Perşembe günü ligimizin iki büyük markası, Türk futbolunun öncüleri ve 'ağır abileri' Avrupa arenasında son maçlarına çıktı. Galatasaray 'bu kolay fikstürde ilk 8 takım arasına kesin girerim' derken 14'üncü sırayı zor gördü. Fenerbahçe ise tamamen şansla ilk 24'e tutunabildi.
Mahallenin horozları kafalarını kendi küçük dünyalarının dışına çıkardığında nasıl da süt dökmüş kediye dönüyorlar... Ne bir yönetici, ne teknik adam, ne de futbolcu. Kimsenin ağzını bıçak açmıyorlar. Hafta içi mülayim olan abilerimizin panayırı hafta sonu başlıyor.
Adetleri mahalleye rahatsızlık vermek. Dönünce başlıyor tantana.
Biz her hafta aslında Galatasaray-Fenerbahçe maçı izliyoruz. Rakipleri yok. Birbirleriyle oynuyorlar sürekli. Rakibin adı kağıt üzerinde farklı yazsa da izlediğimiz maç Fener ile G.Saray maçıdır. Diğerleri diye bir şey yok çünkü.
Mesela bu hafta Fenerbahçe Çaykur Rizespor'la değil Galatasaray ile oynadı. Galatasaray da Gaziantep'le değil Fenerbahçe ile oynayacak. Öyle izleniyor maçlar, öyle bekleniyor, öyle de yorumlanıyor. Diğer maçların tamamı öte yandan.
Burada bahsettiğim şey bu iki takımın maçlarının daha çok gündem olması değil. Elbette öyle olacak, seveni çok. Lakin mahallenin abileri tepişirken çimlerin ezilmesi de hak değil.
Türkiye'de bu iki kulüp dışında bir takımı destekleyen herkes 'acaba bu hafta ne tür bir saçmalık izleyeceğiz' diyerek geçiyor televizyon karşısına. Burada aslında sitemin büyüğünü Beşiktaş ve Trabzonspor'a ayırmak lazım;
Yarışta bu iki takımı yalnız bırakacak kadar kötü olmanız onların istediği gibi at koşturmasının önünü daha da açtı.
Bu iş öyle bir hale geldi ki; geçen hafta Fenerbahçe forması giyen Samet Akaydın bu hafta otoparkta çıkan kavgada karşı cephede savaşıyor. Herkesi taraf olmaya mecbur bıraktıkları bir mahalle.
Ülke de böyle değil mi zaten? Kimse kendi olamıyor. Herkes bir tarafın yanında olmak zorunda. Bizim abilerin kavgası 'senin daha çok, benim daha az yanımdalar' kavgası.