TRT deprem bölgesinden canlı yayın yapıyordu. Kanalın ağır toplarından bir isim enkazın önünde izlenimlerini anlatırken depremzede olduğu anlaşılan sarı bereli, hijyen maskeli bir genç “merhaba” diyerek yaklaştı kendisine ve şunları dedi:

“Merhaba, sorar mısınız yöneticilerinize... İki gün boyunca burayı yapayalnız bıraktıkları için memnunlar mı? 50 saat boyunca burayı yalnız bıraktıkları için memnunlar mı? Sorar mısınız, sorun onlara. Söyleyin...”

İktidarın babasının malı gibi kullandığı televizyon kanalına hiç beklenmedik anda dalmıştı acılı, dertli, kızgın bir depremzede, bu ülkenin devletine kırgın yurttaşlarından biri!

Ne yapılacaktı?

Enkazın önünden yayın yapan TRT çalışanı şaşkındı, bir şeyler demeye çalışırken merkezdeki sunucu devreye girdi, “Hazır olduğunuzda size bir kez daha döneceğiz” dedi, yayın pat diye kesildi.

TRT’de ellerin ayaklara dolandığı o gün 10 Şubat’tı... Yani, depremden 4 gün sonra!

***

Harabeye dönen kentlerin birinden bir başka televizyon kanalı canlı bağlantı yapıyordu. Muhabir durumu anlatıyor, kameraman içler acısı hali sıcak evlerimize getiriyordu.

İşte tam bu sırada sesi bağırmaktan, bağıra bağıra ağlamaktan, isyan etmekten kısılmış, çatal çatal olmuş bir kadın, sesini tüm Türkiye’ye ama en çok da memleketi 20 yıldır ‘idare’ edenlere duyurabilmek için şunu dedi:

“Bize yemek göndermeyin... Aç da yaşarız biz! Bu enkazlara arama kurtarma ekipleri gönderin! Göz göre göre ölecekler altındaki sevdiklerimiz!”

O bunu dediğinde tarih 12 Şubat’tı... Yani, depremden 6 gün sonra!

***

Hatay Antakya’da oturduğu bina yerle yeksan olmuş 51 yaşındaki Emine Doğu sevdikleriyle birlikte enkaz altında sıkışıp kalmıştı. Günler sonra gelen kurtarma ekipleri Emine Hanım’ı 138 saat sonra çekip çıkardı kolonların altından. Hemen ambulansa alındı, bitkindi ama şunu dedi sağlık ekibine:

“Kurban olayım beni özel hastaneye götürmeyin, param yok!”

Yıkılan binadan 138 saat, dile kolay neredeyse 6 gün sonra kurtarılan bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının, “Kurban olayım beni özel hastaneye götürmeyin, param yok” demesi yumruk gibi boğazında düğümlendi sağlık görevlisinin. Yanıt verdi: “Ben sana kurban olurum. Bütün özelleri sana kurban ederim...”

Onlar ambulanstayken tarih 13 Şubat’tı... Yani, depremden 7 gün sonra!

***

Ve dün... Dünya liderimiz, ‘asrın depreminden’ sonra İstanbul’daki Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’nde tedavi altına alınan depremzedeleri ziyaret etti. Her biriyle tek tek ilgilendi, hallerini, hatırlarını sordu.

Bir depremzedenin bebeğini gören ve kız çocuğu olduğunu öğrenen Erdoğan, “Adını ne koyacaksınız” diye sordu. Depremzede, “Dilerseniz siz koyun” deyince anında bir isim buldu, bebeğin kulağına eğilip üç kez Ayşe Betül dedi, ezan okudu!

Başka bir odaya girdi. Onu gören bir depremzede, “Allah sizi başımızdan eksik etmesin. İlk dakikadan itibaren devletimiz yanımızda, Allah razı olsun. Biz yük olduk hakkınızı helal edin” deyince çok duygulandı Erdoğan şu yanıtı verdi:

“Ne demek, biz görevimizi yapmaya çalışıyoruz. Yapabilirsek inşallah. Her zaman ne dedik? Biz bu millete efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geldik!”

***

Sizi bilmem ama 6 Şubat’tan bugüne acıdan patlayacak hale gelen yüreğim, görüp duyduklarına inanmakta zorlanan aklım karman çorman oldu!

Bu memlekette kaç deprem bölgesi, kaç Türkiye var?

Birileri imdaaat diye bağırırken, birileri TRT yayınına çaresiz baskın yaparken, birileri 138 saat sonra enkazdan çıkar çıkmaz ilk iş ‘parası olmadığını’ hatırlarken, birileri nasıl böyle memnun?

Bize oyun oynayan karışmış aklımız, mantığımız mı? 

Yoksa başka birileri mi ketenpereye getiriyor bizi?