Son yıllarda siyaset sahnesi, yalnızca halkın tercihini değil, hukukun sınırlarını da test eden karakterlerle dolu. Seçimle gelen liderlerin, hukuku esnettiklerinde nereye kadar gidebilecekleri, çağın ortak sorusu hâline geldi. Üç farklı ülkede, üç benzer öykü var.

★★★

Romanya; Çavuşesku rejiminde inim inim inlemiş bir ülke. Demokrasiye geçişi daha çok yeni. Gel gelelim aşırı sağcı Calin Georgescu, ‘hiç yoktan’ bir anda iktidarın eşiğine geldi. Seçimlerin ilk turunu önde tamamladı. “Milletin sesi” olduğunu iddia ederken, Putin’e göz kırpıyordu. Mahkemeler bir baktı ki, TikTok kampanyasına Rusya’dan son iki haftada 27 bin sahte hesap destek vermiş. Türkiye üzerindeki bilgisayar adreslerinden (IP numaraları) 2 milyon mesaj atılmış. Putin, seçimleri etkilemek için oluk oluk para akıtmış. Bunun sonucu olarak “TikTok adayının” kariyeri Anayasa Mahkemesi’nce askıya alındı.

★★★

Nazi fobisi olan Fransa’da da aşırı milliyetçi kadın lider Marine Le Pen, “sistemi değiştirmek” için yola çıkan sağ popülizmin sembolüydü. 2004-2016 arasında önlenemez yükselişini finanse etmek için Avrupa Parlamentosu’ndan 4.5 milyon Euro’yu zimmetine geçirdiği belirlendi. 5 yıl siyasetten men cezası aldı. Önü kesilmese Macron’dan sonraki cumhurbaşkanıydı. Ama iktidar şansını mahvettiyse bunun tek suçlusu kendisiydi.

★★★

ABD Başkanı Trump ise ‘seçimle gelen her istediğini yapar’ mantığı güdüyor. Artık kendini seçilmiş bir kral gibi konumlamaya çalışıyor. ‘Atanmışlar, seçilmişler” yaygarasıyla yargıçları tasfiye edip kendi yargısını yaratmak istiyor. Anayasayı esneterek üçüncü dönemini kovalıyor. Açık açık televizyonda “şaka yapmıyorum” diyor. “Bunun yöntemleri var” diyerek Amerikan demokrasisinin sabrını sınıyor. Amacı anayasayı değiştirmek, eğer olmazsa yardımcısı DJ Vance’ı gelecek dönem başkan seçtirip sonra da onu istifa ettirip yerine geçmek.

★★★

Tüm bu örneklerin hepsinde ortak bir çizgi var: Hukuk, seçilmiş olsa bile rejimin sınırlarına dokunulduğunda devreye giriyor. Yargı, seçilmişleri denetliyor, frenliyor. Oy almış olmak, kuralları ezme hakkı doğurmuyor.

Türkiye’de ise manzara tam tersi. Yetersiz delille atanan kayyumlar, geciktirilen iddianameler, siyasi tutukluluk hâlleri, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması... Batı’da sağ popülizm hukukla sınırlanıyor; Türkiye’de ise sağ, hukuku istediği gibi şekillendiriyor.

İster Fransa, ister Türkiye olsun fark etmez. Sandık ne kadar bastırılsa da seçmen iradesi gün gelir hukuktan da iktidardan da hakkını geri alır.

4 derece ısınsa para buhar olacak

Avustralyalı bilim insanlarının araştırmasına göre eğer dünya 4 derece ısınırsa, insanlar yüzde 40 daha fakirleşecek. Yani 100 liran varsa, 40’ı buhar olacak. Bu, daha önce tahmin edilen zararın neredeyse dört katı.

★★★

Bilim insanları yıllardır kullanılan ekonomik modellerin, iklim krizinin etkilerini hafife aldığını söylüyor. Eski modeller sadece hava değişimini dikkate alıyordu. Ama bu yeni çalışmada sellerin, kuraklıkların, fırtınaların üretimi ve tedarik zincirlerini nasıl vuracağı da hesaba katıldı.

Sıcaklık 2 derece artsa bile dünyadaki ortalama gelir yüzde 16 düşecek. Bu da az değil. Şu anki gidişatla dünya 2.1 derece ısınacak gibi duruyor. Bu, yoksullukta artış, işsizlikte patlama ve göçte kaos demek. Ama bu tablo, sadece kutupların değil, ekonominin de erimeye başladığını gösteriyor.

Özetle: Dünya yanıyor, modeller hâlâ klima modunda. Gerçekler sıcak, senaryolar soğuk.