Hayatımıza önce cep telefonları girdi, sonra saatler akıllandı. Derken kulaklarımız, gözlerimiz, bileklerimiz teknolojiyle bütünleşti. Şimdi sırada beynimiz var.
Beyin-bilgisayar arayüzleri (BCI), bilim kurgu sayfalarından çıkıp kliniğe doğru yola koyuldu. Felçli hastaların bilgisayarı düşünceyle kullanabilmesi artık haber değeri taşımıyor. Asıl mesele, bu teknolojinin yakında “ticari” bir boyut kazanacak olması.
★★★
Şu anda dünya genelinde 100 kadar insanda kalıcı beyin implantı bulunuyor. Bu sayı 12 ay içinde iki katına çıkacak. Morgan Stanley’e göre, beyin-bilgisayar pazarının büyüklüğü 2041’de 1 milyar dolar olacak.
2024 itibarıyla ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), yalnızca birkaç şirkete deneysel implant izni verdi. Aşağıdaki firmaların hepsi denek takibi yapıyor ve implantlar vücutta ortalama 6 ay ile 2 yıl arasında kalabiliyor.
Neuralink (Elon Musk): Beyin dokusuna doğrudan yerleştirilen (gömülen) çiple wireless (uzaktan) ve yüksek bant genişliği sağlıyor.
Synchron: Beyindeki kan damarlarının içine konulan stent gibi. Daha az invaziv ama daha düşük çözünürlükte veri sunuyor.
Precision Neuroscience: Beyin yüzeyine yapıştırılan elektrotlu yara bandı gibi.
Paradromics: Beynin yüzeyine 1.5 milim giren bir bozuk para büyüklüğünde çip. Henüz insanlara uygulanmadı ancak koyunlarda 3 yıldır çalışan sistemleri var.
★★★
Apple bile bu işe girdi. Synchron ile çalışan şirket, bu çiplerin iPhone veya Vision Pro gibi cihazlara bağlanmaya başladı. Ancak ilk etapta “zihinle tıklama” yalnızca büyük kas hareketlerini düşünerek yapılabiliyor. Tam bir “zihinle yazı yazma” veya “robot kolu parmak parmak yönetme” henüz mümkün değil.
Apple’ın sanal gerçeklik gözlükleri beyinden gelen sinyalleri okumaya başladı.
Elbette her teknolojide olduğu gibi, burada da denge önemli:
Ne kadar derine inerseniz, o kadar net veri alıyorsunuz. Ama aynı zamanda riskler artıyor: Enfeksiyon, beyin hasarı, uzun vadeli iz kalması gibi…
Henüz bu sistemlerin hiçbirinde “yazılım güncellemesi” ya da “çıkartıp yenisini takma” gibi konular netleşmiş değil. Kafanıza çip taktırdıktan sonra, model eskiyince ne olacağı hâlâ bilinmiyor.
Yine de bu işin geleceği açık. Kulak içi cihazlar, kalp pilleri, göz içi lensler derken; beyin implantı da hayatın sıradan bir parçası olabilir.
Belki bir gün, sadece düşünerek e-postamızı yazacak, televizyon kanalını değiştirecek ya da sadece niyet ederek müzik çalabileceğiz.
Gittim, gidemedim gidiyordum
Sabah evden çıkıyorum. Navigasyon ne diyor? “İşe varmana 1 saat 15 dakika kaldı.”
Yani 75 dakika.
Başlıyorum yolculuğa. Yarım saat geçmiş, dönüp bakıyorum: “Kalan süre 1 saat.”
Hoppala.
Peki belki yol açılır şimdi, diyorum.
45 dakika daha geçiyor… Hâlâ işe 35 dakika var diyor.
Zaman fizik kurallarına meydan okuyor. Süre ilerliyor ama varış süresi yerinde sayıyor.
Resmen dijital illüzyon.
Maslak’a doğru ilerliyorum, yarım saat daha geçmiş, gazetenin köşesindeyim artık.
Google hâlâ diyor ki: “15 dakika kaldı.”
Navigasyon bir noktada “Alternatif rota bulundu” diyor.
Derhal sapıyorum: 3 tünel, 2 viyadük, 1 kıvrımlı orman yolu.
“1 dakika daha erken” varıyorum.
Yahu o 1 dakikalık tasarruf için ben niye Belgrad Ormanı’na girdim?
★★★
İstatistikler diyor ki, İstanbullu yılda 105 saatini trafikte kaybediyor.
Hayatının 3.5 yılı arabada geçiyor.
Yani direksiyon başında bir diploma alınacak kadar zaman harcıyoruz neredeyse.
Navigasyon da üstüne tuz biber…
★★★
Bence Google’a yeni bir özellik lazım:
“Psikolojik varış süresi! ”
Yani insanın içinden ne kadar zaman geçtiğini hissettiği bir tahmin.
Bir de “ruhsal hasar skoru” eklensin, günde kaç defa çığlık attığını hesaplasın.