Katma değer (value added) iktisadın önemli bir kavramıdır. Katma değer, bir ürünün (bu ürün bir mal veya hizmet olabilir) net satış fiyatından, o ürünü meydana getirmek için, diğer özel veya tüzel kişilerden (belgeli veya belgesiz) satın alınan ürünlere ödenen bedeller düşüldükten sonra geriye kalan tutardır. Gelir yaratan ekonomik faaliyetin tümünü vergilendirmek için geliştirilen “KDV” (Katma Değer Vergisi) bu kavramdan türetilmiştir. Zaten GSYH (milli gelir diye okuyun) da “cirolar/faturalar” toplamı değil, “katma  değerler” toplamıdır. Toyota’nın cirosu ile Türkiye’nin GSYH’nı kıyaslamaya meraklı köşe yazarları bu farkı anlamamakta ısrarlıdır. Geçelim. Nasıl bir su molekülü (H2O) iki hidrojen bir oksijen atomundan oluşuyorsa, bir katma değer molekülü de 4 atomdan oluşur. Bunlar önem sırasıyla; ücret, kira, faiz ve kâr’dır. Bunların toplamına “net katma değer” denir. Ancak değer yaratılırken kullanılan bina, makine ve teçhizat aşınır. Bu aşınma miktarına “amortisman” tabir edilir. Bu da 5. atomdur. 4 atomlu net katma değere, amortisman eklenirse “gayfi safi katma değer” bulunur. GSYH (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) denen şey işte bu beş faktörün toplamıdır.

YÜKSEK FİYAT, YÜKSEK KATMA DEĞER DEĞİLDİR

Türkiye’nin ezeli ve ebedi derdi “dış ticaret açığı”dır. İktisat papağanları, ticaret açığını kapamak için, yüksek katma değerli mallar üretip satmamız gerekir derler. “Yükte hafif, pahada ağır” mal ihraç etmek iyidir. Ama dedikleri doğru değildir. Dediklerini savunmak için de ithal ve ihraç ettiğimiz malların dolar cinsinden “fiyat/ağırlık” istatistiklerini gösterirler. Bunları da mesela, dış ticaret fazlası veren Almanya’nın ihracat ve ithalat birim fiyatlarıyla kıyaslarlar. (Ama dış ticaret açığı veren ABD’nin ithalat ve ihracat fiyatlarıyla kıyaslamazlar. Yoksa tezleri çürür.) Sonuç olarak dış ticaret açığını kapamak için yüksek birim fiyatlı teknoloji ürünleri imal edip ihraç etmemiz gerekir der ve dururlar. İşte, zurnanın zırt dediği yer burasıdır. Çünkü bir ihraç malının birim fiyatının yüksek olması, onun “net ulusal katma değerinin” yüksek olduğunu göstermez.  Mesela Türkiye, uzun yıllardır milyonlarca adet televizyon cihazı ihraç eder. Bu ürün gerçekten “yükte hafif, pahada ağır” dır. Ama net ulusal katma değeri “yükte ağır, pahada hafif” hazır giyim ürünlerinden düşüktür.

KATMA DEĞERİN BEŞTE DÖRDÜ EMEKTİR

Birinci paragrafta katma değeri oluşturan faktörler anlatılmıştı. Ancak bu faktörlerin, birim katma değer içindeki ağırlık payları belirtilmemişti. Uzun uzun açıklama yapmadan sonucu söyleyeyim. İhraç edilen ürünlerin GSYH’ya yaptığı “ulusal katma değer” içinde emek faktörünün payı ortalama %85’dir. İhracat, dış kaynaklarla veya teşvikli kredilerle finanse edildiği için faizin payı %3, kiranın %2, amortismanın %6, kârın payı da kabaca %4’tür. Emek maliyeti dolar cinsinden artınca, kâr küçülür; düştükçe kâr büyür. İhracatın yarattığı katma değerin %85’i emek olduğundan işsizliği düşürmenin en etkin yolu sanayi malları ihracatını artırmaktır. Pek tabii “yurtiçinde emek ihracatı” demek olan turizm (incoming), “net ulusal katma değeri” en yüksek üründür. Yüksek teknoloji ürünleri ihracatı, düşük teknoloji malları ihracatı arttıkça kendiliğinden artar.

Son söz: İktisat bilgisi, Çin’de bile olsa git öğren.