranlarını azaltmak için olağanüstü bir mücadele verdi. Bu amaçla ülkenin dört bir yanında numune hastaneleri, sağlık merkezleri kuruldu, aşı yapıldı, salgın hastalıklarla mücadele edildi.

6 Mayıs 1930 tarih ve 1593 sayılı ‘Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” çıkarıldı. Bu kanuna göre tüm devlet kurumlarında tüm doğumlar ücretsiz yapılacaktı. Yine bu kanuna göre 6 veya 6’dan daha fazla çocuğu olan kadınlara devletçe nakdi mükafat ve madalya verilecekti.

11 Haziran 1936 tarihli kanunla bilerek isteyerek “çocuk düşürmek” yasaklandı.

27 Nisan 1938 tarihli “Tevzii Arazi Talimatnamesi” ile hazineye geçmiş veya Rumların terk ettikleri araziler dağıtılırken çok çocuklu ailelere daha fazla arazi dağıtılacaktı.

Nüfusu arttırmak için genç evliliği ve çok çocukluluğu özendirmek CHP programına kadar girdi. Bu amaçla partinin ana ve çocuk sağlığına çok dikkat edeceği, ülkenin dört bir yanında süt damlaları, ana kucakları, çocuk yuvaları, kreşler kuracağı belirtildi.

Sonuçta genç Cumhuriyet, nüfus artışı konusunda başarılı oldu. Şöyle ki Türkiye’nin nüfusu 1927-1935 arasında 13 milyon 648 bin 270’ten, 16 milyon 188 bin 767’ye yükseldi; 2 milyon 540 bin 497 kişi arttı. Artış oranı yüzde 23’tü. Bu nüfus artış oranıyla Türkiye, Sovyet Rusya’nın ardından dünya ikincisi oldu.

Demem o ki; Türkiye’de “Bekârlık Vergisi” 1920’lerden 1950’lere kadar çok tartışıldı. Fakat o zamanlar bu tartışmanın çok anlaşılabilir bir nedeni vardı. Savaş nedeniyle iyice azalan nüfusu bir an önce artırmak gerekiyordu. İşte “Bekârlık Vergisi” ile artan evliliklerin nüfusu da artıracağı düşünülüyordu. Ancak 1949’a kadar “Bekârlık Vergisi” kanunlaşamadı.

Yakın tarihimizde ilk olarak 1920’de gündeme gelen “Bekârlık Vergisi”nin yüzyıl sonra bugün 2020’de tekrar gündeme gelmesi, doğrusu trajikomik bir durum!

1930’larda ve 40’larda birçok defa meclise “Bekaârlık Vergisi Kanun Teklifi” veren Yozgat Milletvekili Süleyman Sırrı Bey’in ruhu, 2020’de geri gelmiş gibi!

KAYNAKLAR:


1- Fatmagül Demirel, Cumhuriyet Kurulurken Hayaller ve Umutlar, İstanbul, 2019.

2- TBMM Zabıt Cerideleri, 1920-1949.

3- Yaşar Semiz, “1923–1950 Döneminde Türkiye’de Nüfusu Arttırma Gayretleri ve Mecburi Evlendirme Kanunu (Bekârlık Vergisi)”,  Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 27 (2010), s. 423-468.

4- Zafer Toprak, Türkiye’de Yeni Hayat, İnkılap ve Travma 1908-1928, 3. bas, İstanbul, 2019.