Geçenlerde bankada konuştuğum hanım gözüme pek bir aşina geldi. Konuşurken bakıyorum, ‘Bu yüzü kesin tanıyorum...’ diyorum kendi kendime, ama nereden tanıyorum, bir türlü çıkaramıyorum.

Sonunda dayanamadım sordum. Meğer Facebook’tan tanıyormuşum. Arkadaşımın oğlunun sınıf arkadaşının annesiymiş. Dünya gerçekten küçüldü.

Artık daha büyük kalabalıklar arasında daha yalnızız. Büyük şehir, büyük yalnızlık demek! Modern şehir yaşamı bireyleri yalnızlaştırırken, toplumsal normları da değiştiriyor.

Eskiden, etrafımızda bir çift boşandığında büyük olay olurdu. Herkes bunu konuşurdu. Ya da bir arkadaşımızın annesi babası boşanmaya karar verdiğinde, onun için üzülürdük. Yaptığı tüm aşırı davranışları, saçmalıkları buna bağlardık.

Boşanma çocuklar için hâlâ travma olsa da eskisi gibi değil, artık daha normal karşılanıyor. Bugün oğlumun arkadaşlarına bakıyorum, boşanmış aile çocuklarıyla anne babaları evli olanlar neredeyse yarı yarıya. Eskiden boşanmış olanlar parmakla gösterilirdi; artık insanlar devam eden evliliklere hayretle bakar oldu.

***

Modernleşmenin getirdiği yeni toplumda parçalanan sadece aileler değil; dostluklar, arkadaşlıklar da değişime uğradı.

Büyük şehirlerde komşuluk kavramı neredeyse tarihe karışmak üzere. Aynı apartmanda oturan insanlar, birbirlerini sadece sima olarak tanıyor.

Hatırlıyorum da, eskiden annemle komşulara gider otururduk. Kapıda kalmak diye bir şey yoktu. Yaşadığınız yerde mutlaka çalacak bir kapımız olurdu. Ya da evde bir şey bittiğinde bakkaldan önce yan komşudan rica ederdik.

Ulaşımın bir eziyet haline geldiği, yaşamın zorlaştığı büyük şehirlerde insanlar ister istemez yalnızlaşıyor. Başka bir deyişle, ‘Büyük şehir yaşamı, büyük yalnızlık’ demek oluyor!

Mesela İstanbul’da yaşıyorsanız, eğer aynı mahallede oturmuyorsanız akrabalarınızla veya ailenizle bile sık görüşmeniz zor!

***

Yalnızlaşmanın diğer bir nedeni de günümüz çalışma koşulları.

Eskiden 09:00-18:00 arası mesai saatleri vardı. Ancak, dijital iletişimin zirvede olduğu günümüzde, İş çıkışı bile mesai bitmiyor. Sürekli gelen e-postalar, telefonlar, online toplantılar insanları iş saatleri dışında da meşgul ediyor, tatildeyken bile çalıştırıyor.

Geriye ne kalıyor?

Valla anca kendimizi eve atıyoruz! Bu kadar yalnız yaşam, doğal olarak, bir yerde bencilleşmeyi de beraberinde getiriyor. Artık kimse, sosyal medyada paylaştığı resimler dışında, hiçbir şeyi başkalarıyla paylaşmak istemiyor. Kimse kimsenin nazını çekmiyor. Eskiden ‘Komşu komşunun külüne muhtaçtır’ mantığı artık ‘Ben kendime yeterim’ felsefesiyle yer değiştirdi.

Bu yüzden de evlilikler, arkadaşlıklar, dostluklar uzun süremiyor!

Sosyal bir canlı olan insan, takdir edilme ve kabul görme ihtiyacını sanal ortamlarda gidermeye çalışıyor.

İnsanlar sanal kimliklerle, sanal ortamlarda, sanal kişilikleriyle var oluyorlar. Paylaşımlarda, fotoğraflarda, sadece gösterilmek istenen veya çoğunlukla olmak istenilen var. Arkasında, hayal kırıklıkları, büyük bir yalnızlık ve bencillik saklı. Çoğunlukla, gerçek olandan çok uzak.

Kimin kaç takipçisi olduğu, kaç beğeni aldığı, fotoğrafların altına yapılan yorumlar prestij meselesi. Bu takipçilerden, yani sanal arkadaşlardan kaçıyla normal hayatta görüşülüyor derseniz; aslında bir elin parmaklarını geçmez.

Günümüzde yeni yaşam tarzları, yeni ilişki şekilleri, yeni arkadaşlıklar var.

İnsanlar, çağın getirmiş olduğu bireysellik ve yalnızlığı yaşarken, diğer taraftan inanılmaz bir sanal sosyal paylaşım içerisinde. Artık hepimiz kimin ne yediğini, ne içtiğini, nerelere, kimlerle gittiğini biliyoruz. Çocukların karnelerini, ne zaman hasta olduklarını, doğum günlerini takip ediyoruz.

Hatta artık tanımadığımız insanların bile hayatlarını, ne yaptıklarını biliyoruz.