Bu hafta dikkatimi çeken konu başlıkları vardı, not aldım. İlki, Trump’ın Gazze için geliştirdiği, pardon, ödünç aldığı “çözüm formülü.”
ABD Başkanı, Gazze’deki Filistinlilerin “temizlenip” (Evet, kendisi böyle diyor) Mısır ve Ürdün’e gönderilmesi, orada onlara ev kurulması gerektiğini bir değil, iki değil, tam üç kez aynı hafta içinde tekrarladı.
Trump’ın yaratıcılığı malum, ama bu ‘dahiyane’ fikri nereden bulduğuna bir bakayım dedim.
Gördüm ki, bu öneri uzun zamandır İsrail aşırı sağı tarafından dolaşıma sokulan bir fikir.
Hatta 1967’deki Altı Gün Savaşı’ndan beri, yani Gazze’nin İsrail tarafından ele geçirilmesinden bu yana, İsrail sağı bu düşünceyi onlarca yıldır gündeme getirmiş.
★★★
Üstelik bu fikir sadece sağın aklına gelmemiş. 15 ay önce de Gazze’de savaşın başlangıcından sadece haftalar sonra, İsrail İstihbarat Bakanlığı tarafından sızdırılan bir belgede, yine “Filistinlilerin Sina’ya tahliye edilmesi” ve geri dönüşlerini engellemek için ordunun, Mısır’da “birkaç kilometrelik steril bölge” oluşturulması da önerilmişti. Hani hijyen çok önemli ya!!
Trump da biri kulağına fısıldamış olacak ki, mal bulmuş mağribi gibi anlatıyor.
★★★
Ancak birileri şunlara söylesin, 1948’de İsrail’in kurulmasına yol açan savaş sırasında Ürdün, Lübnan, Suriye ve Mısır’a göç ettirilen Filistinliler bir daha vatanlarına geri dönemedi. Tarih tekerrür mü ediyor, yoksa bazıları aynı filmi tekrar tekrar mı çekiyor?
Trump’la beraber bu fikri alkışlayanlar da malum: Gazze’de Yahudi yerleşimine izin vermek için zorla yerinden etmeyi destekleyen İsrail’in aşırı sağcıları o kadar...
Nitekim Haaretz gazetesinde pazartesi günü çıkan bir makaleye göre, Trump’ın ilk döneminde; İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak etmesine ve Filistin devleti hayaline son vermesine izin vermesi karşılığında bir tür tazminat olarak, Mısır’la papaz olma pahasına Filistinlilere Sina Yarımadası’nda ‘ikame vatan’ yaratma planı konuşulmuş.
Anlayacağınız, taşınmak istemeyen Filistinlilerin valizlerini bile çoktan hazırlamışlar!
‘Biz ölürken onlar dans ediyordu’
Gelelim ikinci meseleye...
CNN ekranında bir kadın dikkatimi çekti: ABD Senato İstihbarat Komisyonu önünde adeta terliyordu. Ama sıcak basmasından değil. Demokrat Kongre üyesiyken, Trump’ı desteklemek için Cumhuriyetçi Parti’ye katılan Tulsi Gabbard, ABD’nin yeni Ulusal İstihbarat Direktörü yapılmak isteniyor. Onaylanırsa CIA, FBI dahil 18 istihbarat teşkilatını deneyleyecek. 70 milyar dolarlık bütçeyi yönetecek. Az iş değil yani...
Senatörlerin karşısında ifade verdi. Tulsi Gabbard savunmasında şunları söyledi: “Esad’a, Kaddafi’ye veya herhangi bir diktatöre karşı hiçbir sevgim yok. Sadece El Kaide’den nefret ediyorum. Esad’ın gitmesiyle Suriye artık El Kaide’nin bir kolu olan HTŞ tarafından yönetiliyor ve lideri, Amerikan askerlerinin öldürülmesini ve 11 Eylül’ü, sokaklarda dans ederek kutladı.”
Etkileyici bir tirat! Ancak burada asıl nokta şu: ABD’nin istihbarat şefi adayı, Esad’ı deviren ve şu anda Suriye’yi yöneten Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) lideri Ahmed Şara hakkında pek de iyi şeyler düşünmüyor. Oysa bu örgütü Türkiye destekledi, destekliyor da..… Ama Amerikalı hanımefendi pek haz etmediğini açıkça söylemiş.
Sonuç? ABD’nin Kürtlere bakışında yeni dönemde bir değişiklik yok gibi. Türkiye ise hâlâ denklemin içinde ama hangi tarafta olduğu biraz karışık. Satrançta bir taş olmak zor iş, hele oyunu oynayan başkalarıysa...…