Dolarımız, euromuz yok. Petrolümüz, doğal gazımız, dünyaya teknoloji satan dev şirketlerimiz, dünya markalarımız yok. Hayvancılığımız, eldekilere yetecek samanımız, yeterli buğdayımız, mısırımız, pamuğumuz, yağını çıkaracak ayçiçeğimiz, gübremiz, tarımı ayağa kaldıracak bir sistemimiz yok. F-16’mız, tank palet fabrikamız, var olanları kapattık doğru dürüst kağıt üretecek fabrikamız yok...

Yoklar çok bizde! Ama bir ‘yok oluş’ var ki, her insanda doğuştan varken nasıl oldu, nasıl becerip yaptık, kestik, budadık yok ettik akıl almaz...

Gönül pusulası, vicdan!

Vicdan denince akla ilk gelenlerden biri, felsefenin belirleyici ismi Alman filozof Immanuel Kant’tır... Ona göre vicdan, insanda hep ve her şeyden önceden vardır! Yani, insanlara duyumlar, öğrenme ve deneyim yoluyla geçmez; insanın bir parçasıdır vicdan... Katilde de vardır, hırsızda da, halden bilmezde de, en ceberrut firavunda da... İnsan, doğru ve yanlış hakkında deneyime sahip olmasa bile bu iç bilgiye doğuştan sahiptir. Vicdan, insana ‘doğruyu yap’ deyip duran şeydir der Kant...

Kant’ın dediği gibi insanın içinde ‘doğruyu yap’ deyip duran şey vicdansa, memleketimizde görülen ve sayıları giderek artan şu örnekler ne peki?

İspanya’da yüzde 0.8, Belçika’da yüzde 0.9, Hırvatistan’da yüzde 5, Almanya’da yüzde 6, Yunanistan’da yüzde 9, Bulgaristan’da yüzde 14 iken Türkiye’de çalışan her yüz kişiden 50’sinin ücretin dibi demek olan asgari ücrete razı edilmesi?

Pazarda, manavda değil İstanbul halinde domatesin 20-25, dolmalık biberin 20, bezelyenin 20, maydanozun 5, patatesin 10, patlıcanın 22 lira olması?

Zincir marketlere fahiş fiyat cezası kesen devletin elektrikten suya, doğal gazdan benzine fahiş zamlar yapması?

2 milyon emeklinin 2500 lira maaşla yaşamak zorunda bırakılması?

Milletin alın teri ile yaptığı Atatürk Havalimanı’nın yok edilmesi?

İğneden ipliğe her şeye her gün zam gelirken, enflasyon yüzde 160’lara ulaşmışken 13 milyon 600 bin emekliye ‘ne haliniz varsa görün’ denmesi?

Konuştular, fikirlerini söylediler, düşüncelerini açıkladılar, yapılan bir yanlışa direndiler, itiraz ettiler, ses çıkardılar, susmadılar, hak aradılar, tek bir adamın dediği olmasın, ağaçlar kesilmesin dediler, doğa katledilmesin, paralar çarçur edilmesin, hesap verilsin, izah edilsin, işler bilimin ışığında yapılsın, araştırılsın, canlar yitmesin, madenler insanlara mezar olmasın diyen binlerce insanın mahkemelerde süründürülmesi, zindanlara tıkılması?

Kadınların katledilmesi, göz yumulması?

Evlenmeler azalır, boşanmalar rekor kırar, çiftler ayın 15’i nasıl gelecek diye dertlenirken dalga geçer gibi en az 3 çocuk falan denilmesi?

Hayvanlara eziyet edilmesi, edenlere yıllardır göz yumulması?

Milyonlarca ailenin sadakaya muhtaç hali?

Bir simidin paylaşılması, üniversite öğrencilerinin üç öğün yerine tek öğün beslenmeleri, on binlerce ilkokul öğrencisinin boş beslenme çantası ile okula gitmesi?

Zenginin parasını, kur korumalı mevduat ayaklarıyla yoksulların koruması?

Ve vicdanların sızlaması gereken şeylere karşı taş gibi duyarsızlık?

***

Türkiye’de son vicdansızlık örneği kiralarda yaşanıyor.

Haberlerde gördük, İstanbul’da ev sahibinin biri 32 yıllık evi için bir yıl önce 3 bin lira istiyormuş, aynı evin kirası bugün olmuş 8 bin 500 lira!

Anlaşılan, devlet vicdanını örnek alan ev sahipleri ilk iş vicdanları kiraya verdi... Tek tük vicdanlılar hariç tabi...

E hani vicdan insanların doğuştan içindeydi?

Kant, bizi hesaba katmadığı için vicdan konusunda fena çuvalladı! Fakat bu toprakları ve üzerinde yaşayanları çok iyi bilen can Mevlana, olacakları ön görüp şu sözüyle mevzuyu çözmüş...

Susma vicdan! Sen susarsan sözüm yalan, sen susarsan insanlığım talan, sen susarsan sonum hüsran, sen susarsan konuşur şeytan!