Emin Çölaşan’ın notu:Sevgili okuyucularım, sizlerden her gün çok sayıda mesaj alıyorum. Hepsine tek tek yanıt vermem ne yazık ki mümkün olmuyor. Bunlardan bazılarını yazılarımda kullanıyorum, bazılarını ise pazartesi günleri burada yayınlıyorum.
Burada kullandığım mesajların bazılarında, gönderen okuyucularımın isimlerini ne olur ne olmaz diye vermiyorum. Başlarına iş açılmasın.
Ayrıca bu mesajları, harf ve cümle hataları dahil, üzerlerinde hiçbir oynama yapmadan sizlere iletiyorum.
Her pazartesi günü burada, gazetemizin internet sitesinde buluşmak umuduyla.
________________________________
Iyi günler güzel Türkiye min güzel insanı aklıma bir soru takıldı onu sorayım istedim. Acaba 50 yıldır dağda bir dünya çile çektikten sonra bir anda 10 madde için silah bırakacak bir örgüt siz hiç gördünüz mü?
Arda
________________________________
Sayın Emin Çölaşan,1 Mart 2015 Pazar günü İstanbul CNR Kitap Fuarı'ndaydık.
Fuar'ın çıkış kapısına yakın bir alanda 10-12 yaşlarında çocuklardan oluşan bir mehter takımı eşliğinde Osmanlıca tanıtım etkinliği düzenlenmiş.
O çocukları görünce kendimizi sanki Osmanlı padişahlarının cülûs töreninde bulunuyormuşuz gibi hissettik.
İlim dünyasının kafa naklini konuştuğu çağımızda, Türk çocuklarının bu şekilde gerici bir zihniyet elinde düştüğü duruma hem üzüldük hem de öfkelendik. Tartışma çıkmasının önüne dostlarımız geçti. Öfke nöbetlerine kapılmamak için elimizden geleni yapıyoruz. Halkı bu derece nefret duygularına sürükleyenler bir gün sonuçlarına da katlanmak zorunda kalacaklardır. İşte asıl korkumuz da budur...
Bilmenizi istedik.
Sevgi ve selamlar.
Tülay
________________________________
Merhaba,
Sizlerin yazılarını hergün takip eden bir vatandaş ve bir okur olarak genel seçimler öncesinde sizlerden özel bir ricam olacak
Umarım mesajım sizlere ulaşır ve okuma fırsatınız olur .
Mutlaka benim gibi bu ricada bulunan vatandaşlar da vardır .
Hepimiz biliyoruz ki Haziran genel seçimi Türkiye’nin geleceği için bir kırılma noktası olacak .
Sonuç ya daha da kötüye gidecek ya da güzel umutlarla yepyeni bir döneme gireceğiz. Bu durum muhalefet partilerinin elinde.
Dönem kendi çıkarını koruma dönemi değildir .
Dönem silkinme bir araya gelme AKP ye karşı dimdik duran bir muhalafet grubu ile hükümeti bu seçimlerde büyük hüsrana uğratma dönemidir . .
Ana muhalefet partisi CHP ve diğer partiler ( DSP-MHP- Vatan – Anadolu ) seçime beraber girerlerse İktidar partisine çok büyük rakip olunursa , inanıyorum kesinlikle oylar bölünmeyecektir ,akıl sağduyulu halk muhalefete oy verecektir.
Ancak şu an ki duruma baktığımızda da ne yazık ki dik duruş sergileyen bir muhalefet göremiyoruz .
Her zaman bizlerin sesi ve “sözcü”sü oldunuz. Olmaya devam edeceğiniz de aşikar. Bu nedenle tekrar sizlere çok teşekkür ederim .
Sadece bir vatandaş olarak ricam ,
Bu seçimde de oy kaybı olmaması , Oyların bölünmemesi ve sonucun hüsranla bitmemesi için sizlerin partilerle -gerekirse yüzyüze- görüşmeniz, bizlerin sesini muhalefet partilerine duyurmanız, ortak bir parti olarak seçimlere girmeleri için ısrarcı olmanızdır .
Saygılarımla
İyi çalışmalar
Gulgun
________________________________
Piyasada fiyatların alıp başını gittiğinden haberi olan var mı? Dar gelirli, çarşı pazarla haşır neşir olan kan ağlıyor ! Fiyat artışları hayatları olumsuz etkiliyor.Yeşil fasulyenin kilosu 26 lira,bir kıvırcık 5 lira 6 lira...Atom 6 -7 lira, havuç 5 liranın üstünde..Etin, balığın gerçek tavuğun yanına yaklaşamıyor; yoksulluk ve açlık sınırında yaşayanlar!.. Vatandaşın gerçek enflasyonu %30 un üstünde!..
Yardımla beleş geçinenler,diğer vatandaşın hakkından çaldığı için piyasa bu halde,dolar aldı başını gidiyor!.Yürütme destekçileri desteksiz atıyor; "dolar üç liraya çıksa ihracattan kazanırız" gibi abuk hayallerle avutuyor! Hergün herşey zamlanıyor, ballı yaşam sürenler ezileni umursamıyor! Bu ülke eşi emsali görülmemiş bir iç kargaşaya sürükleniyor,kimse umursamıyor! Muhalefet, meşruiyetini yitirmiş düzene alet olmamalı!
Metin Altay
________________________________
Sayın Çölaşan,
Yazdıklarınızı büyük beğeni ve saygıyla okuyorum. İyi ki varsınız ama bugünkü yazınızda bir çağrı yapsaydınız ok daha etkili olurdu.
“ Anayasayı tanımıyorum dendiğinde “ aslında doğal bir süreç olarak hemen savcılar harekete geçmeliydi ve hukuk zemininde gerekenler yapılmalıydı. Bu RTE in
Birçok Anayasa’ya aykırı davranışını da içermeliydi ama ne yazık ki bu sistem artık çalışmamaktadır.
Beni, bizleri de korkutan zaten bu “ karşılığı olmayan & gelmeyen “ hesabı sorulamayan diktatörce davranışlar ve hareketlerdir.
Sizin yazar olarak ve Sözcü gazetesi olarak baskı yapabilme gücünüz var. Hürriyet gazetesi bunu çok başarılı olarak yapardı am artık yapamıyor ve bugün SÖZCÜ en çok gazete satan durumuna gelmiştir ve bu gücünü artık kullanabilmelidir.
Saygılarımla…
Kaan
________________________________
Sayın Çölaşan merhaba;
Aslında size karşı yüzüm olmadığı için utana sıkıla merhaba diyorum. Sebebine gelince; farkından olmadan fikirlerimiz, dünya görüşlerimiz hoşgörüden uzaklaştırılıp kutuplaştırılmasından dolayı ön yargıyla yazılarınızın, ya başlığını ya da ilk bir iki cümlesini okuyup, gıyabınızda kişiliğiniz üzerine hakaretler ettim. O okuduğum bir iki cümle de sözde kendimi haklılığımı göstermek için cımbızla aradığım kelimeleri bulabilmek için... Yazılarınızın tamamını okumadan önce dinime söven, toplumla alay eden, insanları aşağılayan biri olarak değerlendiriyordum.
17.12.2013 değil ama 24.12.2013 hayatımın dönüm noktası oldu. Çıkar ilişkileri çatışınca birbirlerinin pisliklerini bir bir döktüklerini gördüğüm siyasi laçkalıklar yüzünden sürüden(!) kaçmama ve arayışlara itti beni... Hayatımda en çok nefret ettiğim insan Emin Çölaşan, bir zamanlar çok sevip sonradan nefret ettiğim Uğur Dündar ve nefretimden dolayı adını bile ağzıma almak istemediğim Yılmaz Özdil için "Ne diyor bu kalemler? Muhalif gözünden bir bakayım ülkemin haline, ülkem nerede? Demokrasi nerede?" diye...
Paralel medyayı, havuz medyayı, tarafsız medyayı karışık takip etmeye başladım. Gördüm ki, dinime küfreden aslında din kardeşim diye bildiklerim, toplumla alay eden algı operasyonları yapan kendinden olmayan insanları aşağılayan ve fişleyen, hatta saray adaletiyle yargılayan, devleti dış odaklara kukla eden, teröristi meşrulaştıran mevcut bir iktidar...
Devletimin şer odaklarına teslim olmasına 10 yıl boyunca katkıda bulunduğum için, Yüce Milletimden ve siz değerli kalemleri anlamadan, dinlemeden ön yargılı olduğum için ve en önemlisi gıyabınızda da olsa ileri geri üsluplarımdan dolayı çok çok özür diliyorum.
Hakkınızı helal etmenizi temenni ediyorum.
Saygılarımla,
Ayhan
________________________________
SAYIN EMİN ÇÖLAŞAN ,Efkan ALA ; Ben bu anayasayı tanımıyorum falan diyor ya , bunun uygulamasını 2004 -2005 yıllarında Diyarbakır’a vali olarak atandığında yaptı. O yıllarda kızımın tayini nedeniyle ben de orada idim.
İlk yıl 2004 vali Sayın Nusret Miroğlu.
Diyarbakır’da herkes huzur içinde.
Bütün dükkanlarda inanın ufacık kahveden, ayakkabı tamircisine manavına, balıkçısına dek her yerde ATATÜRK ‘ÜN fotoğrafı asılı.
Her dükkana girişte aynen şunu söyledim.
Konyalılar’ a örnek olmuşsunuz. Gelip görmeliler ,ATATÜRK ‘Ü UNUTMADIĞINIZI VEFANIZI. UTANMALILAR DEDİM.
CUMHURİYET, 23 .NİSAN VE 19 . MAYIS BAYRAMLARINA KATILDIM.
Diyarbakırlılar sokaklarda gençleri ve öğrencileri alkışlıyordu.
Osman Baydemir, bayramlara katılıyor, Türk Bayrağını selamlıyor ve hediye edilen Türk Bayrağı’nı öperek teslim alıyor, askerimiz marşlar söylüyor, taklarda Atatürk’ten özlü sözler yazılı. Taklara kimse tepki göstermiyor ve valilik kapısı çok serbest bir biçimde herkese açık işliyordu.
DERKEN EFKAN ALA GELDİ:
Bir hafta içinde mesaj alındı APO TİŞÖRTLÜ GENÇLER SOKAKLARDA , OKULLARIN SERVİSLERİNDE PKK ‘NIN PAÇAVRASININ RENKLERİNDEN BAĞLANMIŞ ŞERİTLER ARABALARDA, EN İŞLEK EN GÜZEL ÇARŞI OLAN OFİSTE MAĞAZALARIN CAMLARI KIRILDI, HER YER YAKILDI, YIKILDI.
EFKAN BEY ÇIKTI TV ‘YE ‘cana geleceğine mala gelsin’, dedi ve olaylar doruk noktaya çıktı. Emniyet müdürleri arka arkaya istifalarını isteyip pkk militanlarının yakalanmalarına engel olan Efkan Vali ile çalışamayacaklarını bildirdiler.
Arşivlerden araştırabilirsiniz.
Diyarbakır hayvan barınağının rezaletini anlatmak için vali beyi ziyarete gittim.
Sayın Nusret Miroğlu ile defalarca görüşmüş iptal edilen borç yüzünden köyün suyunu açtırmış daha bir çok işleri halletmiştim. Valilik binasına hiç sorgusuz elimizi kolumuzu sallayarak girip çıkıyorduk.
EFKAN ALA ‘YI İLK ZİYARETİMDE SANKİ BAŞKA BİR İLDE BAŞKA BİR VALİLİK BİNASINDAYDIM.
Üstümüz arandı kimlik kontrolü yapıldı.
Oda kapısı ise iki taraflı bir paravan ile dar bir koridor ve polislerin ne için geldiniz sorusu ile karşılaştım ve hemen sordum:
-Neler oluyor ?
-Burası Diyarbakır bayan, dediler.
-Yeni mi Diyarbakır oldu? Ben bir yıldır bu binaya girip çıkıyorum ilk kez böyle karşılandık , dedim sesleri çıkmadı.
Yorumu siz yapın !
Bir Vali çağırıldığı konserde kadınların giysileri ile ilgilenmez konseri dinler.
Efkan Ala ; kapalı giyinen bir kızı özellikle sormuş.
Kız benim yanımda ; ‘Ah inşallah bana bir iş ayarlar, benim kıyafetimi beğenmiş’ diyerek sevindi.
2004 yılına dek barış içindeki Diyarbakır,Efkan Ala ile pkk terörüne yeniden teslim oldu, ödüllendirildi, önce başbakana müsteşar sonra da pkk istekleri doğrultusunda KÜRT- İSLAM SENTEZLİ TÜRKİYE İÇİN KOLLARI SIVADI.
SAYGILARIMLA ÜMİT SÜRMELİbayan-65 yaşında) EMEKLİ İLKOKUL ÖĞRETMENİ
________________________________
Sayın Çölaşan, annem 1917 doğumlu.GEÇEN HAFTA bilincini kaybedip komaya girdi. 16 saat sonra kendine gelmiş. Tüm umudumuzu yitirmiş halde odasına girdiğimizde kahvaltısını yapmış Sözcü okuyordu. Hepimizi, doktorları bile şaşırttı. Hürriyet gazetesinden ayrıldığınızdan beri Sözcü okuyor. Yazınızın ya da gazetenizin bir köşesinde fotosunu yayınlarsanız kendisine moral olacaktır.
Teşekkürler ve saygılarımla,
Aygören Dirim
________________________________
Sn. C. Başkanımız en az 3 çocuğu neden istediğinin kerametini sonunda ağzından kaçırdı : Merkel bir sohbetleri sırasında ( yedikleri içtikleri ayrı gitmediği için ) Almanların nüfusu gittikçe yaşlanıyor eğer tedbir alınmazsa eninde sonunda genç Türk nüfusuna mecbur kalacaklarını söylemiş. Yani sizin anlayacağınız en az üç çocuk yapın tavsiyesi, çocuklara Türkiye'de iş verip Türkiye'yi kalkındırmak falan değil, genç nüfusu dışarıya ihraç edip, yabancı ülkelerin kalkınmasına yardım edip onlardan gelecek dövizle başkalarının sırtından para kazanmak. Yeni iş alanları, fabrikalar açamadığına göre, genç nüfus da artık dibe vurmuş olan inşaat sektörü ve duble yol inşaatlarında çalışamayacağına göre Ya Allah Bismillah gurbet ellere...Anladınız mı şimdi Vehbi'nin Kerrakesini? U.A
urcay aslay
________________________________
Sayın Emin Çölaşan,Ben Ankara’nın Beypazarı ilçesinde yaşayan bir okuyucunuzum. Size aşağıda aktaracağım bilgilerin, ilçedeki esnaflık durumumdan dolayı gizli tutulmasını önemle rica ederim.
Ekte ki resimlerde de görüldüğü üzere, 06 BBB 01 plakalı araç trafikte 2000 model Wolswagen Passat marka olarak kayıtlıdır. Ancak bu plaka Beypazarı Belediye Başkanı Tuncer Kaplan’ın şuan kullanmakta olduğu özel bir şirketten kiralık Audi marka makam aracında takılıdır. Yani şuan Beypazarı Belediye Başkanı Tuncer Kaplan’ın makam aracı plakası sahte plaka konumundadır. Bu durum ilçemizde polemik konusu olup yerel basında yer almasına, ilçe kaymakamı, emniyet müdürü ve tüm mülki amirlerin bilgisinin olmasına rağmen hukuksuz bir şekilde kayıtlı olduğu araçtan farklı başka bir araçta kullanılmaya devam etmektedir.
Sade vatandaş böyle bir durumla karşı karşıya kaldığında nasıl ki kuralara göre gereken yapılacaksa, aynı hassasiyetin sırf Belediye Başkanı olması nedeniyle ayrıcalık tanınmayarak Tuncer Kaplan içinde uygulanması gerektiği düşüncesindeyim.Bir vatandaş olarak ilçemizde yaşanan bu durumu tüm kamuoyuna duyurmada aracı olmanız temennisiyle ekli belgelerle bilginize sunarım.
________________________________
Sayin Cölasan;
Padisah ve Sadrazami her seyde bunlar Avrupa`dada böyle diyorlar ya; Almanya`da 1 hafta önce iki ucak düsecek olsa o tip ucaklar degil havalanmayi hangardan disari adimini atamaz.
Milli Savunma bakani istifa eder ve giderkende Hava Kuvvetleri komutani ve hatta Genelkurmay baskaninida beraberinde götürür. Bizim ordumuzdada buna benzer olaylar olurdu ve biz biraz tuhaf karsilardik, mesela kazanda pisen yemekten Askerler zehirlenirse o kazana bilmemkac yil ceza verilir ve yemek pisirilmezdi diye biliyorum. Nerede askerin prensipleri, mantik aranmamasi gereken kanunlari? Nerede?
Saygilarimla
Mehmet
________________________________
Çayyolu'ndaki Gazi Hastanesi Semt Polikliniğinden 2 gün önce randevu aldık .Günü geldik sabah erkenden oradaydık.Ama ne görelim; hasta kabul tıklım tıklımdı!.. Tekrar sıra alıyor, tekrar giriş yapmak için beklemeniz gerekiyordu! Bizden önde en az 50 kişi vardı! Bekleme yaparken işlemler bir anda durdu ve "sistem bozuldu" dediler! Beklemenin anlamsızlığı, rahatsızlığımızı unutturdu,muayene olmadan orayı terkettik...
Hangi birini söyleyelim,böyle randevu sistemi olur mu? Bu denli yığılmanın olduğu sözde poliklinikte, teşhis, tedavi, muayene ne kadar sağlıklıdır?
"Sağlıkta devrim" hikayedir, hastane ortamları bunu doğrulamaktadır.Polikliniklerdeki doktorların çoğu uzman dahi değildir."Deneme yanılmalar" hastaları tedaviden caydırmaktadır.Hastanın tedavi hakkı,yığılmalarla elinden alınmaktadır.Devlet ve üniversite hastaneleri özel hastanelere göç vermektedir, buralarda doktor kalmamıştır. Ve sanki bu bilerek yapılmakta, sosyal devlet,sağlıkta devre dışı kalmaktadır. Olan vatandaşa olmuştur.Sağlık paralı hizmet halini almıştır!..
Metin Altay
________________________________
Beyefendi merhaba,
Tespitlerinize tümüyle katılıyorum.
Türkiye'nin tüm güncelini göz önünde bulundurarak ,sizin düşüncelerinizle tamamıyla örtüşen ,yapmayı düşündüğüm yorumu,siz benden daha hızlı davranarak yaptınız.
Ancak gözardı ettiğiniz veya gözden kaçırdığınız bir şey var.
Tüm bunlar ,Türk topraklarına ve Türk Milletine dışarıdan bir müdahale yapıldığında öngörülecek olasılıklardır.
Ortak düşmana karşı birlik olmak.
Şu an zaten ülkemizde, birilerinin yaptığı ayrıştırmalar sonucu çok ciddi kutuplaşmalar var.
Ve gerek metropollar'da, gerekse Türkiye'nin birçok yerinde, örgütlü ve ağır silahlarla donatılıp güçlendirilmiş , bir parmak şıklatmasıyla harekete geçecek hepimizin bildiği guruplar var.
Buna karşılık zayıflatılan,gücü elinden alınan asker ve kolluk kuvvetleri...
İşte korkulan ve korkutan gerçek!
Bir iç savaş!
Ayrıştırılmış ve bilenmiş halkın karşı karşıya gelmesi ki,anladığım ve görünen o ki, tüm emperyal güçlerin de salyaları akarak beklediği ve istedikleri de budur.
Hiçbir iç savaş,güller atılarak ,zafer işareti yapılarak durmaz, durdurulamaz.
Kin ve nefretin kol gezdiği, kimin kimi kırdığı anlaşılamayan,ne düşüncenin,ne masumiyetin ne de barışın,umudun olmadığı, sadece yaşama içgüdüsünün egemen olduğu ilkellik, bir kaos ve kan gölü...Bir kabus!..
Fransızlar bunu çok acı biçimde yaşadı ama sonuç, medeni bir bilimsellik,özgürlük,kültür ve bağımsızlık, insan olmanın aidiyet ve onurunu doğurdu.
Sizce düşünmek dahi istemediğim böyle yıkım, Türkiye gibi az gelişmiş bir ülkede iyi bir sonuç yaratabilir mi?
İşte ,tek korkum bu!
Allah,kitap kuran, peygamber,din iman diyen ve % 99'u Müslüman olan bir toplumda , Müslümanlığı kendi vesayeti ve tekeline alanlar, "İbadetin gizli yapılanı makbuldür " sözünü yok sayıp,sadece şekilciliğe prim veren ve ibadetini gizli yapanları ötekileştirenler, bunun vebalini nasıl üstlenecekler bilmiyorum.
Ama görünen o ki, bu kabus hiç de uzakta değil!
Siz de kabul edersiniz ki, atalarımızdan ve geçmişten günümüze kadar taşınan tüm özlü ve güzel sözler,yaşanmış tecrübeye dayalı sözlerdir.
Ve işte bunlardan biri;
"Bir musibet bin nasihatten evladır"
Bu sözden şu anlam çıkmaktadır,Türk milleti hızlı düşünen bir millet değil.
Musibeti görmeden, nasihatten anlam ve sonuç çıkartamıyoruz.
Ama dilerim,Ülkemiz ve Milletimiz şahsi çıkarlara feda edilmez.
Ve bir felaketle yüzleştirilmez.
Saygımla.
Sukran
________________________________
Sayın Çölaşan ,
saat 12 , haber dinlemek istiyorum , ama adam gene konuşuyor ve haber kanalları darp edilmiş halde .Adamlar konuşmalarını daima saat başlarına denk getiriyorlar.Çay ocağı işleticileri toplantı yapsa koşup oraya gidiyor ve TV lerde konuşuyor..
Bu kanallar önce haberleri vermeli sonra banttan bu adamların konuşmalarını verebilir. Tüketicinin heber dinleme hakkı ihlal ediliyor . Tüketici derneğine ve RTÜKe suç duyurusu yapacağım. Yetti bu beyin yıkama zorlamaları..
Nedim
________________________________
Sayın Çölaşan
1997 2013 yılları arasında F4 E uçaklarında silah sistem subayı olarak görev yaptım 3000 saat uçtum. Sonrasında HvKK lığında uygulanan kast sistemi nedeniyle emekliliğimi istedim. 40 yaşından sonra kursa giderek pilot oldum. THY nin sınavlarını geçtim zor ve uzun bir süreçti. Babam dedem ve ben üç kuşak emekli askeriz ve de yandaş olmadığımızdan beni tabiki THY'ye almadılar. Şu an özel bir havayolunda pilot olarak çalışıyorum.
F4 ucakları 1960 lı yıllarda üretilen güvenli fakat performans olarak kulanım hassasiyeti gerektiren toleransı düşük uçaklardır. Eskiden de araçlarda fren vardı ama yeni araç frenleri abs ebd sistemlerini devreye sokarak sürücü hatalarını bertaraf edebiliyorlar. Eski arabalar da kullanılabilir ama daha limitli ve ileri sürüş tekniklerini bilerek. Yeni araba için de paraya ihtiyacınız var tıpkı uçaklarda olduğu gibi.
Planlı olarak personelin tasfiyesi için mecburi hizmet düşürülmüş kalifiye personelin sistem dışına çıkması için uygun ortam oluşturulmuştur. Fakat bizim işler öyle masa başında planlandığı gibi gitmez. Şahit olunduğu şekliyle kitapları kanla yazılmıştır şakası yoktur.
Komutanları içeri atar, öğretmen pilotları sisteme en faydalı olduğu ustalık dönemlerinde sistem içinde tutmazsanız sonucu tüm Türk halkıyla beraber kederle izleriz. O çocukların katili F4 E phantom değil balyoz tertipçileri ve yardakçılarıdır. Saygılar
________________________________
Sayin Emin Colasan,
Ben Amerikada yasayan bir Turkum. Eski esim Amerikalidir ve yaptigimiz is sebebi ile genelde gorusuruz ve iyi bir arkadasligimiz vardir. Bana gecen gun Turkiye de neler oluyor, televizyonlarda Turkiyenin ismi geciyor diye sordu. Bende kendisine anlayabilecegi ve benim Sozcuden ve degerli vatansever yazarlarinizdan ogendigim kadari ile anlatmaya calistim.
Bu saray olayini ve sahsin aldigi en modern ucaklari ve dusen F-4 olaylarini sordu. Bende kanunsuzca yaptigi isleri siraladim, bana o halde niye sorusturma acmiyorlar diye sordu. Bende, Obamaya bile sorusturma Amerikada acilabilir ama Turkiyede gecmez dedim. Cunku asker, polis, yargi ve medyanin cogu onun elinde dedim. O zaman halk niye isyan etmiyor ne bekliyorlar dedi. Burada ( Amerikada ) olsa hayatta yerinde kalamaz, Turk milleti neden uyuyor dedi.... Cevap veremedim.
Saygilarimla.
Mufit Turkdamar
________________________________
Kendi kendime söz veriyorum... Hangi siyasi parti, iktidar olduğunda "kaçaksarayı" yıkarak yerine 10.000 ağaç dikme sözü verirse oyum onundur. Saygılarımla. Noyan Şahin
________________________________
Değerli, Sevgili Emin Çölaşan,
Köşe yazarları okuyucularıyla pek çok şeyi paylaşır. En çok gündemi tabiki.
Ara sıra da kendilerinin derin üzüntülerini ya da sevinçlerini.
Sonrasında ne beklerler acaba? Ya da birşey beklerler mi?
"Üç beş okuyucum bir iki satır yazsa da, ben de acımı-sevincimi paylaşabildiğimi anlasam"
mı derler, yoksa "gelen cevaplardan işimi yapacak vaktim kalmıyor" diye mi düşünürler,
ya da "cevap yazayım, ayıp olmasın, en azından okuduğumu anlasın." telaşına mı düşerler.
Peki bir okuyucu sürekli takip ettiği yazarların acı ve sevinçlerine tanık oldukça ne düşünür?
Pek çok şey, emin olun. Ben en çok "Paylaşmış işte, senden cevap beklemiyor. Zaten okuyucusunun
duygularını biliyor, yazıp da adamın (kadının) vaktini alma." diye düşünürüm. Bu nedenle
hemen kağıda kaleme sarılma (günümüzde klavye) dürtüme engel olurum.
Ünal İnanç'ı anlattığınız kısa yazıda, onun sıradışı yaşamını, aynı zamanda "bir gazetecinin ölümü" ile
pek az bulunur dostlardan birini kaybettiğinizi gördüm.
"Deli Ünal" gibi insanları öldükleri için tanımak, belki gözönünde insanlar olmadıkları için normaldir ama
bu durum içimi acıtıyor. Kendime kızıyorum böyle zamanlarda. Daha dikkatli olabilirdim diyorum.
Adını bir yerlerde görmüş, aklımda tutmuş, adına bari aşina olabilirdim. Toplumların sıradan "sıradışı" insanları.
Tam bu noktada bir parça afallıyorum. Tanısam ne olacaktı? Onun hayatına uzaktan tanık olmanın dışında
ne yapabilirdim?
İşte şimdi size yazmamın nedeni bu. Siz ve biz okuyucularınız birbirimizin hayatına uzaktan tanık olabiliriz
ama bilmenizi istiyorum; arkadaşınızı kaybetmenizin acısını içtenlikle paylaşıyor, size, yakınlarına
sabır ve güç diliyorum. Ve henüz söyleyebilme şansımız varken asıl bilmenizi istediğim, size ve ülkemde sayısı
pek az olan sahici gazetecilere duyduğum minnettarlık, saygı ve sevgidir.
Hayatıma kattığınız herşey için teşekkür ederim.
Asuman