Geçtiğimiz hafta tartışılan konuları dikkate alarak şu soruları soralım:
Türkiye siyasetinin sağ-sol ayırımına ihtiyacı var mı?
Sağcılık solculuk kavramları doğru anlaşılıyor mu?
Ayrıştırma bir partiyi başarıya götürür mü?
Bu konuyu Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçen hafta cuma günü yapılan kongresi üzerinden değerlendirelim:
Sayın Muharrem İnce konuşmasında, “sağcılık” yapmadan sağdan oy alınabileceğinden bahsetti ve “sağ”ı, solun içinde istenmeyen bir görüş olarak niteledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın zaman zaman “sol” ya da CHP ile ilgili aşağılayıcı nitelemelerini de hatırlayalım. Bunun bilinçli bir şekilde yapıldığını, doğrudan seçmen algısına hitap edildiğini unutmadan!
Bir siyasetçi, kavramları kullanırken, o kavramların ne anlama geldiğini elbette dikkate almalıdır. Ancak, halka açık konuşmasını, o kavramların toplumda karşılığının ne olduğunu gözeterek yapması
gerekir.
Öncelikle “sağ” Türkiye vatandaşları için ne ifade ediyor; daha önemlisi, kendini “sağcı” olarak niteleyenler “sağ”ı nasıl tanımlıyorlar bunun üzerinde duralım:
Türkiye’de, halkın, yaklaşık yüzde 60’ı siyasal anlamda kendini “sağcı” olarak görüyor. Bu yüzde 60’lık kesime “sağcılık” ne demek diye sorulsa, çok büyük bir bölümü, dini prensiplere bağlılık ve/veya milli değerlere sahip çıkmak olarak tanımlayacaktır. Bunun karşıtı olarak da, “sol”u gösterecektir. Ve hatta bu gruplar içinde, anaşizmle (her koşulda her türlü otoriteyi reddetmek) solculuğu karıştıranlar bile olacaktır.
Çok daha acısı, bir imam hatipli olarak çok iyi bilirim ki; sağ-sol kavramlarını,
Kur’an’da geçen “amel defterleri sağından ve solundan verilenler” ayetleriyle ilişkilendirip, itikadi alana çekenlere de rastlamak mümkündür.
Halbuki...
Sağ-sol kavramları ilk defa, Fransız devrimi zamanında, ayrı görüşlerde olan meclis üyelerinin, Fransız Parlamentosu’ndaki oturuş yerine göre kullanılmıştır. Toplumsal eşitsizliği, hiyerarşiyi, eski düzeni kabul edenlere, kralın sağında oturdukları için “sağcılar”; sol tarafta oturup, sosyal adaletin ve eşitliğin yanında olup, mevcut duruma karşı çıkanlara ise “solcular” denilmiştir.
Solculuk batıda ekonomiktir, sosyaldir; bizde ideolojiktir. Sadece sağ-sol kavramları da değil; muhafazakârlık, milliyetçilik, demokratlık kavramlarının da içleri boşaltılmıştır.
“Bölüşüm”, “eşitlik”, “sosyal adalet” gibi solun temel kavramları üzerinden tanımlamalar halkın belleğinde yer tutmuyor. Nedeni üzerinde solda yer alan partilerin durması gerekir.
Hal böyleyken, ihtiyaç olan kavramlara yeni anlamlar yüklemeye çalışmak veya yanlış tanımlamaları düzeltmekten ziyade, içleri boşaltılmış bu kavramlara vurgu yapmak, zihinlerde var olan algının devam etmesini sağlayacaktır.
Albert Einstein’ın sözünü hatırlayalım: “Önyargıları yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur.” Hele bu algıyı sürekli canlı tutmaya çalışan bir iktidar partisi varsa!
Yapılması gereken
Sağcılık, solculuk, muhafazakârlık, milliyetçilik, sosyalizm gibi kavramların toplumun her kesiminde farklı karşılık bulması; aynı fikre sahip kişilerin farklı safta yer almasına, farklı fikirlerin ise birbirlerini anlamamazlıklarından ötürü asla uzlaşamamalarına yol açıyor.
Unutulmaması gereken bir diğer nokta ne saf piyasa ekonomisinin ne de saf komünizmin uygulama imkânının olmayışıdır. Mevcut tüm ekonomiler karma ekonomidir. Devletler sistemlerin işlerine gelen kısımlarını alarak, kendi sistemlerine entegre ederler. Nitekim gelişmiş ülkeler bir yandan sermaye birikimini teşvik ederek, özel kesimin büyük yatırımlarını desteklerken bir yandan da vergi-sübvansiyon politikalarıyla gelir dağılımını düzenleyici etkide bulunurlar.
Hal böyleyken Türkiye’nin kışkırtıcı sloganlardan ibaret, altları boşaltılmış ideolojilere değil, evrensel değerlere ihtiyacı var. Adalet, hukuk, hakkaniyet, en dar gelirli vatandaşa dahi onurlu bir hayat standardı, yüksek eğitim düzeyi, gelişmiş beşeri sermaye, katma değeri yüksek yatırımlar, en üst düzey çalışma koşulları, inançlara saygıdan da öte inançları yaşamaya uygun zemin.. gibi devletin sağlayabileceği aklınıza gelen her türlü politik, ekonomik, sosyolojik ve dini konuda bizi daha ileriye taşıyacak bir siyasete ihtiyacımız var.