Sultanahmet’te “tek odalı katları üst üste dizili sefer tası benzeri eski İstanbul evinde” oturuyorum. Evin penceresinden hem Ayasofya’nın ve hem Sultanahmet Camii’nin kubbe ve minareleri görünür. Beş vakit ezan sesi.
Şikayetçi değilim.
Her seçim öncesi aynı.
Seçim sandığına gitmeye 5-10 gün kala Ayasofya’nın önünde meydanda biri sabah namazından önce biri ikindi namazına doğru ellerinde namazlık, başlarında takke ve örgütlü oldukları belli çoğunluğu genç insanlar toplanırlar. Bir gün önceden kurulu ses sistemi ile Sultanahmet Meydanı’nın her yerinden duyulabilen yüksek sesle içinde sıkça Hz. Muhammed’in adı geçen, Kuran’dan ayetlere göndermeli ve politik amaçlı olduğu her cümlesinden belli konuşmalar yapılır. Hemen her seçim öncesi konuşmacılar “Ayasofya’nın yeniden cami olarak ibadete açılmasını” isterler. Ayasofya’yı müze yapanı suçlarlar. Cami yapılmasını engelliyor diye dış güçlerin işbirlikçisi laik kesimi eleştirir, günahkar sayarlar. Hitabet yeteneği çok yüksek ve deneyimli olduğu anlaşılan konuşmacının her üç-dört cümlesinin bitişinden sonra kalabalık hep bir ağızdan “Allah-u Ekber” diye vecde gelip tekbir getirir.
Namaz gösteriye dönüşür.
Kimseye zarar vermezler.
Geldikleri gibi dağılırlar.

* * *
Aynısını yaşadık.
Dün sabah namazı öncesi konuşmalar başladı, “Allah-u Ekber” tekbirleri yüksek sesle dile getirildi. Sabah saat 7’yi henüz geçiyordu. Evden okuduğum gazeteleri almak için çıktım. Gazete bayisi, eski Adliye Binası yanındadır. Her sabah bu saatlerde selamlaştığımız semtin çöpçüsü, “Ayasofya’nın önü çok kalabalık... Bugün orayı süpüremeden,  bu sokağa geldim... Kalabalık dağılsın orayı da süpürürüm...” dedi.
Gazete bayisine yürüdüm.
Kalabalık da dağılıyordu.
Bayiye geldiğimde çocuk yüzlü, zayıf, temiz-pak giyimli iki genç bayiden küçük pet şişe su almış, parasını ödüyorlardı. Bir 20’lik uzatmışlardı. Bayi, parayı uzatan gence; “bu para hem yırtık hem sahte...” diye geri verdi.
İki genç birbirine sokuldu.
Şaşkındılar. Üzülmüşlerdi.
Göz göze geldik.

* * *
Gümüşhane’den 30 Mayıs Pazar günü geldiklerini, Yenikapı’da Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın konuşma yaptığı “Fetih Mitingi”ne katıldıklarını, 31 Mayıs sabahı da Ayasofya’nın önünde “caminin yeniden ibadete açılmasını” isteyenlerle beraber sabah namazı kıldıklarını anlattılar. İkisi de lise öğrencisiydi. Sahte 20’liği bayiye uzatan imam hatip lisesinde, diğeri fen lisesinde okuyordu. Gümüşhane’den otobüsle gelmişlerdi. Yol paraları ile yeme içmelerine destek olsun diye Anadolu Gençlik Derneği adlı örgütün kendilerine kişi başı 50 lira verdiğini ve Gümüşhane’den İstanbul’a otobüsün 16 saatte, birkaç yerde mola vererek, geldiğini ve bu molaların birinde bu sahte 20’liğin kendilerine yutturulmuş olabileceğini anlattılar.

* * *
Ben, elimle işaret ettim.
Bakın şu Milenyum Taşı’nın karşısında turizm polis karakolu var. Polise gidin. Bu sahte 20’liği verin, başınıza geleni anlatın. Polis iz sürer, sahte parayı basanları bulur” dedim.
Gençlerin gözleri parladı.
Gidecek gibi oldular.
Sonra aniden durdular.
İmam hatipli olanı fen liseli olanına; “Bu  parayı basanlar güçlü bir yerin adamıdırlar, polis bizi suçlu çıkartır... Başımıza iş almayalım...” dedi. Cağaloğlu’na doğru yürüyüp gittiler. Gazete bayisinin sol yanında “Osmanlı Lokantası”nın kaldırımına kurulu masada oturanlar da konuşmaları dinliyorlardı. Ataları Karadeniz’den Muş’a gelip yerleşmiş ve kendisi de Muş’ta doğmuş 60 yaşlarında gösteren beyaz sakallı sofu yüzlü masada karşışında oturan diğer Muşluya;
13 yıldır iktidardalar, niçin Ayasofya’yı cami yapmadılar da bu gençleri böyle İstanbul’a kadar getirip üzerler...” diyordu.
HHH
Ampulü patladı.
Yeniden diriliş sayıklıyor.
Yüzde 40’ı zor bulur!