Dzeko’nun 23. saniyede kaçırdığı gol, Fenerbahçe baskısının müthiş taraftar desteğiyle birleşip erken bir gol atacağı hissiyatını verdi. Ancak kendi yarı sahasından çıkarken orta sahada hep bir fazla pas opsiyonu yaratan ve Mert Hakan-Szymanski-İsmail üçlüsünün başını döndüren Lille oyuncuları, 20. dakikaya kadar bunu kusursuz yaptı. Sürekli geri koşturarak yorduğu Fenerbahçe’ye bir de ön alan baskısı yaparak oyun kurmasını engelledi ve Livakovic hep uzun pasla çıkmak zorunda kaldı.
Ancak sezonun henüz ikinci resmi maçını oynayan Lille’in bu tempoyu 90 dakikaya yayması gerçekçi değildi. Fenerbahçe’nin böyle bir rakibe karşı sabırlı ve disiplinli oynaması birinci şarttı. Ve Mourinho takımında görebileceğimiz bu sabrı ve disiplini gördük. Nitekim ilk yarının son bölümü Fenerbahçe’nin kontrolünde ve baskısında geçti. Mert Hakan’ın şutları Maxi’nin plasesi derken, Dzeko’nun 23. saniyede kaçan kafası dışında 3-4 net pozisyon harcandı.
İkinci yarı yine aynı tempo yakalanacaktı ki, Sevilla maçından ders çıkarmayan birkaç kendini bilmez, rakip oyuncuya isabet eden yabancı madde sonrası Fenerbahçe’nin en az 15 dakikasını çaldı. O pozisyonda kaleci 5 dakika yerde yattı ama iş bununla bitmiyor ki… Hem takımın temposunu kesiyorsun hem de rakibin birkaç pozisyonu daha yerde geçirmesine ve kaybedilen sürenin 10-15 dakikalara çıkmasına neden oluyorsun. Şu cahilliği bir türlü içimizden atamadık! Ama bir iki akılsız yüzünden müthiş bir tribün desteği veren taraftarı da yok saymak haksızlık olur.
Mourinho’nun hamleleriyle oyunu tekrar lehine çeviren Fenerbahçe, ilk maçtaki talihsizce yediği ve Kadıköy’de kaçırdığı gollerin acısını çıkartan bir golle maçı uzatmaya götürdü. Lille’in ikinci uzatma devresinde gördüğü kırmızı kartla “şans bu sefer bizden yana” diyen Fenerbahçe, yine olmayacak işlerin kurbanı oldu. 10 kişi kalan rakibe karşı kontraya yakalanmak mı dersin, yere düşen topçunun eline çarpan topla 117’de penaltı mı dersin yoksa 2-1 geriye düştükten sonra bile maçtan kopmayıp 120’de topunun direkten dönmesi mi…
Ferdi ve Fred gibi iki kilit oyuncunun yokluğuna rağmen oynanan oyun her anlamda umut verici. Bütün yazı tatil yaparak geçiren Lille kadrosuna karşın, sakatlıklar yaşayan, EURO 2024 serüveni geçiren, haziranda sezonu açan ve yüklemelerin yorgunluğunu yeni yeni üzerinden atan Fenerbahçeli futbolcuların 120 dakikalık mücadelesi tek bir eleştiriyi hak etmiyor. Elbette eksikler var ama bunların düzeltileceği yönünde çok büyük bir ışık var.
Yine de Şampiyonlar Ligi hasreti 16 yıla çıkan Fenerbahçe taraftarının üzülmesi ve tepki göstermesi kadar doğal bir şey olamaz. Ama geçmişin suçunu bu takıma yüklemenin de bir anlamı yok. Evet, Fred’in yerine veya yanına bir orta saha daha alınsaydı belki tur geçilirdi. Ama futbol fal bakarak yönetilmiyor. Hele hele Football Manager oynamaya hiç benzemiyor.
Orta saha transferinin neden geciktiğini, gelin anlatayım size… Mourinho bu turu Fred-İsmail-Szymanski üçlüsüyle ve yedek rotasyonuyla geçebileceğini düşündü. Yönetim de, eğer Şampiyonlar Ligi bileti alınırsa, teklif yapılacak üst düzey isimlere karşı eli kuvvetleneceği için bir tur daha beklemek istedi. Ama bu olmayınca, en azından ligde şampiyonluk için yeter seviyede bir orta sahanın kadroya katılacağını düşünüyorum.
Çünkü bu senenin asıl amacı, Şampiyonlar Ligi’nde gruplara kalmak değil, Süper Lig’de şampiyon olmak. Bir diğer çünkü, bu sene ligde şampiyon olan, gelecek yıl Devler Ligi’nde doğrudan gruplara girecek. Kimisi için tüccar hesabı, kimisine göre doğru strateji. Herkes farklı yorumlayabilir ama olan bu. Doğru ya da yanlış olduğunu da zaman gösterecek.
Fenerbahçe iki maçta üç gol yedi. İkisi, savunmaya çarpan ve biri 90+’da uzatmada gelen golle, diğeri rakip 10 kişiyken 117’de olağandışı pozisyonda ele çarpan topun penaltısıyla. Üç bireysel talihsizlik karşısında, kaçırdığı birçok gol var.
Lille eşleşmesinde takım, Mourinho, taraftar herkes elinden gelenin fazlasını yaptı. Ama olmadı. Şimdi sıra yönetimde. Fenerbahçe yönetiminin bir orta saha transferiyle takımın bariz eksikliğini gidermesi halinde taşlar yerine oturacaktır.