Annem verir. Babam kesin verecek! Teyzem, aksatmaz hep verir. Anneannem verir. Yüksel dayım mutlaka verir. Kamil dayım verir. Ahmet dayım da verir. Kamile Hanım teyze az da olsa verir. Cici Anne mutlaka verir, eşi Necati abinin eli açıktır iyi verir. Afife Hanım teyze, eşi Ahmet abi illa ki verir. Cemil amca verir. Ayşe abla en son vermiş miydi? Verir belki... Şerife hanım teyze vermez, o şekerle kolonya verir...

Annem arife günü banyoda beni yıkarken aklımdan bunları geçirirdim!

Şekerin yanı sıra bayram sabahı el öpünce bayram harçlığı verecek akrabaları, komşuları listelerdim. Dışımdan söylesem ve annem duysa, “Kör olma emi biz seni böyle mi yetiştirdik, para göz mü oldun başıma” der sonra da bir güzel...

Biz çocuklar o zamanlar dünyanın farkında değildik tabi, bu saydığım insanların tümünün sadece gönlü zengindi!

Ben harçlıkları ve annemden izin alabilirsem bayram yerine gitmenin hayalini kurarken, onların akıllarından kim bilir neler geçiyordu.

Akıl okuyamazdım ama o güzel insanların yüzlerini defalarca gördüm bayramlarda, Allah sizi inandırsın gülüyorlardı!

Bazılarının öpmek için eline uzandığımda onlar benim elimi öpüyor, saçımı okşuyor; halimi, annem babam yanımdayken onların nasıl olduklarını bile bana soruyorlardı.

Bayram gezmesine gidilen evlerde azıcık oturulurdu. Aklımız bayram yerinde dönme dolap, atlı karınca, salıncak, pamuk şekerde olsa da ikram edilen kalburabastıyı, kadayıfı, cevizli ev yapımı baklavayı afiyetle götürür ve sohbetlere kulak misafiri olurduk.

Mesela, komşumuz Kamil abilere gittiğimizde babama şöyle demişti, unutmam, Selim bey, ikinci kata ne zaman başlıyorsun hayırlısı ile? Ben, bizimkilerin evin ikinci katını çıkacağını ondan öğrenmiştim.

Ya da Afife hanım teyzenin şoförlük yapan eşi Ahmet abi, Yeni Mahalle’de ev alacaklarını bir başka bayramda anlatmıştı.

Yani o fakir ama gönlü zengin insanlar tek tek tuğla taşısa, taksitle aldıkları çimento torbalarını sırtlasa, bilir bilmez harç karıp ustalara yardım etse de ev yapıyor, evlerine ek yapıyor, bir oda, bir oda derken çocuklanın başını bir çatının altına sokuyordu.

20 koca yıldır, ‘bizden önce buzdolabı yoktu, ambulans yoktu, ölülerimizi yıkayacak gassal yoktu. Allaha şükür, biz geldik hepsini tamamladık’ diyen, ayıp olmasa tekerleği bile biz bulduk, biz diyecek AKP iktidarında, misal bugün arife, yarın bayram! Bayram ziyaretlerinde neler konuşulacak acaba evlerde?

Tahmininiz var mı? Benim var!

Emekli Yusuf amca şöyle diyecek, el öpmeye gelen komşusunun oğluna... Ben bir ara umutlanmıştım. Maaşlara, hiç olmazsa bayram harçlığına zam yaparlar demiştim. Ama yapmadılar!

Torunları sırayla elini öpen Zehra hanım teyze, büyük torun Şule’ye şöyle diyecek... Yavrum, dolabın kapağını aç orada şekerlik var. Bu yıl tatlı yapamadım, geçen sene sizin getirdiğiniz şeker var. Hadi güzel yavrum kolonya tut, şeker ver herkese!

Bir başka evde zamlar konuşulacak, bir diğerinde tatlı sert, “AK Partiliyim diyorsun ama hala pahalılıktan yakınıyorsun” deyip takılacak komşular birbirine... Eli sıkı Sadullah abi bayram ziyaretinde kulakları pek duymayan babasına laf yetiştirecek, Esenler’den buraya gelmek için 50 liralık benzin yakıyor araba, şaştım da kaldım...

Anadolu’da bir kasabada kucaklaşmalardan sonra İstanbul’dan otobüsle gelen oğluna şöyle diyecek Fatma anne, oğlum bu pahalılıkta keşke gelmeseydiniz!

Arifeden başlayacak zam konuşmaları... Hayat pahalılığı, yetiremeyen, iki yakası bir araya gelemeyen, zamanı tüketilen insan dertleri... Sonra bayram... Namazdan gelecek büyükler. Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan da hep yaptığı gibi cami çıkışı bekleyen gazeteciler aracılığı ile cümlemizin bayramını kutlayacak, televizyonlar canlı verecek sabahın köründe!

Sizi bilmem ama ben, bayrama gülmeyen yüzlerle, el öpüp harçlık bekleyen çocuklar gibi üç beş kuruş derdine düşürülen koca koca insanların kalp kırıklıklarına kendi kırıklıklarımı ekleyip, kutlu olacak bayram mı kaldı diyeceğim, saraylardan duyulmasa da!