“Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa meydana gelen zaferler devamlı olmaz, az zamanda söner.” (Atatürk, 1923)


Ben bu yazıyı kaleme alırken 1 dolar 9.19 TL civarındaydı. Üretimsizlik, her şeyin ithal edilmesi, zamlar, yükselen fiyatlar, biriken kredi borçları, artan enflasyon, kapanan iş yerleri, büyüyen işsizlik... Türkiye Cumhuriyeti, çok ciddi ekonomik sorunlarla karşı karşıya...

Görülen o ki yeni ekonomik zaferlere ihtiyaç var. Bunun için her şeyden önce Cumhuriyetin ilk ekonomi zaferini iyi bilmek gerekir.



OSMANLI’DAN KALAN EKONOMİK MİRAS

Osmanlı’da 1915 Sanayi Sayımına göre 182’si işler durumda 282 sanayi kuruluşu vardı. Bu kuruluşların yaklaşık % 85’i yabancıların ve azınlıkların elindeydi.

Osmanlı’dan Cumhuriyete; Bakırköy Bez Fabrikası, Feshane Yün-İplik Fabrikası, Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası, Hereke İpek Dokuma Fabrikası dışında önemli bir sanayi kuruluşu kalmadı. 1923’te cumhuriyet ilan edilirken dokuma, şeker, çay, cam, porselen, çatal, bıçak, hatta buğday ve kiremit gibi temel tüketim mallarının tümü ithal ediliyordu. 1923’te Türkiye’nin ihracatı yaklaşık 85 milyon lira, ithalatı ise yaklaşık 145 milyon liraydı.

Osmanlı’dan Cumhuriyete geçilirken Misakı Milli sınırları içinde neredeyse tamamı Ankara’nın batısında, -3.756 kilometresi yabancı şirketlerden, 356 kilometresi Ruslardan- toplam 4.112 kilometre demiryolu kaldı. Kabotaj hakkı olmadığından denizyolları ve limanlar yabancıların kontrolündeydi. Ülkedeki madenlerin neredeyse tamamı yabancılar tarafından işletiliyordu. Büyük kentlerin dışında çok az yerde elektrik vardı. Ülkede, Ziraat Bankası ve İtibarı Milli Bankası dışında güçlü bir milli banka yoktu. 1924’te Türkiye’de yabancı bankaların toplam mevduattaki payı % 78, özel Türk bankalarının %12, devlet bankalarının %10’du.

1923’te cumhuriyet ilan edilirken ülke nüfusunun yüzde 85’i köylerde yaşayıp tarımla uğraşıyordu. Tarım ilkel yöntemlerle yapılıyordu. Ülkedeki 40 bin köyün 37 bininde ne yol, ne okul, ne dükkân vardı. Ülkede sağlık altyapısı çok yetersizdi. Doktor sayısı çok azdı.

Sonuç olarak Osmanlı’dan Cumhuriyete -ufak sanayi işletmeleri hariç- 4 fabrika, 85 milyon altın liraya yakın dış borç, yüzde 85’i köylerde yaşayan, % 70’i salgın hastalıklarla pençeleşen, % 10’u bile okur-yazar olmayan 13 milyon bir nüfus kaldı.

İzmir İktisat Kongresi’nden Dünya Ekonomik Buhranı’na


Atatürk, 19 Ocak 1923’te, İzmit’te halka şöyle seslendi: “Memlekete bakınız! Baştan sona kadar harap olmuştur. Memleketin kuzeyden güneye kadar her noktasını gözlerinizle görünüz. Her taraf viranedir, baykuş yuvasıdır. Memlekette yol yok. Memlekette hiçbir uygar kurum yoktur... Halk çok yoksuldur, sefil ve çıplaktır.”

Ülkedeki bu yokluğun ve yoksulluğun nedeni ekonomik bağımlılıktı. Lozan görüşmeleri devam ediyordu. İngiltere ve Fransa, kapitülasyonların kaldırılmasına yanaşmıyordu. Atatürk, İsmet Paşa’nın konferanstan ayrılıp geri dönmesini istedi. İsmet Paşa yurda döndü. Lozan görüşmeleri kesintiye uğradı. Atatürk, ekonomik bağımsızlığa kararlıydı. Bu kararlılıkla İzmir İktisat Kongresi’ni topladı. (17 Şubat -4 Mart 1923)

1135 delegenin katıldığı kongrede 12 maddelik “Misakı İktisadi” kabul edildi. Çiftçi, tüccar, sanayici, işçi gruplarınca toplam 288 maddeden oluşan kararlar alındı.  Ekonomi Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un ifadesiyle ekonomide “Yeni Türkiye İktisat Okulu” adı verilen, Karma Ekonomi Modeline geçildi.

Kısa süre sonra Lozan görüşmeleri yeniden başladı. 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalandı. Lozan’da kapitülasyonlar kaldırıldı. Ayrıca kabotaj hakkı ve 5 yıllık geçiş dönemi sonrası gümrükleri belirleme hakkı elde edildi. Ekonomik bağımsızlık sağlandı.

1924-1929 arasında İzmir İktisat Kongresi kararları doğrultusunda özel teşebbüsü destekleyen bir ekonomik program uygulandı. Tarımda, ticarette, sanayide kalkınmaya yönelik öncü adımlar atıldı.



Atatürk, “Köylü milletin efendisidir” diyerek harekete geçti. 1925’te Aşar (Öşür)Vergisi kaldırıldı. Köylüye, tohum, araç, gereç ve para yardımı yapıldı, fidan dağıtıldı. Yurdun değişik yerlerinde “Tohum Islah İstasyonları” açıldı. Ülke genelinde 572 tarım kredi kooperatifi kuruldu. 1933’te Ankara’da “Yüksek Ziraat Enstitüsü” kuruldu. Bursa, Adana ve Ankara’daki 3 ziraat okulu iyileştirildi. Değişik illerde 13 ziraat okulu daha açıldı. Tarım öğrenimi için Avrupa’ya öğrenci gönderildi. Hayvan hastalıklarıyla mücadele edildi. Haralar, ağıllar, üretme ve yetiştirme çiftlikleri, devlet aygır depoları, damızlık yetiştirme merkezleri, serum ve aşı kurumları kuruldu, hayvan sergileri açıldı. Atatürk, 1925’te AOÇ başta olmak üzere örnek çiftlikler kurdu. 1929’da “Topraksız Çiftçiye Toprak Verilmesi Hakkında Kanun” çıkarıldı; topraksız çiftçiye toprak dağıtımına başlandı. Başarılı tarım politikaları sonunda 1923-1932 arasında tarımsal üretimde yüzde 58’lik bir artış sağlandı. Tahıl yüzde 100, tütün yüzde 57, pamuk yüzde 67 arttı.

Sanayi için de önemli çalışmalar yapıldı. Öncelikle gerekli finansman için milli bankalar kuruldu. 1924’te İş Bankası, 1925’te Sanayi ve Maadin Bankası, 1926’da Emlak ve Eytam Bankası, 1932’de Sanayi ve Kredi Bankası, 1933’te Halk Bankası, 1933’te Sümerbank, 1935’te Etibank, 1938’de Denizbank kuruldu. Demiryolları, limanlar, tüneller, kömür vb. madenler, telefon, tramvay gibi işletmeler yabancılardan satın alınıp millileştirildi. 1923-1938 arasında 3.186 km. yeni demiryolu inşa edildi. 1926’da ispirto ve alkollü içkiler tekeli kuruldu. 1926’da “Alpullu Şeker Fabrikası” ve “Uşak Şeker Fabrikası” işletmeye açıldı. 1925’te havacılığı geliştirmek için “Türk Hava Kurumu” kuruldu. 1926’da Türk-Alman iş birliğiyle TOMTAŞ “Kayseri Uçak Fabrikası” kuruldu. Uçak üretildi. 1926’da ekonomide danışma niteliğindeki “Yüksek İktisat Meclisi” kuruldu. 1927’de sanayicileri desteklemek için “Teşviki Sanayi Kanunu” çıkarıldı. 1927’de 17 milyon lira olan milli sanayi imalatı, 1933’te 137 milyon liraya çıktı. Yerli malı kullanımı özendirildi, “yerli malı haftaları” düzenlendi. Yerli ticaret ürünlerini tanıtmak için Ankara, İstanbul ve İzmir’de “yerli malı sergileri” açıldı.1926’da İstatistik Genel Müdürlüğü kuruldu. 1927’de nüfus, tarım ve sanayi sayımları yapıldı. 1929’da “Gümrük Tarife Kanunu” yürürlüğe girdi. “Menkul Kıymetler ve Kambiyo Borsaları” kuruldu. 1930’da “Türk Parasını Koruma Kanunu” çıkarıldı. Para politikalarını belirlemek için 1930’da Merkez Bankası kuruldu.

Bütün bunlara rağmen 1923-1929 arasında özel teşebbüsü destekleyen ekonomik politikadan istenilen sonuç alınamadı. Bu sırada 1929’da Dünya Ekonomik Buhranı patlak verdi.

Dünya Ekonomik Buhranı ve Devletçi Kalkınma


1929’da ABD’de Wall Street Borsası çöktü. Dünya Ekonomik Buhranı patlak verdi. Dünyadaki hızlı fiyat düşüşleri Türkiye’de özellikle tarımsal üretimi baltaladı. Örneğin, Türkiye’de buğday fiyatı 1927’de kilo başına 12 kuruştan 1932’de 3 kuruşa kadar geriledi.

Bunun üzerine Türkiye’de, 1930’da, “Karma Ekonomi”deki devlet-özel dengesi, devlet lehine değiştirildi. “Planlı Devletçilik” benimsendi. Bu kapsamda, -Sovyet uzmanlardan da yararlanılarak- 1933’te Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı (BBYSP) hazırlandı. Bu planı uygulama görevi 1933’te kurulan Sümerbank’a verildi. Planın ilk fabrikalarını kurmak için Sovyetler Birliği’nden 8 milyon dolarlık (16 milyon TL) faizsiz ve mal karşılığı geri ödenecek bir kredi alındı.

BBYSP’ye göre toplam yatırımların yüzde 95’ini Sümerbank, yüzde 5’ini ise İş Bankası yapacaktı. 44 milyonluk yatırımın, 41.5 milyonunu Sümerbank, 2 milyon 400 bin liralık bölümünü ise İş Bankası karşılayacaktı. Planda 44 milyonu bulan yatırımlar uygulamada 100 milyonu geçti.

BBYSP’de dokuma, kendir, kimya, toprak, demir, kâğıt, selüloz, kükürt ve süngercilik sanayiye öncelik verildi.   BBYSP, Dünya Ekonomik Buhranı’na ve yaklaşan II. Dünya Savaşı’na rağmen başarıyla uygulandı. Planlanan 20 fabrikadan 16’sı öngörüldüğü gibi 5 yıl içinde (1938’in sonunda) faaliyete geçirildi. Kalan fabrikalar da 1940’larda işletmeye açıldı. 1933’te, kendisine devredilen 4 fabrika ile işe başlayan Sümerbank, 1950’de toplam 17 müesseseye ve bu müesseslere bağlı 35 fabrikaya sahipti. Ayrıca 1933’te “Turhal Şeker Fabrikası” ile “Eskişehir Şeker Fabrikası”nın temeli atıldı.

Şeker, tekstil, çimento, demir-çelik vb. fabrikaların kurulmasıyla sanayide toplam üretim değerinde yüksek artışlar sağlandı. Örneğin, 1932’de 137 milyon 932 bin olan üretim, 1939’da 331 milyon 287 bine yükseldi. 1935’te “Etibank” ve “Maden Teknik Arama Enstitüsü”nün kurulmasıyla maden üretiminde yüzde 100’ü geçen artışlar oldu. Toplam maden üretimi, -1930’u 100 olarak alırsak- 1935’te 157’ye, 1940’da 232’ye yükseldi.  Dokuma fabrikalarının kurulmasıyla 1929-1940 arasında pamuklu kumaş üretimi 7 kat arttı. Yerli üretimin tüketimi karşılama oranları yünlü dokumada % 83, pamukluda % 43, kâğıt ve mukavvada % 32, cam eşyada % 63’e yükseldi. Tarımsal üretimde de önemli artışlar oldu. Buğday ithaline gerek kalmadı. Çift hayvanlarının sayısı % 40 oranında arttı. 1930’larda İhracat-İthalat dengesi sağlandı; 1930-1938 arasında,1938 hariç, ihracat-ithalat bilançosu açık vermedi.

GSMH arttı. 1938’de kalkınma hızı % 14’e yükseldi. 1923-1939 arasında devlet bütçesi denk tutuldu. Devalüasyona başvurulmadı. Türk Lirası’nın değeri korundu. 1930’da bir dolar 2.12 lira, 1939’da bir dolar 1.28 liraydı.

Bu sürede hastalıklarla mücadele edilerek ve yaşam koşulları iyileştirilerek toplam nüfus 13 milyondan 17 milyona çıkarıldı. 1930’lu yıllarda Türkiye ekonomisi her bakımdan büyüdü. 1939’da Türkiye’nin hazinesinde 26 ton altın, 36 milyon dolar döviz toplandı. Toplam tasarruf mevduatı 110.4 milyona, ticari mevduat 180 milyona, bütçe 303 milyona ulaştı. Bu sırada Osmanlı borçları da ödendi.

Kemalist Ekonomi Modeli ve 4 Denge Kuramı




Peki, savaştan yeni çıkmış, sanayileşememiş, her bakımdan dışa bağımlı bir din-tarım toplumunda, 15 yıl gibi kısa sürede, bu ekonomik başarı nasıl sağlandı?

Şöyle!

Önce Lozan’da kapitülasyonlar kaldırılıp “ekonomik bağımsızlık” sağlandı. Sonra sağlam bir ekonomi için (güvenlikten ulaştırmaya, eğitimden sağlığa, dış işlerinden sosyal güvenliğe) sağlam bir devlet aygıtı kuruldu. Daha sonra özel-devlet dengesini esas alan “Karma Ekonomi Modeli” benimsendi. Mümkün olduğunca az dış borçla, belli şartlarla yabancı sermayeye de açık olmakla birlikte daha çok öz kaynaklara dayanan üretim esaslı bir ekonomik yapı kurulmak istendi. Bu sırada iç ve dış siyasi ve ekonomik gelişmeler de dikkate alındı. 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’na karşı 1933’te planlı devletçi anlayışla Sümerbank Modeli geliştirildi. Bu model, 1938’de İktisadi Devlet Teşekkülleri Modeline evrildi. Ülkede çok sayıda devlet fabrikası kuruldu. Türkiye üreten bir ülke oldu.

Prof. Mustafa Aysan’a göre “Kemalist Ekonomi Modeli” dört denge üzerine kuruluydu: 1. Bütçe dengesi, 2. Kaynak-harcama dengesi, 3. Dış ödemeler (ihracat-ithalat) dengesi, 4. Devlet-özel teşebbüs dengesi... İşin sırrı ekonomik bağımsızlıkta ve bu 4 dengede gizlidir.

Cumhuriyeti kuranlar, 80-90 yıl önce “Karma Ekonomi”, “Planlı Devletçilik”, “Sümerbank” ve “İDT” modelleri ve “4 denge” ile ekonomik kalkınmayı başardılar. Bu tecrübeden alınacak derslerle, çağın yeni ekonomik gerçeklerine uygun biçimde ülke potansiyellerini harekete geçirmek, yeniden üreten bir Türkiye yaratmak mümkündür.

Kaynakça

- Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923-1950), Ankara, 1986.

- Mustafa A. Aysan, "Atatürk'ün Ekonomik Kalkınma Modeli", Atatürkçülük, İkinci Kitap, İstanbul, 1988.

- Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, (3.Kitap, Birinci Bölüm), Ankara, 2005.

- Stanford Shaw-Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, 2. Cilt, İstanbul, 1983.

- Şevket Pamuk, Türkiye'nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, İstanbul, 2015.

- Sinan Meydan, Atatürk'ün Akıllı Projeleri, C.3,İstanbul, 2018.

- Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, (1922-1938), C.3, İstanbul, 2007.