Evren, zıtlık üzerine inşa edilmiştir. Elektrikte artı ve eksi kutuplar vardır. Eksi kutup olmasa, artı da olmazdı. Astrofizikten, kuantum fiziğe kadar uzanan sonsuz evrende sonsuz sayıda zıtlık bulunur. Dağlar olmasa vadiler de olmazdı. Kadın olmasa, erkek de olmazdı. İhtiyarlık olmasa, gençlik de olmazdı. Hastalık olmasa, sağlık da olmazdı. Etki olmasa, tepki de olmazdı. Gericiler olmasa, ilericiler de olmazdı. Ölüm olmasa, yaşam da olmazdı.

Zıtlardan birini ortadan kaldırmak, diğerini de ortadan kaldırmaktır. Zıttını yok eden, kendini de yok eder. Çünkü her şey, zıttı ile kaimdir denir. Zıtlıklar tasfiye edile, edile bitmez. Eğer bir zıtlık yok olursa, başka bir zıtlık ortaya çıkar.

Her “üst” zıttın içinde kendi türünden “alt” zıttı vardır. Gülenistlerin, kendi zıttı olarak kabul ettikleri Kemalistleri “devletten tasfiye etmeye” ta başından beri niyetli oldukları belliydi diyelim. Peki, İslamcı Fetullah Gülen’in, türdeşi İslamcı Tayyip Erdoğan’la zıtlaşıp, ona karşı “askeri darbe” girişiminde bulunacağı kimin aklına gelirdi? Aslında bu soruyu AKP’lilere sormak gerekir. Sizler, laik komutanlarla sulh olacağınıza, Gülencilerle bir olup, onları tasfiye ederken hiç aklınıza Gülencilerin zıttı olacağınız geldi mi?

BARIŞ KİMİNLE YAPILIR

Bir zamanların şahini İsrail Başbakanı Şimon Perez, Yahudilerin zıttı olan Filistinlilerle sulh içinde yaşamanın yolunu inşa etmeye çalışırken, müfrit Yahudiler onu “düşmanla barış yapmakla” suçlamıştı. Bunun üzerine Perez “Barış düşmanla yapılır, dostla değil” (You make peace with your enemy, not with your friends) demişti.

On milyonlarca kişinin öldüğü birinci ve ikinci dünya harplerinde Fransızlar ile Almanlar birbirinin zıttı yani düşmanıydı. Ama bu iki millet, sonunda  el ele verip Avrupa Birliği’ni kurmayı da başardı. Fransa’da Fransız Katolikler, Fransız Protestanlarla savaştı. 4 milyon insan öldü. Aziz Bartalmay katliamı yaşandı. 1856-1861 yılları arasında, toplam nüfusu 25 milyon dolayında olan Amerikan İç Harbi’nde 650 bin insan öldü.

Çok daha yakın bir tarihte 1930’larda çıkan İspanyol İç Harbi’nde de bir o kadar insan öldü. Bu iç harplerin her ikisi de sadece “fikir ayrılığından” çıkmıştır. Ortada paylaşılamayan ne bir toprak ne de bir servet vardı.

ATATÜRK’E BAĞLILIK ONUN ÖĞÜDÜNÜ DİNLEMEKTİR

Üzülerek izliyorum ki; Atatürk’ü taparcasına sevenler onun “Yurtta sulh, cihanda sulh” öğüdünü içselleştirmemişler. Laik Atatürkçüler, 10 Kasım’ın dindarların 10 Muharrem’ine dönüşmesine izin vermemelidir. Bana ters gelen bir husus da Yunanistan ile harbe tutuşmayı da en fazla laiklerin ister gözükmesidir.

Arkadaşlar, yoldaşlar, dostlarım! Yüz yıl önce söylenmiş ve artık unutulması gereken sözleri, yazılan yazıları, yaşanan faciaları “husumeti canlı tutmak için” yineleyip durmayın. Hain padişahlar söyleminden vazgeçin. Bırakın; dün, dünde kalsın. Ülkümüz “Yurtta sulh, cihanda sulh” inşa etmek olsun.

“Dünya Af Örgütü”nün özgün adı “Amnesty International”dır. Affetme anlamındaki “amnesty” sözcüğü, unutma demek olan “amnesia” dan gelir. Atatürk, 1930’da “Başkaları beni affetmese bile, ben onları affederim. Bağışlamak benim yaradılışımdadır” demiştir.

Atatürk’ün düşmanlarına karşı sergilediği bu muhteşem tavrı karşılıksız kalmamıştır. Mesela, onun zıttı sayılan Yunan Başbakan Venizelos (1864-1936) Atatürk’ü 1934’de Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermiştir.

Son söz: Nefret, edileni değil, edeni mutsuz eder.